Il Sud: Kadıköy'de Güney Havası
Kadıköy Moda’nın yeni mekanlarından biri olan Il Sud, adeta yeme içme işleri konusunda semte yeni bir soluk getirdi diyebilirim. Giden herkeste menüdeki her şeyi deneme isteği uyandıran bu tatlı mı tatlı, lezzetli mi lezzetli mekanın sahibi olan Utku aynı zamanda bu başarılı restoranın da şefi, biz de onunla merak ettiklerimizi konuştuk, hazırsanız başlayalım.
Il Sud
Endüstri Mühendisi olan Utku, yaklaşık 4 sene önce yıllar içinde gelişen mutfak ve işletmecilik merakının peşinden İtalya’ya gitmiş. İtalya’ya gitmeden önce bu merakını İstanbul’da MSA’da aldığı eğitimle başlatmış. Bunun akabinde çıktığı bu yolculuk onu İtalya’nın en iyi mutfak okulu olan ALMA’ya götürmüş. İşin başından beri asıl motivasyonunun İtalyan mutfağı olduğunu söyleyen Utku, İtalya’daki Napolitan pizza ve Trattoria-Osteria geleneğini hep çok sevmiş olduğunu da ekliyor. Oradaki eğitimi sonrasında yapması gereken staj lokasyonları için genelin aksine Michelin yıldızlı restoranlarından ziyade Trattoria ve sonrasında da Pizzeria’yı deneyimlemekte ısrarcı olmuş. İstanbul’a döndükten sonra kafasında klasik İtalyan mutfağını aslına uygun, sade ama doğru tekniklerle uygulayan bir restoran kurmak olduğu için bu yönde gitmenin kendi adına daha doğru olacağını düşünmüş Utku.
İtalya’daki eğitim ve çalışma sürecinin kendisine her anlamda çok fazla şey kattığını, başından sonuna kadar sürecin çok zorlayıcı olduğunu, ama insanın da zorlanmadan gelişmediğini düşünen Utku, “Şu an dönüp baktığımda bir şeyler bildiğimi düşündüğüm zamanlarda aslında ne kadar da hiçbir şey bilmediğimi rahatlıkla fark edebiliyorum.” diyor. ALMA’nın kendisine her anlamda (şarap, mutfak, coğrafya, kültür, vs.) çok donanımlı bir eğitim verdiğini, okul sonrasında Milano’da, Milano ve bölge mutfağı üzerine bir Osteria’da bir süre çalıştıktan sonra, kendi adına kırılma anlarından biri olan ikinci staj noktasına yani La Filiale’ye geçtiğini, şu anda İtalya’nın en saygı duyulan Pizzaiolo’larından olan Franco Pepe’nin sistemini deneyimleme şansı bulduğu için de kendisini ayrıca çok şanslı hissettiğini ekliyor.
Mutfak merakının neden özellikle İtalyan yemeklerine kaydığını soruyorum Utku’ya; “En bilinen tarafı pizza-makarna olmasına rağmen, İtalya’da bölgesel mutfaklarda çok farklı yemekler ve öğeler var. Çok yakın bölgelerde birbirinden tamamen farklı kültürler olabiliyor. Uzaktan bilinenin aksine çok ciddi bir çeşitlilik var İtalya’da.” diyen Utku, İtalyan mutfağı konusunda Türkiye’de çok az iyi örneğin olduğunu, her ne kadar çok sayıda İtalyan restoranı olsa da, çoğunun malzeme kalitesi ve özgünlük yerine maliyet ve popüler olan şeyleri tekrar etmek üzerine odaklandığını söylüyor.
Bu sıcak ve her şeyiyle özenli düşünülmüş mekanın sahibini biraz da olsa tanıdıysak şimdi mekanın kendisine geçebiliriz diye düşünüyorum. Il Sud fikrinin nasıl geliştiğini ve Il Sud’un ruhunu soruyorum kendisine, “ruh” diyorum çünkü mekanın tamamen kendine has, rahatlatıcı, sakinleştirici bir ruhunun olduğu ortada!
“Il Sud fikri son haliyle, tamamen şu an olduğumuz yeri tutmaya karar verdiğimizde gelişti. Genel olarak birçok fikir vardı aslında kafamda ama Türkiye’de özellikle mekanların konseptlerini mekanların öznel koşulları belirliyor. Örneğin bizim kullandığımız boyutta bir taş fırını birçok dükkanda kullanamıyorsunuz, çünkü binadaki yaşayanlar tarafından sıcak bakılmıyor.” Diyen Utku, en büyük avantajlarının binanın tamamen Il Sud’a ait olması olduğunu söylüyor. Buraya kısa bir es alarak fırınlarından bahsetmek istiyorum. Fırından çok anlamayan biri olarak öncelikle ben görüntüsü çok sevdiğimi söyleyebilirim. Bulunduğu mutfağa çok yakışmış, ortamın havasını ısıtmış -her anlamda- kesinlikle! Görüntüsünü bir yana bırakıp işlevine gelicek olursak onu da Utku anlatıyor; 2,5 ton ağırlığındaki bu özel fırını -merak edenler için markası Stefano Ferrara- Napoli’den getirdiklerini ve bu fırını hali hazırda İstanbul’daki çok az sayıda mekanın kullandığını belirtiyor. Napolitan pizzanın sırrını merak edenler ise durum şöyle ki pizzanın piştiği fırının ısı derecesi ve tamamen elle açılıyor oluşuymuş. Hal böyleyken Il Sud’un pizzalarının neden bu kadar lezzetli olduğunu da anlamış oluyoruz. İç sıcaklığının 480 derece oluşu ve bu ısıyı istikrarlı bir şekilde fırın içinde yayarak tutması bu fırının olayı anlayacağınız. Bu arada fırına ayırdığımız sürenin sonuna gelmiş bulunmaktayız, mekanın kendisiyle devam edelim…
“Mahallenin restoranı-barı havası yaşatmak istiyorum insanlara. Kadıköy özellikle son dönemde ciddi bir değişim yaşıyor. Beyoğlu’nun eski çekiciliğinde olmaması sonucu olarak genç kitle tamamıyla Kadıköy’e kaymış durumda ve son dönemde açılan işletmeler de tamamen bu kitleyi hedefliyor. Ama Moda başta olmak üzere Kadıköy’de yaşayan yüksek kültürlü ve yeme-içme konusunda deneyimli ve güzel şeyler arayan ciddi bir nüfus olduğunu düşünüyorum. Genel olarak hedef kitlemiz bu insanlar. Onların iyi hissedeceği ve geçirdikleri zamandan her anlamda keyif alacakları bir yer olmayı hedefliyoruz.” diyor Utku ve ben bu mahallede oturan biri olarak şimdiden söyleyebilirim ki tam da Utku’nun dediği gibi Il Sud’u “mahallemin restoranı” olarak benimsemiş durumdayım!
Menüde özellikle en çok önerdiği şey/şeylerin neler olduğunu merak ediyorum; menüyü büyük oranda kendi sevdiği şekilde planlamış olan Utku, çok fazla ve kafa karıştıracak seçenekler sunmak yerine az ama her yaptığından emin olan, insanlara gönül rahatlığıyla sunup mutlu olacakları tabaklar yapmaya çalıştıklarını söylüyor. Bir makarna sevdalısı olarak öncelikle merak edenlere şu bilgiyi vermem lazım! Makarnaları tamamen sarı buğday ununda (semolina) ve yüksek oranda yumurta sarısı kullanarak, taze hazırlıyorlar. Fesleğen pestoyu da kendileri hazırlıyor, ragu’da da kıyma değil elle incelttikleri etler kullanıyorlar. (Özellikle bu kısmı alkış efektiyle okuyabilirsiniz.)
“Hiçbir şeyin kolayına kaçmamaya çalışıp doğru bildiğimiz yolda gitmeye çalışıyoruz. Parmesan’dan domatese, zeytinyağından, una dek en yüksek kalitede ürünler kullanıyoruz.” diyen Utku, mutfağa dair her şeyi paylaşıyor, unu bile. Buyrunuz unu merak edenlere gelsin; unları İtalya’dan 00 numaralı unmuş. Buna ek olarak aslına uygun olması amacıyla Margherita ve Marinara pizzalarında İtalya’dan gelen Pelati çeşidi domatesler kullandıklarını söyleyebilirim.
Herkesin kendine hitap edebilecek bir şeyler bulabileceği bu güzel menüde -ki şu ana kadar hep yemekten konuştuk ama menünün içecek kısmı da çok güzel bana kalırsa- şefimizin tavsiyesi Kuzu Pançetta. Tek bir şey önermek her ne kadar zor olsa da değişik bir lezzet arayanları tatmin edecek gibi duruyor. Gidenler mutlaka başlangıçlardan da bir şeyler denesin hepsi tek kelimeyle muazzam! Başlangıçlardan genelde yabancı misafirlerin çok tercih ettiği Vitello Tonnato veya Parmigiana yine rahatlıkla önerebileceğini söyleyen Utku, “Ben restorana gelen bir müşteri olsaydım muhtemelen bir kaç sefer daha gelip her şeyi denemek isterdim.” diyerek bitiriyor. Ne diyebilirim o kadar haklı ki… Ben yediklerimden çok memnunum ama aklım hala yiyemediklerimde diyeyim siz anlayın.
Mahalleye yeni bir ruh getiren bu güzel restoranın, dekorasyonundan ışığına, müziklerinden yemeklerine, servisinden sunuma her şey çok güzel! Kadıköy’deki bu yeni mekana, işlerini bu kadar ciddiye aldıkları, her şeyi en ince ayrıntısıyla düşündükleri ve müşterilerine gösterdikleri bu ilgi ve alakadan dolayı en içten tebriklerimi ve teşekkürlerimi sunuyorum. Yolun açık olsun Il Sud!
Kapak Fotoğrafı: Instagram @ilsudistanbul
İlginizi çekebilir: Naz Kavas’tan IL Cortile
İlk yorumu siz yazın!