Renkli, Esprili, Dinamik: RED ve RED 2
Bazı filmler vardır, ciddiye alınmayacak kadar saçma görünür, fakat izlediğinizde anlarsınız ki filmin tam olarak amacı, kendisiyle dalga geçmektir. 2010 yılında “büyük” oyuncuları ellerinde “büyük” silahlarla gördüğümüzde ne diyeceğimizi şaşırdığımız, izlediğimizdeyse “büyük” kahkalarla güldüğümüz ve çokça eğlendiğimiz “RED”in devam filmi “RED 2”, bugünlerde vizyonda. Fırsat bu fırsat, filmin dikkat çeken yanlarından bahsetmek istedim.
“RED” ya da İngilizce açılımı ile “Retired, Extremely Dangerous” (Emekli, Aşırı Tehlikeli) basitçe ifade etmek gerekirse emekli ajanların sahalara dönüş hikayesi… Fakat yine 2010′da başlayan ve yine emekliye ayrılmış onlarca testosteron abidesi aktörü bir araya getiren benzeri serinin aksine iyi anlatılmış bir hikaye…
RED: Neden Başarılı?
Öncelikle “RED”, bir çizgi roman uyarlaması... Warren Ellis ve Cully Hamner’ın aynı adlı çizgi romanından uyarlanmış. Filmin başarısının ardında da çizgi roman dünyasının abartı anlarının oyuncuların yaşı ya da durumların saçmalığı umursanmadan beyazperdeye aktarılmış olması yatıyor. RED, kendiyle dalga geçebilme erdemine sahip karakterleri canlandıran kendiyle dalga geçebilme erdemine sahip oyuncularla dolu kadrosuyla, kendiyle dalga geçebilme erdemine sahip bir film olmuş. Karakterler yaşlı olduklarını biliyor, fakat yeteneklerinden ve başarılarından bir şey kaybetmemiş olmalarını bu gerçeği bilmelerine ve kabullenmelerine rağmen bir avantaja çeviriyorlar. Karakterlerin yanında oyuncular da durumun farkındalar. Kariyerleri boyunca sinema, tiyatro ve televizyonda sayısız ağır drama ağır oyunculuklarıyla damga vurmuş, yaşları 60′ın üzerindeki oyuncular ellerinde dev bazukalarla, bozuk para gibi harcadıkları el bombalarıyla ve ustaca kullandıkları makineli tüfeklerle kariyerlerinde pek tahmin edebilecekleri bir noktada olmadıklarının farkındalar. (Sözüm tabii ki Bruce Willis için geçerli değil!) RED’in bu bahsettiğim durumların bilincinde olarak yaptığı espriler, oyuncuların ciddi kariyerlerine dokundurduğu referanslar ve tamamen bu yaşlılık-aksiyon tezatı üzerine kurduğu mizah onu iyi bir film yapıyor. Birçokları aynı fikirde olmalı ki, 3 yılın ardından şimdi “RED 2″ ile aynı kalitede yeni bir film izliyoruz.
RED ve RED 2
RED’deki karakterlerin hemen hemen hepsine yer veren devam filmi, oyuncu kadrosuna eklenen yeni isimlerin de verdiği ivmeyle, “devam filmlerinin öncülü kalitesinde olamaması” lanetinden sıyrılmış gözüküyor. İlk filmde emekli ajanlarını bazı devlet sırlarının üzerini sonsuza dek örtebilmek adına öldürmeye çalışan CIA’den sonra kahramanlarımız bu kez hem teşkilattan hem de teşkilat dışından düşmanlara karşı direniyor ve (ilk filmden para kazanmış olacaklar ki) bu kez dünyayı geziyorlar.
RED 2′nin RED’den daha iyi olan özelliği, bir çizgi roman uyarlaması olduğunu daha çok hissettirebilmesi. Bunu yalnızca çizgi romanlaştırılmış jeneriğine dayanarak değil, (Christopher Nolan’ın Batman üçlemesinde yaptığı gibi) iyi bir kurguyla sahneleri çizgi roman karelerine benzetmesinden dolayı söylüyorum.
İkinci bir farklılık, ilk filmde ABD’nin farklı eyalet ve şehirlerinin isimleri (kartpostalları) ile konum değiştirirken, RED 2′de ülkeler ve şehirlerinin isimleriyle yer değiştiriyoruz. Burada büyük ihtimalle ABD eyaletlerinin karakteristiklerine yabancı oluşumuzdan kaynaklanan bir farklılık söz konusu olsa da, RED 2′de konum değiştirdikçe filmin bulunduğu mekana bir bukalemun gibi uyum sağladığını hissedebiliyoruz. Uzakdoğu‘nun birçok yanına uyum sağlayarak işlenen kısa bir süikast sahnesinden Paris sokaklarındaki kovalamaca ve Paris‘te geçen bölümlerdeki Parizyen detaylara, Moskova‘nın soğuğunu içimizde hissedebilmemizden, Londra sahnelerindeki İngiliz soğukkanlılığına 116 dakika boyunca 3 kıtada bolca atmosfer değişikliği yaşıyoruz. Bunun iyi yanları olduğu kadar kötü etkileri de var tabii: Başta Catherine Zeta Jones‘un canlandırdığı Katja ve Byung-hun Lee‘nin canlandırdığı Han karakteri olmak üzere farklı kültürlerden ajanların karikatürize edilmesi gibi. (İlk filmde tanıştığımız ve ikinci filmde de gördüğümüz Helen Mirren ve Brian Cox’un canlandırdığı farklı kültürlerden ajanların doğallığını hatırlarsak…)
RED: Karakterler
RED’in merkezinde Frank Moses (Bruce Willis) yer alıyor. İlk filmin henüz ilk sahnesinde sıradan bir emekli hayatı yaşadığını gözlemlediğimiz Frank, bir anda evinde beliren süikastçileri akılalmaz bir şekilde alt ederek bizi şaşırtıyor. Kariyeri boyunca aksiyon kahramanlarını canlandıran Bruce Willis’in filmin kadrosundaki diğer isimler kadar şaşırtıcı olduğunu söylemek mümkün değil pek tabii ki. Yine de Bruce Willis o sevilen karizmatik bakışları ve rol arkadaşlarına sağladığı uyumla dikkati hak ediyor.
Marvin Boggs (John Malkovich) serinin en tahmin edilemez, en nevrotik, en paranoyak ve en çılgın karakteri… Sürekli tehlikede olduğuna ve takip edildiğine inandığı için tepkilerini (tepkilerinin etkilerini) tahmin edemediğimiz karakter artık kendisini tanıdığımız için ikinci filmde ne yazık ki ilkindeki etkiyi yaratamıyor. Yine de ilk filmde izleyenlere attırdığı kahkahalar nedeniyle John Malkovich’in serideki favorim olduğunu söyleyebilirim. Elinde silahlar ve bombalarla çılgınca oradan oraya koşan bir John Malkovich’i izlemek ne kadar sıkıcı olabilir ki?
Kariyeri boyunca hem Kraliçe I. Elizabeth’i hem de Kraliçe II. Elizabeth’i canlandıran ve bu rolleriyle bir Emmy ve bir Oscar kazanan Helen Mirren, bir kraliçenin olmadığı her şey de diyebileceğimiz Victoria rolünde yer alıyor RED filmlerinde. Yaşına rağmen seksi olabilen ve İngiliz asaletini cinayet işlerken bile kaybetmeyen Mirren, ikinci filmde ilkindeki performansının daha da ötesine geçiyor.
Sıradan bir müşteri temsilcisiyken Frank Moses’ın kendisine (daha doğrusu telefondaki sesine) aşık olmasının ardından kendini tehlikeli durumların içerisinde bulmak zorunda kalan Sarah Ross (Mary-Louise Parker) iki film arasında en büyük değişimi geçiren karakter oluyor. İlk filmde korkak, güçsüz ve şaşkınken; RED 2′de karşımızda soğukkanlı, cesur ve zeki bir kadınla karşılaşıyoruz. Değişmeyen tek şeyse komikliği ve sakarlığı.
Ve diğerleri… Ivan Simonov (Brian Cox) yalnızca filme renk katan bir Rus ajanı değil, romantik bir ilişkinin de taraflarından biri. Yalnızca ilk filmde görüşebildiğimiz Joe Matheson (Morgan Freeman) ve ikinci filmin yenileri ‘Frank Moses’ın kriptoniti’ olarak lanse edilen Katja (Catherine Zeta-Jones) ile çılgın bilim adamı Bailey (Anthony Hopkins)…
“RED” ve “RED 2″, testosteron kokan aksiyonların, süperkahramanların himayesindeki çizgi roman uyarlamalarının ve görsel efekt dolu bilimkurguların arasından sıyrılarak, farklılığı -özellikle de bahsettiğim, kendiyle dalga geçebilme erdemini göstermesiyle öne çıkıyor.
İlginizi çekebilir: SineMagger’dan Film Önerileri
İlk yorumu siz yazın!