Bali Silent Retreat: Sessizliğin Sesini Duyduğum 5 Gün
Bir Vipassana deneyimi değil, bir ibadet yeri değil; burada önünüze konan dogmalar yok, bir guru ile de tanışmıyorsunuz. Bali Silent Retreat, bir meditasyon inzivaları merkezinin de ötesinde, gözlerden uzak, bir aşram olarak varlığını sürdüren, eko-sürdürülebilir bir mabet. Teknolojik aletler yok. Hatta hiçbir türlü elektrik yok. Konuşmak yok. Sadece sen varsın, sadece kendinle bağlantıdasın. Ve 5 günün bu şekilde geçiyor… Sence nasıl bir deneyim olurdu? İşte benim deneyimim…
Hiçbir şey yapmama sanatını duymuşsunuzdur belki daha önce (‘niksen’ olarak da biliniyor). İşte Bali Silent Retreat’in bana sunduğu en büyük öğretilerden biri, bu sanatı iyice kavramak, kavramların da ötesine geçerek deneyimlemek ve içselleştirmek oldu. Çünkü orada geçirdiğim beş koca gün boyunca temelde yaptıklarım şu döngüyü takip etti: dinlen, yemek ye, uyu, sonra bunları tekrarla – ve hepsinde sessizliğini koru. Konuşmamak nasıldı derseniz, yeni bir keşif gibiydi. Kendi iç sesimin keşfi. Şefkatli, bilge iç sesimin… Zihnim berraklaştı, sistemim durgunlaştı, uykum iyileşti. Birkaç günü sessiz geçirdikten sonra, sanki egom çözülmeye başladı. Kendimi tanımladığım nitelikler, ünvanlar, roller birer birer uzaklaştı benliğimden. Duymaya başladım: dinlemeye, özellikle doğanın seslerini, anlattıklarını dinlemeye… Özetle, bana dair yeni parçalarla tanıştım. Yenilendim…
Benim deneyimimi biraz geride bırakıp, Bali Silent Retreat’in hikayesine dönelim. Bereketli pirinç tarlalarının, ormanın tam ortasında ve kutsal sayılan Batu Karı dağının tam başlangıcında konumlanan, aynı zamanda UNESCO tarafından koruma altında olan merkezin hikayesi, 1487 yılına kadar uzanıyor: Bundan 525 yıl öncesinin Bali adasında, Sri Arya Mur Makules adında bir kral varmış. Bir gün, kral birkaç günlüğüne saraydan uzaklaştığında, iki oğlunun kendilerini içlerinde bulduğu bir eşek şakası sonucu, uzun zamandır sarayın bir parçası olan ve dünyaca kutsal bir ağaç sayılan Banyan ağacı kesilivermiş. Koca ağaç yere yığılırken oğullardan büyüğü, Sri Arya Ramong haykırışlar içinde yere kapanmış ve kederinden günler boyunca hastalıktan yataktan çıkamamış.
Kralın saraya dönüşü ve ilerleyen zamanlarda da Sri Arya Ramong’un durumunun giderek kötüye gitmesi, hatta akıl sağlığını kaybedecek noktaya gelmesiyle birlikte, ne kadar şifacı varsa gidilmiş fakat kralın oğlunu iyileştirecek kimse bulunamamış. Ta ki kral ve oğlu Rsi Priest ile tanışana kadar… Rsi Priest, şifa ritüelleri sırasında kutsal sayılan Batu Karu Dağı’nın ve hemen yanındaki ormanın bir imgesini görmüş ve kralın da ricasıyla, şifacının önsezisini takip etmek ve bu yeri bulmak üzere çıkmışlar yola. Günler sonra ulaştıkları kasaba olan Penatahan’da (merkezin şu an bulunduğu yer), oranın yerlilerinden (Akuwular) günlük dualarını yakınlardaki bir kutsal taşın yanında gerçekleştirdiklerini öğrenmişler. Hasta oğul Ramong, böylelikle her gün bu taşın başında meditasyon yapmaya ve zamanla iyileşmeye başlamış… Saraya geri dönmek istemediği için de, babasından onun için buraya bir aşram yapmasını istemiş. İşte Bali Silent Retreat, aşağı yukarı bu aşramın yapıldığı yere ve kralın oğlunun şifalanmasını sağlayan şifacı Rsi Priest’in torunları tarafından kurulmuş… İyi ki de kurulmuş.
Bali Silent Retreat, en küçük ayrıntısına kadar tüm sistemini doğaya saygılı olacak şekilde belirlemiş (green-to-the-extreme) özel bir merkez. Merkezde yalnızca güneş enerjisinden yararlanılıyor (misafirlerine sabahları güneş enerjisiyle çalışan ışıklarını sabahtan ayarlamalarını söylüyorlar ki böylece akşam da ışıkları olabilsin), yalnızca su güneş sayesinde sıcak olduğunda yani gündüz vakti yıkanabiliyorsunuz, tüm yemekler için malzemeler kendi permakültür bahçelerinden geliyor, kompost edilemeyen ya da yeniden kullanılamayan hiçbir atık içeriye sokulmuyor ve dışarıya çıkarılmıyor. Hayranlıkla söylüyorum: Buranın karbon ayak izi sıfır! Misafirlerden de diş macunu ya da pil gibi atıklarını ülkelerine geri gönderip oradaki çöplere atmalarını rica ediyorlar. Bunlar haricinde ise atıklarının nereye gittiklerini biliyorlar: gıda atıkları kasabadaki domuzlara gidiyor, onun haricindeki her şey de ya kompost ediliyor ya da geri dönüştürülüyor.
Tamamı vejeteryan olan ve rafine şeker kullanılmadan hazırlanan doğal, organik, sağlıklı ve lezzetli tabakları, kelimenin tam anlamıyla bahçeden sofraya anlayışıyla hazırlanıyor. Yemekler hazırlanırken kullanılan malzemelerin tümü kimyasal ve ticari gübre kullanılmadan sürdürülebilir yollarla elde ediliyor, yemek için kullanılacakları gün bahçeden toplanıyor, uzun aşamalardan sonra iyice streilize ediliyor; size ise 360 derece pirinç tarlaları ve dağ manzaraları eşliğinde, farklı tatların keyfini gönül rahatlığı ile çıkarmak kalıyor… Ve bu, Bali Silent Retreat’in bilinçli beslenme davetiyle iyice kolaylaşıyor: Bu denli zengin içerikli ve taze yiyecekler, duyularınıza öyle bir hitap ediyor ki; tatları, dokuları ve aromaları sizi öyle içine çekiyor ki, her lokmanızda uyanık ve farkında olmak kaçınılmaz oluyor. Burada öğrendiğime göre, bedeninize giren yiyeceklerin böylesine temiz ve doğal içerikli olması sizi yalnızca fiziksel olarak da değil, zihin ve ruh iyiliği anlamında da olumlu yönde etkiliyor.
Belki de buraya doğru yola çıkmaya niyet ederken en merak edeceğiniz soru, peki burada sıradan bir gün nasıl geçiyor sorusu olacak. Biraz da bundan bahsedelim: Düşünün ki, merkezdeki herkes sessizliğini koruyor. Konuşma yok (ofis ve ortak çalışma alanı haricinde), kimse teknolojik aletlerin içine gömülü değil; kafein tüketilmiyor, alkol yok, et yenmiyor, kimyasala yer yok, hiçbir şey dışarıdan gelmiyor – sosyalleşme de yok. Kendinizle ve sadece kendinizlesiniz. İşte bu yüzden, buradaki yolculuğunuz tam olarak size özel oluyor… Merkez içerisinde gerçekleştirilen çok çeşitli aktiviteler var ve hangilerini gününüze dahil edeceğinizi siz belirliyorsunuz. Buradaki her misafirin kendi için yaratacağı kişisel spiritüel yolculuğa ne kadar saygı duyulduğunu hissedebiliyorsunuz.
Gün içinde meditasyon, dua ve hayat üzerine düşünmek için bolca vaktiniz oluyor… Ne yapmak istiyorsanız, huzur ve sessizlik içinde yapıyorsunuz. Yerel bitkilerden oluşan ve birçoğu tıbbi amaçlarla kullanılan bahçeleri gezebiliyor, yenebilir bahçelerde, pirinç tarlalarında ya da orman içerisinden geçen patikalarda dolaşabiliyorsunuz. İsteseniz kaplıcalara günlük ziyaretlerde de bulunabiliyorsunuz. Gün, sabah 06:30’da herkesin duyabileceği bir gong sesi ile başlıyor. Yine her sabah kapınızda, termosta sıcacık sizi bekleyen zencefilli çayınızı buluyorsunuz.
Burada her gün iki kez gerçekleşen bilinçli hareket ve meditasyon dersleri var. Biri sabah 7’de, diğeri öğleden sonra üçte gerçekleşiyor; her iki dersten ve ayrıca kahvaltı ile akşam yemeğinden önce de gong ile hatırlatma yapılıyor. Derslere katılım zorunlu değil, içinizden gelirse katılıyorsunuz. Ayrıca merkez içerisinde herkesten ayrı olarak meditasyon yapabileceğiniz pek fazla alan var.
Gün batımı, özellikle yağmur yağmayan bir gün ise her seferinde ayrı büyüleyici oluyor ve hafta içleri her gün, “History House”ta (Tarih Evi’nde) izlenebiliyor. Bazen gün batımı seyirlerine canlı, geleneksel Bali müzikleri de eşlik ediyor. Ve yine her akşam, sessizlik içerisinde ateş başında buluşuluyor. Ateşin yanında küçük not kağıtları ve kalemler oluyor. Bu malzemelerin ve genel olarak ateş başında buluşmanın amacı, özür dilemek aslında. İsteyenler o notlara üzgün oldukları ve af diledikleri ne varsa yazıyor ve sonra ateşe atıp yakıyorlar. Bir nevi özgürleşme – büyülü bir deneyim…
Bir de gerçek anlamda buraya özgü deneyimler var, örneğin Labirent Meditasyonu. Labirentin başında kendiniz için belirlediğiniz niyet, yolculuğunuzun geri kalanını belirliyor ve kendinizle, nefesinizle, duygularınızla temasta kalarak, labirent içerisinde yolunuzu bulmayı (ya da bulamamayı!) deneyimliyorsunuz. Öğrendiğime göre, oldukça eskilere dayanan bir meditasyon çeşidi bu… Etkisi epey güçlü. Burada geçirdiğiniz süre boyunca her gün yapmanızı öneriyorlar: Bazen meditasyonun sizi yepyeni bir bakış açısıyla tanıştırma, bir problemi çözme, kafa karışıklığına çözüm getirme gibi etkilerini de yaşıyorsunuz. Her seferinde farklı farkındalıklar… Bir diğeri, Kutsal Su Meditasyonu. En basit şekliyle anlatmak gerekirse, bir banka oturuyorsunuz ve başınızdan aşağı akan kutsal su ile yıkanıyor, tam da o anda meditasyon yapıyorsunuz. Ve daha bitmiyor, burada yapılabilecekler çok: Gün içerisinde Bali Silent Retreat’in spiritüellik, felsefe ve meditasyon ile ilgili yüzlerce kitaptan oluşan kütüphanesinde kaybolup kitap okuduğunuz zamanlar da oluyor, kendinizi yıldızları ya da bulutları seyretmek için özel olarak tasarlanmış alanlara atıp saatlerinizi gökyüzünü seyredalarak geçirdiğiniz de…
Merkezin haftalık programında: Bali kültürüne özgü sunaklar hazırlamak, bir şükran seremonisi olarak bilinen ‘Panceh Sembah’ adlı seremoniye katılmak, ses banyoları, Bali kültürü ve permakültür bahçecilik üzerine turlar ve eğitimler gibi seçenekler de var. Her yeni ay ve dolunayda ise Agnihotra denen bir ateş seremonisi gerçekleştiriliyor. Şu ana kadar anlattıklarım bile yeterli olmuştur, burada geçireceğiniz birkaç günün bile ne kadar dönüştürücü ve aydınlatıcı olacağını hissetmeniz için!
Nitekim, ben dahil olmak üzere buradan ayrılırken herkesin en çok kurduğu cümleler: “hayatım değişti”, “kelimelerle anlatamayacağım bir deneyim”, “artık her şeyi farklı görüyorum”, “tarifi yok, yaşamanız lazım” oluyor… O yüzden ne kadar anlatmayı denesem boş, yaşamanız lazım! Eğer bu hediyeyi kendinize vermek isterseniz, bu önerim aklınızda olsun: Kapıdan içeri girin, telefonu kenara koyun. Yavaş yürüyün, derin nefes alın. Kitap okuyun, kaplıcaların içinde eriyin, bol bol yazın. Uyumak istediğiniz kadar uyuyun. Bedeninizi ve sezgilerinizi dinleyin.
Bir küçük not: Buraya ilk girişinizi akşamüzeri 16.00’ten önce yapmanız gerekiyor çünkü geldiğinizde size felsefelerini, programları ve tüm detayları anlatıyorlar; küçük bir oryantasyon sürecinden geçiyorsunuz da diyebilirim. Zaten sitelerinde tüm detaylar yer alıyor. İç sesinize kulak vereceğiniz bir yolculuk olmasını dilerim…
Kapak fotoğrafı: © Bali Silent Retreat
İlginizi çekebilir: İrem Bali’den Bali’de Samyama Deneyimi
Deneyimini bu denli yaşatabildiğin için kalpten kutlarım. Yazılarını okumak bir ayrıcalık💯💜
💛💛💛