Bienalin Ardından: Mardin Sokaklarına İz Bırakan Sanatçılar
Dört senedir hasret kaldığımız Mardin Bienali’ne uzun bir aranın ardından, 20 Mayıs’ta nihayet kavuştuk. Beşinci edisyonuyla sanatseverlerle buluşan Mardin Bienali, Adwait Singh küratörlüğünde, “Çimenin Vaadi” konseptiyle hayata geçti. Döne Otyam ve Hakan Irmak direktörlüğünde, Mardin Sinema Derneği’nin ev sahipliğinde gerçekleşen bienal, tahmin edilebileceği gibi bu sene de İstanbul’dan oldukça kalabalık bir kitleyi ağırladı. Mardin Bienali’ni 20 Haziran’a dek ziyaret edebilirsiniz.
Alman Karargahı, Develi Han, Uluslararası Tasarım Vakfı Galerisi, Cumbalı Konak, Marangozlar Kahvesi ve Tasarım Vakfı Meydan Galeri’ye yayılan ve bir sosyal ekoloji ihtimalini keşfe çıkma amacı taşıyan bienal, Küratör Adwait Singh’in sözleriyle: “Çimenin teşvike ihtiyaç duymayan, zapt edilemeyen doğası, kozmopolit kaygılarımı ifade edebilmeme olanak sağlayan büyük bir metafor. Çimenin iyileştirici olduğuna inandığım o anarşikliği, kendini her seferinde yeniden üreten o yılmazlığı, bana, bize, yeryüzünün yaralarının yeşil bir örtüyle sarılma ihtimalini düşündürüyor.”
Mardin sokaklarına iz bırakan sanatçıları ve çalışmalarını hep birlikte keşfedelim:
Fatoş İrwen
Çalışmalarında sıklıkla saç figürüne yer vermesiyle tanınan Fatoş İrwen toplumsal cinsiyet, beden politikası, adalet, ekoloji, din, güç ve tahakküm ile bunların psikolojik etkilerini ele alıyor. Beden ve mekân ilişkisini, başta performatif olmak üzere resim, video art, fotoğraf ve yerleştirme yoluyla yeniden yorumluyor. İrwen’in bienalde yer alan “Güvelik Ağı (Kadınlar İçin Güvenlik Ağı)” adlı çalışması; Diyarbakır Cezaevi’nde kaldığı üç yıllık bir süre boyunca, kadın arkadaşlarının saçlarını toplayıp örerek ip yaptığı bir dönemde ortaya çıkıyor. Bu saç tellerinden oluşturulan ipler daha sonra feminist zanaatkarlık teknikleri, jinososyalite, ekosofi ve dayanıklılık ile sabitlenmiş bir güvenlik kemeri oluşturmak için kullanılan bir ağa dokunuyor. “Gülle-ler” isimli eser de benzer olarak Diyarbakır Cezaevi’nde başlayan ve Türkiye’nin dört bir yanındaki cezaevlerine yayılan açlık grevi sırasındaki tutuklu kadınların saçlarından işleniyor. Her iki eser de kolektif çabayla bedenin parçalarını baskıya karşı sembolik bir kalkana dönüştürüyor.
Lara Ögel
Geniş üretim yelpazesiyle dikkat çeken Lara Ögel, bienal kapsamındaki “Yeryüzü Vaktinde” adlı çalışmasında dünyanın hayallerini saklayan kil tabletler yaratıyor. Her bir parça, çeşitli kozmolojilerde bulunan doğal dönüşüm sembolleri içeriyor. Bu tür metamorfoz imgelerine tanık olma, onları kabul etme ve içselleştirme eylemi aracılığıyla eser, bir sonun bir başka sonu ortaya çıkarabileceği yaratıcı ölüm üzerine meditasyona davet ediyor. Yerde yarı yarıya toz içine gömülü bir şekilde bulunan ve bir ziyafetten arta kalanları betimleyen klasik asaroton (Yunanca süpürülmemiş zemin) mozaikleri taklit eden ışıltılı bronz, altın ve kil parçalar bir ocağın bereketini yeniden alevlendirme amacıyla tasarlanıyor.
E.B. Itso
Çalışmalarında şehir içinde ve çevresinde ihmal edilen veya gözden kaçan alanlar ve toplumun yoğun nüfuslu bölümleri ile kırsal alanlar arasındaki ilişki kuran E.B. Itso, bienal kapsamındaki “Allotria, Mardin #1” adlı çalışmasında Kopenhag Nørrebro’daki Den Sorte Firkant (Siyah Meydan) bölgesi ve 1980’lerdeki BZ (İşgalciler) hareketinin izlerini sürüyor. Sanatçının bienal kapsamındaki diğer işi “KØBENHAVN H” ise sanatçı ve kolaboratörünün Kopenhag Merkez İstasyonu’nun ara katında inşa ettikleri derme çatma bir evi belgeliyor.
Merve Ünsal
Üretimlerinde fotoğrafın ve metnin sınırlarına odaklanan Merve Ünsal, bienale iki çalışmasıyla dahil oluyor. “Dronlara birkaç kelime” adlı çalışmasında sanatçı, denetleme yapan hayali ve gerçek drone’lara yönelik bir hüküm ile karşımıza çıkıyor. Buluntu malzemelerle tasarlanan eser Mardin rüzgarında dalgalanıyor. Sanatçının bir diğer çalışması olan “Rüzgara Doğru” ise iki vücut arasında tutulan bir cihazdan alınan saha kayıtları, direniş hareketlerine dair bulunan radyo/televizyon anlatıları, dijital theremin izi süren dron tarafından kaydedilmiş yanlış kişinin takip edildiği anların görüntülerinden elde edilen notlar, sanatçı tarafından bestelenen masalsı bir forma sahip fısıltılı bir yanıttan oluşan katmanlı bir ses kaydı olarak karşımıza çıkıyor.
Rakhi Peswani
Çalışmalarında el sanatlarının çeşitli söylemsel ve maddi yönlerini, zanaatların diller olarak nüanslı çağrışımlarını araştıran Rakhi Peswani, “Ayrılıklar ve Yeniden Birliktelikler” ve “Aşk, Emek, Kayıp” adlı eserlerinde çeşitli kültürlerden ve kategorilerden (botanik/zoolojik repertuarlar, kaligrafik veya resimsel geleneklerdeki sözel ve matematiksel diller, eski ve modern tarım ve denizcilik gelenekleri ve ekipmanların yanı sıra; mimari unsurlar, dikiş-dokuma-el oymacılığının zanaat geleneklerinden aletler ve protezler gibi) form ve imgeleri bir araya getiriyor.
Sibel Horada
Kentsel, arkeolojik ve ekolojik kültürlere ilgi duyan kolektif ve kişisel tarihler üzerine odaklanan Sibel Horada, “Suyun Şekillendirdiği” adlı çalışmasıyla bienalde yer alıyor. Eser, Marmara ve Karadeniz kıyılarındaki ıssız kumsallardan ve mağaralardan kurtarılan, kayıkla ulaşılan strafor parçalarından oluşuyor. Bu parçaların sahip oldukları boyut, yoğunluk, renk ve fiziksel durum; üretildikleri andan atıldıkları ana kadar olan yolculuklarına dair hayati ipuçlarına sahip. Örneğin renkleri ve kalınlıkları; yapı malzemesi, balıkçılık endüstrisinde kullanılan nakliye kasaları, gıda ambalajı gibi üretim kökenlerini ortaya çıkarırken yüzeylerindeki çukur izleri, martılar tarafından gerçekleştirilen beyhude saldırılara işaret ediyor.
Gülsün Karamustafa
Gülsün Karamustafa’nın bienal kapsamındaki iki yeni tekstil kolajı, Mardin’in matrisini tanımlayan kültürlerin senkretik karışımını çağrıştırıyor. Eserler; sanatçının 80’li yıllarda, İstanbul’dan ve Türkiye’nin güneydoğusuna yaptığı seyahatler sırasında ziyaret ettiği çeşitli yerlerden topladığı kumaşlardan oluşuyor. “Melankolik Şahmaran” ve “Dört Panter, İki Seccade, Bir İsa, Bebek Kemancı, Yıldızlar ve Tüller” adlı eserler şehirle mistik bir bağ kuruyor.
Thukral & Tagra
Yeni halk katılımı biçimleri üzerinde çalışan Thukral & Tagra ikilisi, “Ekmek, Sirkler ve Ben” adlı yerleştirmede internetin potansiyellerinin yanı sıra, oyun oynamak ve bir ekmeği bölüp paylaşmak gibi sosyallik modlarını keşfederek sessizce devam eden paradigma değişimlerine işaret ediyor. Eski ve yeni ekonomilerin bu kesişme noktasında sanatçılar; statükoyu dinlendirme ve yeniden yapılandırma fırsatı sunuyor.
Ateş Alpar
Mardin, bienal kapsamında olmayan ancak eş zamanlı gerçekleşen birbirinden değerli çalışmalara da ev sahipliği yaptı. Ateş Alpar’ın Hasankeyf’in sular altında kalışını konu alan performansı “Yıkıntılara Bakmak”, 20-21 Mayıs tarihlerinde, Performistanbul iş birliğinde 5. Mardin Bienali ile eş zamanlı olarak, Mardin sokaklarında gerçekleşti. Bellek ve hafıza üzerinden hatırlama ve hatırlatmayı amaçlayan performans, Ilısu Barajı’nın sular altında bıraktığı tarih ve kültüre, yerinden ettiği insanlara, yok ettiği biyoçeşitliliğe odaklandı. Hasankeyf’in sular altında kalışını hatırlatmayı, izini sürmeyi amaçlayan performans, binlerce yıllık kültürel mirasın yok oluşuna, insanların yerlerinden edilişine dikkat çekti.
Kapak Fotoğrafı: mardinbienali.org
İlginizi çekebilir: Artsy Magger’dan İstanbul Sergi Takvimi
İlk yorumu siz yazın!