Bazı besteler, bazı filmler ve bazı kitaplar sonsuzluğu arkasına alıp yaşar. Doğduğu coğrafyaya salsa da köklerini; dalları dünyanın bir başka ucunda koyunlarını güden bir çobana, kitap okuyan bir kız çocuğuna ya da her gün aynı yolu takip ederek işine giden birine ulaşabilir. Ve yıllar, asırlar geçse de her nesil o sanat eserinde hala hissedecek bir şeyler bulur kendi yaşamının ortak yanlarında. Aslında bir eseri sonsuz yapan da bu detay: Her dönemde, her nesilde, her yaşamda ortak ve apayrı hisler doğurur dinleyende, izleyende, okuyanda. İşte bugün çoğumuzun bildiği bir bestenin o gizemli Fars kültüründe nasıl doğduğunu, kimlerin bu besteye nasıl dokunduğunu ve eşsiz bir eserin kıtalara yayılmasının değerini üzerine bir şeyler yazmak istiyorum. Bu eser ki geçmiş yıllarda defalarca dinlemekten kendimi alamadığım, her dinlediğimde beni bambaşka dünyalara götüren, sözleri olmasa da dinlediğim yorumda acısını hissettiğim, kopamadığım ve üzerine kendimi tüm versiyonları üzerinde araştırırken bulduğum: Jane Maryam.

artworks-000059054114-5d7nbq-t500x500
Mohammad Nouri | Fotoğraf: Soundcloud

Schubert’in Serenade’ından sonra sanırım kalbimin bir köşesinde zaman zaman kocaman bir ağırlık hissettiren, çoğu kez hiç bilmediğim ama çok tanıdık yerlerde gezdiren, hem ürküten hem şefkat gösteren, sarıp sarmalayan ve bir anda öylesine yere vuran en duygu yüklü beste oldu Jane Maryam benim için. Önce Evgeny Grinko yorumu ile en derine işledi. Sonra küçük bir araştırma beni bildiğim kıyılara sürükledi. Farsça bir şarkının, bir hikâyenin gerisinde bıraktıklarına rastladım ansızın. Sessizliğin içinde ne hikâyeler anlattı bana Jane Maryam, bir bilseniz! Asıl hikâyesinden bağımsız, kendi hikâyemle harmanladığım ne hikâyeler döndü her nota vuruşunda zihnimde. Galiba bir bestenin sizde uyandırdığı hislerden en güzeli de bu tanımsız ama bilindik birşeylerin var olma durumu. Haydi gelin, Jane Maryam hikâyelerinde kısacık kaybolalım.

Jane Maryam’ın Hikâyesi

Sara Naeini | Fotoğraf: Kodoom

Önce klavyede yazdıkça adını, Sara Naeini’nin huzur ve nezaket dolu sesine rastlıyorum, melodi birkaç Farsça cümle ile bir kalıba giriyor şimdi. Savrulup duran bir ruhun bedenine kavuşması gibi daha somut artık. Kanlı canlı bir yola çıkıyoruz, kol kola. Yoldan çıkıyoruz, iki kadın, biz silikleşince armoni daha net vuruyor zihnin derinliklerine. Yol patikaya dönüyor, her cümle ise notalarla birlikte birer harmoniye. Çok tanıdık tınılar var, ilk kez dinlediğini bilmesen, ilk dinlediğine inanmayacak kadar tanıdık. İşte burada ruhun ve beynin o gizemli dünyası seni sarıp sarmalıyor. Kulaklarında varsa Jane Maryam ve yoldaysan eğer, yol hiç bitmesin istercesine, tüketmeye korkup başka şarkıya geçmek için niyetlenirken, karşı koyamayıp bir kere daha tekrara sürüklenircesine devam ediyorsan yola, yorgunluğa, duyguların süzgecinden geçip yeniye ve ileriye, yol senin… Peki kimsin sen Maryam?

youtube play youtube play

Bir acıklı hikâyeye göre küçük bir kız çocuğu Gole Maryam, bir subay kızı. Öyle ki babasına aşkla bağlı, babası da ona. Fakat hikâye o ya, illa hüzün dolu bir sonu olacakmış gibi saklanıyor yine melodinin belki de en acıklı yerine mutsuz son; idama giden bir babanın can kızı Meryem’ e yazdığı sözler ile bezeniyor, coşuyor, inkar ediyor, isyan ediyor ve kaçamıyor beste. Baba gün aymadan çıkarken evden, minik güzel kız uyuyor sıcacık yatağında, dönemeyeceğini sadece o biliyor. Can kırıntısı içinde sakin kalan Meryem’in en naif duyguları var şimdi de melodinin en kısrak yerinde.

Evgeny Grinko | Fotoğraf: Beşiktaş Belediyesi

İşte böyle başlıyor Jane Maryam’ in kıtalara yayılan hikâyesi. İranlı besteci Kambiz Mojdehi benzersiz bir şekilde getirirken notaları yan yana, kırkı yılı aşkın süredir 7’den 70’e her İran’lının kendinde bir şeyler bulacağı, ölümsüz  bir esere dönüştürüyor zaman onu. Sözlerini yazan Mohammad Nouri ise diğer hikâyeye göre, hasret kaldığı sevgilisini anlatıyor sözleri ilmek ilmek işlerken besteye. Yıllar içinde o kadar çok kişi tarafından yorumlanmış ki bu eser, hepsini dinlememek için hiçbir neden yok. Bence hepsi birbirinden eşsiz. Ruhlar, bedenler, doğa gibi değişmiş Jane Maryam; her zamandan bir şey almış, her zamana bir şey bırakmış kendinden. Her yorumda çoğalmış. Değişen dönüşen bir Jane Maryam yaşadıkça yaşamış. Sonra bir gün, yıl 2018. Evgeny Grinko ile Dünya’ya yayılıyor beste. Ve şimdi kim bilir bu sayede kaç kuşak neler bulacak bu notalarda?

youtube play youtube play

Hislerin karmaşası arasında sıyrılan gerçekler kendini birkaç cümlede ifade ederken fonda akıp giden Jane Maryam, ruha yazdıklarını paralel evrende hissi tanımlayacak ve zaman kavramının yok olacağı bir savurganlıkla vuku buluyor. Yanılanlar söze geliyor, sözde tutunamayanlar melodinin içinde zamansızlığa akıp giderken tanımsızlık karadeliğinin çekim gücü gerçek benliği somut zamana taşıyor. Anlamı anlaşılmayan her cümle, kalbin derinliklerinde birer tanıma kavuşuyor, dile gelmese de olur. Nazenine Maryam, Gole Maryam, Jane Maryam, Canım Maryam, tam oraya dokunuyor. Bir piyano tınısında yalnız kalmanın verdiği hazzın can damarı oluyor Meryem.

youtube play youtube play

Bazen bir piyano klavyesi seni bilgisayar klavyesinin başına geçiriyor. Piyanodan akan tüm notalar birer kelimede can buluyor. Bu bazen o melodinin şarkı sözü olup çıkıyor, bazen de şu an bambaşka telaşlarda olan, ama bir yerlerde aynı şeyleri hissetmiş insanlara ulaşan bir yazıya vesile oluyor. Ritim yükseliyor, Sara Naeini mırıldanıyor derinden.

youtube play youtube play

Sahi kaç parça var böyle kalbi parçalayan sonra tüm parçaları tekrar birleştirip onu bambaşka bir forma getiren? Vardır sizin de böyle yakaladığınız zamanın içinde bir yerlerde, tutunduğunuz, bırakmadığınız eserler. Hissettirdiklerini yazın mutlaka, cümleleriniz ruhunuza hediye olsun.

Şimdi sözlerin sahibine saygı duruşu niteliğinde kendi sesinden Jane Maryam dinleme zamanı olsa da sizin için birkaç yorumu, yazının içerisine bırakıyorum, keyifli dinlemeler.

Kapak Fotoğrafı: Tehran Times

İlginizi çekebilir: Sümeyra Gümrah’tan Rembrandt Trio