Şenay Özok ile: Studio Kozo Üzerine İlham Dolu Bir Söyleşi
Kıbrıs’tan birçok yere uzanan, evrilen bir alan Studio Kozo. Bu başarılı girişiminin sahibi moda tasarımcısı Şenay Özok ile Studio Kozo’nun kuruluş hikâyesi, yaptığı çalışmalar, özel koleksiyonlar, üretim sürecindeki faaliyetler ve Kıbrıs’ta kadın girişimci olmak üzerine ilham veren keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Keyifli okumalar!
Instagram sayfanızdan takip ettiğim kadarıyla müzik aşığı, hayal kurmayı seven, kaliteli görseller paylaşan, vintage tutkunu ve üretmekten keyif alan bir moda tasarımcısı ve Studio Kozo’yu kuran başarılı bir kadın girişimcisiniz. Bize daha detaylı kendinizden bahseder misiniz? Şenay Özok kimdir?
Çok zor bir soru bu. Üreterek var olduğunu hisseden, sorgulamaları bitmeyen tutkularıyla heyecanlar yaşayan birisiyim. Çok eskiye gidecek olursam her şey 4 yaşımda baleye başlamamla başladı. Dans, müzik, fotoğraf, imajlar, yazıların yanı sıra annemin seramik sanatçısı olmasından dolayı bir atölye ortamında büyüdüm. Babam, her şeyi sıfırdan kurmuş işinde çok disiplinli ve başarılı bir iş adamı, abim elinden gitarı düşmeyen mekanik zekası müthiş bir insan. Yani şarkılar söylenen, arada işle alakalı sohbetler edilen ve bol bol fikir alışverişlerinin yapıldığı bir aile ortamında büyüdüm. Üniversiteye kadar, dersleri iyi olan bir öğrenci değildim, okuduğum lisenin yanındaki üniversitede verilen fotoğrafçılık derslerine ya da müzik grubumla çalışmalara kaçardım hep… Kısacası bize dayatılan sistemlerde kendimi hiç konforlu hissetmedim. Hep bir çıkış yolu aradım ve beynimde dönenleri ifade etmek için farklı farklı araçlar kullanır oldum. Üniversitede de sahne sanatları, müzik ve hikâye anlatımını birleştirmek istediğimden ötürü Moda Tasarım bölümünü seçtim. 2011’de kendimi gerçek anlamda arayışım böylelikle başlamış oldu.
Kendi işinizi yapmaya nasıl karar verdiniz? Studio Kozo’yu oluşturma fikri nasıl ortaya çıktı, bu aşamaya gelene kadar ne tür sıkıntılar yaşadınız?
Aslında sürekli olarak kendim bir şeyler üretiyor olmayı hayal ettim ve bunun için çabaladım. Studio Kozo’yu kurma fikri de evrilerek bugünkü duruma geldi. Normalde pandemi öncesi çanta markamı çıkarma sürecindeydim. Çizimlerim, marka ismim, reklam videolarının hikâyeleri ve her detayı tamamladığım, nenredeyse üretime başlayacağım bir süreçteydim. Londra’daydım ve hedefim yurt dışı pazarında kendi markamla yer almak, Ada’ya (Kıbrıs) da belli aralıklarla gidip gelmekti. Covid gerçekleşince biraz hayal kırıklığıyla beraber Ada’da kalmam gerekti. Böylelikle dijital içerik üretimine yoğunlaşıp, fiziki olarak Ada’da olsam da, aktif çalışıp yurt dışı networkumu geliştirebileceğim bir alan oluşturdum kendime. Bu dönemde çok zorlandım tabii. Hem yıllar sonra tekrar Ada hayatına adapte olmak hem de üretim konusunda burada yaşanan sıkıntılardan ötürü üretememek çok baskıladı beni. Bununla beraber Ada’daki eksikleri fark ettim ve yurt dışı hayalimin ilk adımını burada atabileceğimi düşünüp beni besleyen her şeyi bir araya getireceğim bir girişim yaptım. Böylelikle Kozo ve fiziki alanı doğmuş oldu.
Ailemden de gördüğüm kadarıyla, iş hayatında sıkıntılar hiçbir zaman bitmiyor. Bu süreçleri iyi yönetebilmek önemli sanırım. Küçük bir ekiple büyük bir işe giriştim aslında. Bir iç mimarla çalışmadım, online ve fiziki alan neredeyse aynı anda açıldı ve birçok projeyi, ürün çekimlerini de dahil kendi imkanlarımız ve Ada’nın imkanları dahilinde gerçekleştirdik. Zorlandığım başka bir konu da, ben Kozo’yu yaşayan bir organizma gibi görüyorum ve marka kimliğini olabildiğince doğru oturtmak, hikâyeyi doğru aktarabilmek gibi dertlerim de vardı. Bu da küçük bir yerde özellikle kurulum aşamasında hiç kolay olmuyor.
Neden Kozo ve burada ne tür çalışmalar yapılıyor?
Kozo soyadımız Özok’un ters yazılışı. Biz, nesillerdir üreten bir aileyiz. Dedemin babası, dedem, babam yıllardır Ada’da üretiyorlar. Emek, çalışma ve disiplin ile… Babam ve abim, emekleriyle bugün şirketi çok farklı noktalara taşıdılar. Dedem 85 yaşında ve üretmenin verdiği haz nedeniyle, Kozo’nun inşaatının her bir köşesine, hatta infinity wall’a kadar elleriyle yardım etti. Ben dördüncü nesil oluyorum, büyük hayallerim var. Ada’da başlayıp başka noktalara gitmek istiyorum ama köklerimden de kopmadan. Bu nedenle soyadımızı bu şekilde taşımak ve verilen emekleri hep hatırlamak istiyorum.
Yaptığımız çalışmalara değinecek olursam, biz tam olarak bir satış platformu değiliz. Satışla beraber üretimi, üreteni destekleyen, aynı zamanda üreten, sanatla iç içe, özgürlükler ve sınırsızlıklarla beslenen canlı bir organizma aslında Kozo. Mekanımızı da bu şekilde tasarladım. Alanda hiçbir şey sabit değil ve yarım saat içerisinde konser alanına dönüşebilecek durumda. Bir bölümünde Ada’nın ilk infinity çekim stüdyosu var, burada her gün hem kendimiz içerikler üretiyor hem de isteyenlere kiralıyoruz. Mekanın bir diğer bölümünde de yerli kahve markalarımızdan Ovis Coffees kahve satışı gerçekleştiriyor. Çok yakında sanat terapisi, performanslar ve farklı deneyimler sağlayacak etkinliklerimize de başlayacağız. Bu konu motivasyonumu çok arttırıyor çünkü Ada’da, daha sık kolektif bilinçle hareket etmeye ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Adalılar olarak, köklerimizde de bu vardı aslında. Hem sanatçılar hem de sanatseverler olarak kolektif bir alana ihtiyacımız vardı. Şahsen ben de, İstanbul ve Londra’nın ardından böyle etkinliklere hasret kaldım.
Üretme sürecinde nasıl motive oluyorsunuz ve özgün kalmayı nasıl başarıyorsunuz?
Benim için her an üretme süreci gibi. Beynimi, düşüncelerimi durduramıyorum -bunu yapabilmeyi sadece boks antrenmanlarında başarabildim bugüne kadar-. Dinlediğim müzikte, izlediğim performansta kendimden bir şeyler arar, bunları genelde hızlıca notlara dökerim. Ama proje süreçlerimde konuyu belirledikten hemen sonra çizim yapmayı tercih etmiyorum. Önce dijital/basılı kaynaklara bakar, konserlere gider, materyaller araştırır, filmler izler delice notlar alırım ve ardından yaklaşık bir hafta kapanarak topladığım her şeyi birleştirir, hikâyemi yazarım. Farklı disiplinlerden çok etkileniyorum. Özellikle bugünün dünyasında özgün olmak gerçekten zor. Sektörlerin işleyişi, tüketimin bu kadar hızlanması, günden güne artması ve daha birçok sebepten ötürü hikâyeler de artık birbirine benzer oldu. Ben elimden geldiğince çok kaynak araştırmaya ve en önemlisi topladıklarımı kendi filtremden geçirmeye özen gösteriyorum. Kendimi okumayı, kendime dönmeyi seviyorum. Aynı zamanda en önem verdiğim şey büyük resme bakmak. Detaylarda da delice kaybolabilen bir insanım bu arada, bu nedenle ister Instagram sayfamın düzeni, ister projelerim olsun her zaman büyük resme odaklanıyorum. Moda tasarımında da tasarımın yanı sıra müziğini, reklamını, kısacası her şeyi projeyi yaparken düşünüyorum. Düzenli spor yapmak, yaptığım derin sohbetler ve yeni şeyler gözlemlemek, deneyimlemek motivasyonumun yükselmesinde çok yardımcı oluyor.
Kıbrıs’ta kadın girişimci olmanın zorlukları nelerdir?
Burada, kadın bir girişimci olmanın herhangi bir zorluğunu görmedim. Kıbrıs, kadın ve erkek ayrımı yapılan bir yer değil. Büyürken de böyle ayrıştırmalar yüklenmiyor çocuklara. Bu sebeple ister kadın ister erkek olsun, her sektörde ayrı ya da beraber güzel işler ortaya çıkabiliyor. Ama Ada, hedefleri olan insanlar için zor bir yer. Beni en zorlayan şey, moda sektörünün burada ölü olması ve kendimi geliştireceğim kaynaklara çok zor ulaşmam oldu. Az nüfuslu olması dolayısıyla büyük hayaller kurmak da zorlaşıyor ve umutsuzluğa kapıldığınız bir döngünün içerisine girebiliyorsunuz. İlk geldiğim dönemlerde yurt dışında gerçekleşen işleri takip edip ağladığımı ve gerçekten zorlandığımı hatırlıyorum. Ama bunu bir sorun haline getirip pes etmedim. Sektör ölü diye yapmak istediklerimden vazgeçmedim ve kendi alanımı yaratmak için çok çalıştım. Kendime ve istediklerime inandım, hayallerime tutundum. Çok mutluyum ki yıllardır koyduğum emekler de boşa çıkmadı ve yaptığım şeylerin geri dönüşlerini muhteşem bir şekilde alır oldum.
Studio Kozo’nun gelecek vizyonun bahseder misiniz?
Biz, bir şeyler anlatmak ve hikâyesi olanlara da bir platform/sahne olabilmek istiyoruz. Gelecekte kolektif yapıda, karşılıklı fikir alışverişlerinin olduğu bir mekan, ayrıca dijitalde de kreatif işler ortaya koyan ve kendi tasarım ürünlerini çıkaran bir marka olmayı hedefliyoruz. Yolculuğun öğrettikleriyle, kaybolmadan ve değişik manzaralara açık olarak yapmak istiyoruz bunu.
Moda bölümünde okuyan gençlere ve kadın girişimcilere tavsiyeleriniz nelerdir?
Okurken ya da sonrasında kazanılacak iş deneyiminin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bunun yanı sıra güvenilen kişilere soru sormak, atölyelerde bulunmak ve araştırma yapmak da çok önemli. Girişim çok değerli bir şey. Her şeyden önce bir şeyler yaratmış oluyoruz. Bunu yaparken esneyebilm eli ve sınırsız düşünmek konusunda kendimizi eğitmeliyiz. Mutlaka ilk başladığımızdaki fikirlerimiz değişiyor, öğrenip gelişiyoruz ve haliyle biz de değişiyoruz. İnsan bu süreçlerde kendiyle alakalı da birçok farklı sorgulama yaşayıp aydınlanma yaşıyor bence. Kadın girişimciler olarak fikirlerimize ve hislerimize güvenerek, yaratacağımız şeylere odaklanmalıyız. Başkası gibi değil, kendimiz gibi… Etrafımızda duyduğumuz, gördüğümüz ve araştırdıklarımızdan ilham alırken kesinlikle kendi kimliklerimize ve yaratım gücümüze sahip çıkmalıyız. Naçizane önerim de girişimimizle alakalı ne istediğimizi düşünürken, neler istemediğimizi de çok iyi belirleyebilmek…
Kapak Fotoğrafı: Şenay Özok
İlginizi çekebilir: Canan Keles’ten Soluna Röportajı
İlk yorumu siz yazın!