İlk yorumu siz yazın!
Odysseus ve Sirenler: Bilinmeyen Sularda Yolculuk
Dalgalı bir deniz, puslu bir hava, belirsizliğin ortasında etrafı son derece güzel dişi deniz yaratıklarıyla sarılı bir gemi ve onlara aldırmaksızın kürek çeken denizciler… Bu tablonun görece ortasındaysa çok ilginç bir başka manzara daha var; yelken direğine bağlanmış ve denizcilerin kararlı yüz ifadesine tezat oluşturacak bir şekilde gözlerini bir noktaya dikmiş bir adam ve onu, kaçmasından korkarcasına sıkıca bağlayan bir başka denizci… Herbert James Draper’ın bu ilginç tablosu bakanlarda, ardındaki hikâyeyi öğrenmek için iştah kabartan bir merak uyandırıyor. Eğer sizin de içinizde benzer bir merak uyandıysa, gelin bu yaman denizcilerin ve onların bağladığı bu tuhaf adamın yolculuğuna beraber çıkalım ve Draper’ın tablosunu bu kadar özel kılan şeye beraber bakalım.
İlyada Destanına konu olan ve on koca yıl süren; kralları, orduları ve hatta tanrı ve tanrıçaları birbirine düşüren meşhur Truva Savaşı bitmiş, kent düşmüş, ordular çekilmektedir. Bu çetin savaşı sonlandıransa, Truvalıların geçit vermez surlarından içeri sızmayı başaran kurnaz Odysseus’un fikri olan o meşhur Truva Atı olur. Evinden ve yurdundan uzaklarda yabancı topraklarda yıllarını heba etmiş olan Odysseus içinse nihayet yurduna, ailesine dönüş yolu görünür. Ancak gerek Truva Savaşında gerek öncesinde yapmak zorunda kaldığı şeyler, Truvalıları tutan tanrıların öfkesini kendisine çeker; o ve adamlarının eve dönüş yolunun, başlarına gelecek lanetlerle, bir on yıl daha uzamasına neden olur. Odysseus ve adamlarının türlü türlü mitolojik yaratıklar, kentler, krallar, kraliçeler ve türlü engellerle bezeli bu uzun ve amansız yolculuğu, üzerinde tonlarca şey yazılıp çizilmesine neden olacak bambaşka bir destana, Odysseia’ya konu olur. İşte söz konusu tablomuzda yer alan bu güzel deniz yaratıkları ya da mitolojik adıyla Sirenler de bu destanın küçük bir kısmında geçen hikayelerden sadece biri olmasına rağmen antik dönemlerden bu yana çömlekler üzerlerindeki çizimlerden tutun da heykel ve yağlıboya tablolara varana kadar tarih boyunca pek çok sanatçının çalışmalarında türlü tasvirlerle kendisine yer bulmayı başarmış.
Sirenler her ne kadar önceleri yarı kadın yarı kuş, sonrasındaysa (muhtemelen antik metinlerin çevirisi sırasında yapılan bir yanlışlık nedeniyle) yarı kadın yarı balık vücutlarıyla karşımıza çıksalar da tüm bu tasvirlerin tek bir ortak yönü var; o da baştan çıkarıcı ezgileri ve karşı konulmaz sesleriyle sularından geçen zavallı denizcileri sarhoş ederek onları kendi yaşadıkları sarp kayalıklara çekip gemilerini batırarak avlamaları.
Siren Kayalıklarına elbet Odysseus’un da yolu düşer. Yola çıkmadan önce cadı Kraliçe Kirke’nin uyarısına uyup adamlarının kulaklarını balmumuyla tıkamalarını söyleyen Odysseus kendisi içinse aynı şeyi yapmaz; kendini geminin yelken direğine sıkıca bağlatır, adamlarına şayet onu çözmeleri için yalvarırsa daha da sıkı bağlamalarını tembih eder. Böylece Sirenlerin cezbedici müziklerini duyup da hayatta kalmayı başaran tek kişi olur. Peki eve dönmeyi dört gözle bekleyen, bunun için tanrıların öfkesini üstüne çekmekten bile geri kalmayan Odysseus görünürde hiçbir yararı olmayan böyle bir riski neden göze alır? İşte Draper’ın resmini diğer tasvirlerden daha çok sevmemin nedeni de burada yatıyor. (Eğer siz de bu güzel resmi benim yaptığım gibi deneyimlemek isterseniz buradan fondaki ses eşliğinde yazıya devam edebilirsiniz.)
Dalgalı bir deniz, puslu bir hava, belirsizliğin ortasında etrafı son derece güzel dişi deniz yaratıklarıyla sarılı bir gemi ve onlara aldırmaksızın kürek çeken denizciler… Hepsinin kulakları tıkalı, kaşları çatık, pruvadan kendilerine uzanan ve adeta yalvarırcasına ezgilerini okuyan bu güzel yaratıklara karşı kayıtsızlar. Sımsıkı kapattıkları ağızlarından çenelerini sıktıkları belli oluyor.
Resmin odağında sudan bir sıçrayışta çıktığı belli olan bir Siren ve onun doğrudan yüzüne baktığı, direğe bağlı Odysseus bulunuyor. O ise gözlerini odaklanırcasına Sirenlerden uzakta bir noktaya dikmiş, alnını kırıştıran hayretle kalkık kaşları ve diğer adamlarınkinin aksine ağzı hafifçe aralanmış, dinliyor. Kendisini sıkan halatlara rağmen öne doğru eğilmiş bedeni ve gergin kasları sesin kaynağına gitmek için yaşadığı karşı konulmaz dürtüye işaret etse de yüzünden bir tür kendinden geçme halinden ziyade dikkat kesildiği okunuyor. Ressam, Odysseus’un hayret ve ilgisini etrafını saran denizcilerin kendisininkiyle tezat oluşturan katı yüz ifadelerini de kullanarak başarıyla veriyor.
Üstelik resmin merkezinde, Odysseus ile ona bakan Sirenin tam ortasında bir detay daha var; kürek çekerken bir yandan Odysseus’a göz ucuyla bakan yeşilli denizcinin yüzü. Onun da ağzı ciddiyetten sıkıca kapalı, ancak kalkık kaşlarının hali bir endişeden öte Odysseus’la ortak bir duyguyu yaşadığını belli ediyor: Merak. Belki de duyamadığı ezgileri Odysseus’un yüzünden okumaya çalışıyor. Gördüğüm onlarca tasvirin arasında Odysseus’un yüzüne yansıyan bu hissi bu denli başarıyla işleyen tek resim belki de Draper’ın bu resmi; entelektüel merakın, tehlikelerine ve tüm ürkünçlüğüne rağmen bilinmeyeni fethetme arzusunun resmi…
Kapak Fotoğrafı: Wikipedia
İlginizi çekebilir: Ayçe Yenigün’den İkarus’un Düşüşü
Bu güzel inceleme fondaki ses ile dinlerken bana Willem Dafoe ve Robet Pattinson’un rol aldığı doğaötesi ve halusinatif olanın varlığına hem karakterlerini hem izleyiciyi ikna etmek arasında gidip gelen 2019 yapımı The Lighthouse filmini hatırlattı.Teşekkürler Neşe!