Umut Sağlam ile: Klasik Müzik ve Çello Üzerine
İş Sanat tarafından düzenlenen Milli Reasürans’da Parlayan Yıldızlar ve Fransa’daki “Tremplin” Çello Yarışması gibi yarışmalarda birincilik ödülü kazanan, Fransız çellist Gautier Capuçon tarafından Paris’te Louis Vuitton Vakfı’nda her yıl gerçekleştirilen “Classe d’Excellence de violoncelle” özel çello sınıfının 2019-2020 edisyonunda yer alan, ayrıca Doğu-Batı Divan Orkestrası ile Paris ve Berlin Filarmoni Orkestraları’nın salonlarında konser verme şansı yakalayan Umut Sağlam ile sohbet ettik.
Başarıların hepimiz için gurur kaynağı gerçekten! Peki seni klasik müzik alanında kariyer yapmaya iten ne oldu?
Annemin müzisyen olması her şeyden önce benim içimdeki müzik sevgisini oluşturan ilk etken olmuştur. Çocukluğumdan beri çevremde hep enstrümanlar görmek, şarkılar ve melodiler duymak doğal bir şekilde beni de bu muhteşem dünyaya itti diyebilirim. Daha sonra konservatuvar sınavını kazanmamla bu serüvenim akademik olarak da başlamış oldu.
Konservatuvara ilk girdiğinde hayalindeki enstrüman neydi? Bir röportajında konservatuvarı kazandığında çellonun sesini hiç duymadığından bahsetmişsin. Sana çello bölümüne alındığını söylediklerinde ilk ne hissettin? Sonrasında çelloyla arandaki bu bağ nasıl kuruldu?
Benim hayalimdeki enstrüman aslında birden fazlaydı, sınav jürisine hepsini söylediğimde bana gülerek birini seçmemi söylediler. Ben de neredeyse refleksif diyebileceğim bir şekilde “Çello olsun öyleyse!” dedim. Hem şans hem de kaderin bir cilvesi gibi oldu bu, çünkü çellonun sesini ilk duyduğum anda aşık oldum ve büyük bir tutkuyla bağlandım bu enstrümana. Açıkçası, eğer başka bir enstrümana seçilseydim bugün olduğum yerde olabilir miydim emin değilim.
Bir orkestrada çelloyu diğer enstrümanlardan ayıran şey nedir?
Çello bir orkestradaki en çok yönlü enstrüman diyebilirim çünkü bas ve tenor tınılarına sahip olduğu için hem bir eşlik enstrümanı, hem de ana melodileri çalabileceğiniz bir enstrüman arasında gidip gelebiliyor. İnsan sesine yakın ses perdelerinde olması da ayrıca özellikle melankolik melodiler çalınınca bizi çok derinden etkileyen bir enstrüman olabilmesini sağlıyor.
19. yüzyıl keman yapımını etkileyen, Fransa’nın en önemli keman yapımcılarından biri olan Nicolas Lupot’un 1810 yılında yaptığı bir çello çalıyorsun. Böyle bir enstrüman çalmak seni ve sanatını icra etmeni nasıl etkiliyor?
Böyle üst düzey enstrümanlar biz müzisyenler için, özellikle genç yaşlarda çok büyük bir şans oluyor. Ses rengi dediğimiz unsurda o kadar büyük zenginliğe sahip oluyorlar ki size çaldığınız her enstrümandan o sesleri arayarak bulmayı öğretiyor bir nevi. Tabii ki yoğun çalışmak bu işteki en önemli unsur ancak üst düzey bir enstrümanda bazı hedeflere daha hızlı ulaşabiliyoruz. Bu da bize çok büyük avantajlar sağlıyor.
Türkiye’deki sanat anlayışında klasik müziğin yeri nedir sence?
Türkiye’de klasik müzik daha aslında çok yeni bir sanat dalı diyebiliriz. İlk konservatuvarın 1936 yılında açılması bunun en önemli kanıtı niteliğinde. Buna rağmen özellikle son yıllarda seviyenin ve ilginin geldiği nokta oldukça ümitlendirici bana sorarsanız. Birçok yeni proje ve oluşum her geçen yıl artarak gerçekleştirilmeye başladı. Yeni ve modern konser salonları, yeni klasik müzik kollektifleri, menajerlik ajansları, festivaller, yarışmalar ve en önemlisi yetenek bursları gibi bizden önceki klasik müzik neslinin sahip olamadığı şanslara ben ve benim jenerasyonumdaki meslektaşlarım ulaşabiliyoruz. Bunu göz önünde bulundurarak, gelecek dönemlerde umuyorum bu ilgi ve alaka büyüyerek daha sağlam ve kaliteli yerlere gelecek ve biz de bu gelişimin bir parçası olacağız.
Senin gibi yurt dışına gitmek isteyen genç klasik müzik sanatçıları için önerilerin var mı?
Gerçekçi olmak içinden geçtiğimiz şu dönemde en önemli unsurlardan biri bence. Son yıllar bize gösterdi ki hayatta her şey bazen plana göre gitmeyebiliyor ama bu işe olan aşk ve tutkuları sürdüğü sürece hikayenin sonunun daha iyi yerlere geleceğine inanmalarını öneririm. Motivasyonlarını kaybetmemeleri için kendilerine birden fazla yol belirlemeleri bence çok yardımcı oluyor, bunun uzun soluklu ve dolambaçlı bir yol olduğunu hatırlayıp sabırla ve azimle çalışmanın her zaman onları daha iyi yerlere getireceğine emin olsunlar ve bu yoldan şaşmasınlar. Başarıya giden bir yol yok bir sürü yol var ancak hepsini ortak yönü bu yolların bolca çalışarak yürünüyor olması.
Türk bir sanatçı olarak yurt dışında karşılaştığın en büyük zorluk ne oldu? Klasik müzik başkenti Berlin gibi bir yerde yaşadıktan sonra Türkiye’ye geri dönmeyi düşünüyor musun?
Birçok kez yalnız hissettiğim oldu, haksızlığa uğradığımı hissedip bunun hakkında bir şey yapamadığım oldu, buradaki yüksek seviyenin içinde boğulur gibi hissettiğim oldu… Ancak zamanla bu zorlukların hepsinin bu yoluculuğun çok önemli parçaları olduğunu fark ettim ve sorun odaklı değil çözüm odaklı yaşamaya başladım. Tabi ki tökezlediğim anlar oldu ancak bir süre sonra karşıma çıkabilecek her sorunun bir şekilde çözülebileceğini anladım. Şimdilik halen burada başarmak istediğim şeyler var ama bir gün en büyük hayalim aşık olduğum bu işi Türkiye’de yapmak ve Türkiye’de bu işin daha iyi yapılabilmesine katkı sağlamak.
Bundan sonraki kariyer hedeflerin neler peki?
Kendimi bu sanatta daha fazla geliştirmek istiyorum, büyük başarılar elde edip yeni kollektifler kurmayı, festivaller düzenlemeyi, seslendirilmemiş veya yeterince seslendirilmeyen Türk bestecilerin eserlerinin kayıtlarını yapmayı ve çağdaş Türk bestecilerin eserlerini seslendirmek büyük hedeflerim arasında. Daha halen yolun başında gibi hissediyorum ve o azimle bu yolda yürüyorum, müzik yapmaya devam edebildiğim sürece de aynı ilkelerle ve hedeflerle yürümeye devam edeceğim.
Sohbetimiz için çok teşekkür ederim 🙂 Daha çok başarını duyacağımızdan hiç şüphem yok, yolun açık olsun!
Kapak Fotoğrafı: Neda Navae Photography
İlginizi çekebilir: Başak Aydın’dan Aydın Dorsay ile: Borusan Sanat ve Müzik Gündemi Üzerine
İlk yorumu siz yazın!