Zeytin Kuşu: Zeytini ve Mücadele Ruhunu Merkeze Alan Kitap
Zeytin ağaçları, yüzyıllardan beri içimizde var olan ve tüm gücüyle yaşamaya devam eden ölmez ağaçlar olarak anılırlar. Zaman zaman bu ağaçlar şu an da olduğu gibi çeşitli güç tekellerinin mağduru olmuşlar. Zeytin ağaçlarının gücü kuşkusuz ki çok yüksek. İlk insanlık döneminden beri var olduğu söylenen bu ağaçlar kökleriyle adeta geçmişi ve geleceği kucaklıyorlar. Peki zeytin ağaçlarının bu kadar değerli ve yüksek bir sembole sahip olmasının sırrı ne? Niçin bu ağaçları yaşatmalıyız, korumalıyız ve herhangi hiçbir şey uğruna feda etmemeliyiz? Bu soruların yanıtlarını tarihsel ve mitolojik anlatılar nezdinde değerlendirip ardından günümüzdeki değerini anlatan Zeynep Göğüş’ün Zeytin Kuşu kitabı ile de gelin hep birlikte zeytinin güncel durumunu, ruhunu, değerini ve mücadelesini keşfedelim.
Zeytin ağaçları birçok farklı tanımlamalara sahip: Anadolu’nun hafızası, Ağaçların kralı, İlk ağaç, Ölmez ağaç vb.. Bu tanımlamalardan da yola çıkılacak olursa aslında zeytin ağaçlarının ne denli önemli olduğu yadsınamaz ve görmezden gelinemez!
Zeytin ağacı; Antik Yunanlıların, Mısırlıların ve Romalıların 40.000 yıl öncesinin halk hikâyelerine, efsanelerine konu olmuş kutsal bir ağaç. Günümüzde ise zeytin ağacının varoluş meselesine baktığımızda pek fazla bilimsel kanıta ne yazık ki rastlayamıyoruz. Sadece Santorini Adası’nda gerçekleştirilen arkeolojik çalışmalar neticesinde 40 bin yıllık zeytin yaprağı fosillerinin keşfedildiğini biliyoruz. Fakat zeytinin manevi yönüne dair çıkarımları daha çok kutsal kitaplarla ve mitolojik verilerle yapabiliyoruz. Bu doğrultuda zeytine dair en çok bilinen birkaç mitolojik efsaneyi incelemeye başlayalım..
Efsanelere Göre Kutsal Zeytin Ağaçları
Antik Yunan Mitolojisinde Zeytin Ağaçları
Antik Yunan mitolojisine göre Zeus, insanlık adına en değerli armağanı sunabilecek tanrı veya tanrıçalara yeni bir kentin koruyuculuğunu vermeyi planlar. Büyük hırsların olduğu ve rekabetin en üst düzeyde olduğu bu yarışmaya ise deniz tanrısı Posedion ve Zeus’un kızı Athena katılır. Bu yarışma ile birlikte Poseidon, Zeus’a insanları uzak diyarlara götürebilecek ve hiçbir savaşta yenilemeyecek görkemli bir at bahşeder. Athena ise yaşamın, bilgeliğin, bereketin ve barışın sembolü haline gelen zeytin ağacını yaratır ve Zeus’a takdim eder. Zeus her iki hediye karşısında zeytin ağacından oldukça etkilenir ve yaptığı seçimin sonucunda zeytin ağacının dalından kırıp Poseidon’a vererek ilk barış sembolünü ölümsüz kılmış olur. Günümüzde de düşmana uzatılan zeytin dalı aslında bu mitten gelir.
Yarışma neticesinde halkın da görkemli ve yenilmez bir at yerine zeytin ağacını seçmesiyle artık zamanın ruhunun değiştiği ve göçebe hayatlar yerine yerleşik düzenin tercih edinildiği gösterilir. Ayrıca halk, savaş yerine barışı, uygarlığı ve medeniyeti en sanatsal bir bilgelikle tercih eder. Athena’nın zeytin ağacı gerçekten de bereket kaynağı olarak kabul edilir. Bunun üzerine Zeus, şehre Atina adını takdim eder. Bu hikâye ile anlayacağımız en temel nokta ise zeytin ağacının aslında yeryüzüne bir armağan olarak verilmesi olabilir.
Bir başka efsane anlatılarına göre de M.Ö. 480’de Akropolis, Pers işgaline uğrar ve bütün şehir yakılır. İşgalin yıkımları arasında kalan zeytin ağacı tekrardan filizlenerek canlanır. Bu şaşırtıcı sonuç itibariyle zeytin ağacının sürgünleri tüm Yunanistan’a ekilmeye başlanır. Bu tarihi olay ile birlikte tüm zeytin ağaçlarının Athena’nın yarattığı bu ilk zeytin ağacından çoğaldığı rivayet edilir. Ayrıca eski Yunan ve Romalıların inanışlarına göre de zeytin ağacının altında doğan kişinin kutsal bir aileden geldiğine inanılır. Çünkü Zeus’un çocukları Artemis ve Apollon zeytin ağaçlarının arasında doğdukları için bu anlar da artık zeytinin kutsallığıyla çerçevelenmeye başlanır. Yine o dönemde ölmüş olanların sayısı kadar da zeytin ağaçlarının dikildiği bilinir.
Antik Yunan Bilgelerinden Solonun Zeytin Koruma Kanunu
Antik Yunan döneminde kutsal kabul edilen Zeytin ağaçlarına tarihteki ilk koruma kanunu verilir. Antik Yunan döneminde yaşayan yedi bilge isimden biri olan Solon, zeytini koruma kanunuyla zeytin ağaçlarını kesenlere çok ağır cezalar verir.
Zeytin Ağacı ve Nuh Tufanı Efsanesi
Nuh tufanında yer alan zeytin ağacının hikayesinde büyük tufan ile cezalandırılmış olan insanlık tufanın sona ermesinden yirmi gün sonra Hz. Nuh tarafından dünyaya bir güvercin gönderilir. Hz. Nuh yeryüzünde hayatın normalleşip normalleşmediğini öğrenmek ister. Gemiden güneşe doğru salınan güvercin ise ağzında zeytin dalı ile geri döner ve Hz. Nuh o an da yeryüzünden suların çekildiğini ve her şeyin normale döndüğünü anlar. Büyük tufanda yeryüzünde sağlam kalan tek şeyin ise zeytin ağacı olduğu anlatılır. Ayrıca barışı temsil eden ağzında zeytin dalı taşıyan bir güvercin sembolü de bu hikayeden gelir.
“Olea Prima Omnium Arborum Est..”
Başka bir efsaneye göre de Hz. Adem 930 yaşında öleceğini hisseder ve bunun üzerine tek dileği olan tüm insanlığın ve kendisinin bağışlanabilmesi için üçüncü oğlu olan Şit’i cennete gönderir. Şit, cennet bahçesine vardığında bahçenin bekçisi Şit’e İyi-Kötü ağacından almış olduğu üç tane farklı tohum verir. Bu tohumları babasının ölümü ardından ağzına yerleştirmesini ve ağzında kalacak bir şekilde gömmesini tembihler. Hz Adem’in ölüm vakti geldiğinde Şit, bekçinin dediklerinin aynısını yapar. Bu üç tohumu da babasının ağzına koyar ve Tabor dağına yakına olan Hebron Vadisi’ne babasını gömer. Bu üç tohum günümüzde Akdeniz’in simgesi haline gelen Zeytin, Sedir ve Selvi’nin kutsallığını taşır.
Mısır mitolojisinde ise Tanrıça İsis, halkına zeytin ağacının yetiştirilme evrelerini, faydalarını ve işlevlerini tüm incelikleriyle aktarır. Yine Homeros, M.Ö sekizinci yüzyılda zeytin ağaçlarına ve zeytine dair bazı felsefi bilgilere destanlarında yer verir. Homeros zeytin ağacının gölgesinde otururken ağaç kulağına şu sözleri fısıldar: “Herkese aitim ve kimseye ait değilim. Siz gelmeden önce de buradaydım, siz gittikten sonra da burada olacağım.”
Zeytine dair başka rivayetlere baktığımızda Antik çağlarda düzenlenen olimpiyatlarda veya yapılan savaşlarda galip gelen kişilere ödül olarak zeytinden örülen çelenkler takdim edildiğini görüyoruz. Zeytinin Antik dönemde tıp alanında kullanımı da oldukça yaygınmış. Antik Roma’nın önemli bir hekimi olan Galenos zeytinyağının iştahı açtığını ve mideyi güçlendirdiğini söylermiş. Bunun yanı sıra vücut temizliğinde ve merhem yapımlarda da zeytinyağı kullanılıyormuş. Günümüzde zeytine dair diğer belgelere baktığımızda dini ayinlerde arınma ve kutsanma amacıyla kullanıldığına da rastlanıyor.
Zeytin Kuşu: Zeytin Ağacını Kökünden Sökmek Barbarlık Değilse Neydi?
Tüm bu efsanelerden ve anlatılardan yola çıkacak olursak zeytin ağacının ne denli mucizevi bir değere sahip olduğu ortada. Bu güzel bilinçle ve bilgi birikimiyle günümüzde ki zeytin ağaçlarının değerini anlatan Zeynep Göğüş, Zeytin Kuşu romanıyla zeytin ağaçlarının hala çok değerli olduğunu ve büyük tahribatlara sebebiyet veren kıyımları hak etmediklerini vurgulayarak hem kentsel alanda hem de kırsal alanda yaşanan güncel çevre sorunlarına karşı zamanın direnişçi ruhuyla ışık tutuyor.
Romandaki ana kahramanımız talana ve kıyıma karşı köylüyü örgütleyen bilinçlendiren Zeta! İlk okunduğunda farklı bir isim olarak aklımız da yer etse de aslında isminin anlamını öğrendikten sonra ana karaktere başka bir isim vermek kitabın ruhunu okuyucuya belki de bu kadar geçiremeyecekti yani hikâyeyle ana karakter arasında tam bir bütünlük sağlanamayacaktı diyoruz. Şayet kitaptaki Zeta ismi zeytinin kısaltılması olarak aslında zeytini sembolize ediyor. Şahsen bu detay benim çok hoşuma gitti… Kitapta da yer verilen küçük bir detayı da ekleyecek olursak Zeta ismi eski dönemlerde kullanılmış olan Arkaik yunan alfabesindeki harflerden geliyormuş. Aynı şekilde bu alfabe de yer alan alfa beta ve gama gibi..
Romanın olay örgüsüne baktığımızda Gemlik bölgesinde yaşamını zeytincilikle geçirmeye çalışan yerel halk bir sabah uyandığında köydeki zeytin ağaçlarının söküm işlemlerine başlandığını görüyor. Amaç ise zeytinliklerin bulunduğu alana mermer ocağı açmak. Köy halkından bazıları zengin olma ümidiyle bu mermercilere arsalarını satıyor fakat her şeye rağmen direnen yerel halk da var. Köyün en bilinen isimleri de bu noktada simgeleştirilmiş; muhtar büyük mermercilerden yana dururken köyün imamı da direnenlerden yana olarak Kur’an’da yer alan ayetlerle köylüye seslenip doğanın ne olursa olsun korunması gerektiğini belirtiyor.
Romanın ana kahramanı olan Zeta, o köyün topraklarında yetişmiş ve köyde kendisine ait bir çiftliği var. Fakat zaman içerisinde bazı sebeplerden dolayı da kente göçmek durumunda kalmış. Gençlik yıllarında köyden biriyle evlenmiş ve Bulut adında bir oğlu olmuş. Eşi ise oğlu daha çok küçükken vefat etmiş.
Zeta; yaratıcı, cesur, ciddi, özenli, etkin, cömert ve biraz da çekingen bir kadın olarak karşımıza çıkıyor. Gençlik yıllarından itibaren kendini sürekli geliştiren bir karaktere sahip. Üniversite de felsefe eğitimi almış ve aydın bir kadın kimliğine kavuşmuş. Hikayenin başlangıç evresinde köyde başlayan yıkım haberini alan Zeta, büyük bir ivedilikle köyün yolunu tutuyor ve bu noktadan itibaren kendisini destansı bir direniş hikayesinin başında buluyor. Doğup büyüdüğü topraklara vardığında ilk başta köylüyü tartıyor, düşüncelerini öğrenmek istiyor, ne yapacaklarını kestirmeye çalışıyor ve tüm gözlemleri neticesinde mücadeleyi yerel halkla birlikte kenetlenerek başlatıyor fakat bu yolculuk da yalnız da olmadığını hissediyor çünkü eşinin 68 kuşağından arkadaşı olan Adanalı da Zeta’ya tüm kalbiyle destek veriyor. Hikayenin ortalarına doğru direniş ruhunun iyice alevlenmesiyle birlikte Zeta’nın diğer arkadaşları da (işinin uzmanı olan kişiler) kampanyalar ve sloganlar oluşturarak tüm zeytinlik arazileri için bir kez daha kenetleniyorlar.
Zeta’nın oğlu Bulut, kent hayatının tozunu yutmuş hurdalardan heykel yapan sanatçı bir kişilik olarak karşımıza çıkıyor. İstanbul da hayatlarını devam ettiren anne oğul köyde çıkan yıkım kararının ardından kentte oturdukları eski apartmanlarında da yıkım kararı çıkmasıyla iki ayrı toplumsal yerleşkelere doğru sürüklenmeye başlıyorlar. Anne köyde mermercilere karşı oğul ise kentte rantçılara karşı direnişi etkin kılmaya çalışıyor. Anne ve oğul üzerinden şekillenen mücadeleci anlayış sanatçı, yazar ve iletişimci dostlarıyla da hikaye iyice pekiştiriliyor.
Kısacası kitap kentsel alanda ve kırsal alanda yüzyıllardan beri süregelen toplumsal hafızayı silmeye ve tahrip etmeye çalışanlara karşılık veren cesur halkın mücadelesi ve direnişi, barışın ve bereketin yegâne temsili olan zeytin ağacıyla birlikte sembolleştiriliyor. Kitapta yazının başında da anlatılan benzeri türde birkaç efsanevi hikaye de yer yer vurgulanmış ve zeytinin geçmişten geleceğe dirençli ruhu etkileyici ve sade bir dille okuyucuya sunulmuş. Keyifli okumalar dilerim.🕊️
Kapak Fotoğrafı: Unsplash.com/@nadine3
İlginizi çekebilir: Yemek Tarihi’nden Zeytin ve Zeytinyağı
İlk yorumu siz yazın!