Kapı: Magda Szabó'dan Okura Ayna Tutan Bir Yapıt
Magda Szabó, Macar toplumunu ve onun acılarını gözler önüne seren, insan olmaya dair düşündüren bir roman kaleme almış: Kapı… Bizzat kendi yaşamından unsurlar, otobiyografik bir tat dahi katmış romanına. Daha önce Magda Szabó’nun Iza’nın Şarkısı isimli romanını okumuş, o romana da hayran kalmıştım. Yazarın, Kapı romanıyla biraz daha özümsediğim tarzından ve romanın hayli ilginç konusundan söz etmek istiyorum sizlere.
Kitap, yazar bir çiftin evinde çalışmaya başlayan Emerenc’i anlatıyor. Emerenc’in karakteri, inançları, inanmadıkları, acıları, geçmişi, gücü, sırları… Her sayfada sırlarını azar azar açmaya başlayan Emerenc ve yanında çalıştığı yazar hanımla kurdukları alışılmışın dışındaki ilişki kitabın temelini oluşturuyor.
Kapı’nın çevirmeni, Szabó’yla ilgili şunları söylüyor: “Szabó, önemsiz gibi görünen olay ve kişilerden yola çıkarak okurunu büyüleyen ortamlar yaratabiliyor.” O kadar doğru buldum ki bu cümleyi… Iza’nın Şarkısı’nda da, Kapı’da da roman, başlangıçta hiç hissettirmediği bir anlam kazanıyor sayfalar ilerledikçe. Iza’daki sertlik, gerçekçilik ve biraz da acımasızlığa kaçan bencillik bu romanda da kendisini gösteriyor. Szabó, hiçbir şeyi romantize etmiyor. Bir şarkı çalmıyor romanın arka planında… Hayat gibi, hem çok yavaş hem ansızın ilerliyor olaylar. İster istemez Iza ile yazar hanımı benzettim bu kitabı okurken. Bitirdiğimde, kitabın otobiyografik unsurlar taşıdığını öğrenmem ve bununla ilgili okuduklarım, Szabó’nun iki romanında da kendi hayatındaki hesaplaşmalarından izleri aktardığını düşündürdü bana.
Bu roman, sadece yazar hanım ile Emerenc’in değil, aynı zamanda Magda (Szabó) ile Juliska’nın hikayesi! Evet, yazar hanım, romanın yazarının ta kendisi. Gerçek adı Julia Sokağı olan, olayların vuku bulduğu meşhur sokağın temel direği, sokakta yaşayan herkesin destekçisi, her ihtiyacı olanın yardımına koşan, yalnız kimseye evinin kapısını açmayan Emerenc, yani Juliska. O hiç kimselere güvenmeyen, adeta anarşist, başına buyruk Emerenc, yazarın evinde çalışmaya başlıyor; ancak ilişkileri bundan ibaret kalmıyor. Çatışmalı, anne-kız ilişkisini andıran, ipleri elinde tutanın Emerenc olduğu, yazarın deyimiyle “mitolojik” bir ilişki kuruluyor aralarında. Aralarında sevgi var ancak hem öfkeli, hem kırılgan…
“Şefkat duygusunun sakin, düzenli ve tane tane dile getirilemeyeceğini, nasıl dile getirilmesi gerektiğini de başkasının yerine belirleme hakkım olmadığını biliyorum.” diyor kitapta yazar… Emerenc’in ona gösterdiği şefkatin alışılmışın çok dışında oluşu söyletiyor ona bunları. Aralarında kurulan özel ilişki, Emerenc’in sırlarını az da olsa yazara açmasına sebep oluyor ancak yazar, bu güvenin gerektirdiği biçimde davranamıyor. En azından davranmadığını düşünüyor, bize de bunu sorgulatıyor. En nihayetinde elimizde tuttuğumuz bu roman, adeta bir iç hesaplaşma olarak ortaya çıkıyor.
Emerenc’in çocukluğunda ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun dağılışından itibaren Macaristan’ın çalkantılı dönemlerinde yaşadığı acılar, onun karakterini ve dolayısıyla romanın önemli bir bölümünü oluşturuyor. Tarihi olaylara romanda çok değinilmese bile, varlıkları okurda bir merak duygusu uyandırıyor.
Magda, tıpkı Iza gibi, “öğrenilmiş hümanizm”in, hayatın doğru olduğuna inandığı akışının peşinden giderek bilgelik ve sezgilerden uzak kararlarıyla Emerenc’i kendi istediği sondan uzaklaştırıyor. Hatta kimilerine göre ona ihanet ediyor. Kimilerine göre ise olayları dramatize etmeden, gerçekçi ve sağduyulu bir davranış sergiliyor. Okur, kendi içerisinde bir düşünceden diğerine savruluyor ancak nihayetinde düşündükleri, kendi karakterini de yansıtıyor. Başarılı romanların bir huyu vardır: ayna tutarlar ruhumuza. Kapı, tam da böyle bir roman…
Kapak Fotoğrafı: Elif Nur Uyanık
İlk yorumu siz yazın!