Potsdam: Estetik ve Romantik Bir Rota
Berlin’e yakın görülebilecek yerler listemde ilk sıraya yerleşen Potsdam izlenimlerimi paylaşmak istiyorum. 2022 Temmuz ayındaki on beş günlük Berlin seyahatimizde Potsdam’a iki gün ayırdık. Bence bu şehir parkları, sarayları ve doğası ile bir günde gezilebilecekten fazlası… Potsdam, Berlin’in güneybatısındaki Brandenburg eyaletinin başkenti. Berlin’den S Bahn ya da otobüs ile 40 -50 dakikada rahatlıkla ulaşabiliyorsunuz. 2. Dünya Savaşı’nda Berlin kadar hasar almadığı için tarihi dokusu çok güzel; ayrıca yirmi kadar göl yer alan bu şehir benim gibi doğaseverleri mest ediyor. Babelsberg Parkı ve Sarayı’nı özellikle gezinize dahil etmenizi tavsiye ediyorum ancak oraya gelmeden önce kısaca diğer görülesi yerleri paylaşacağım.
Potsdam’da güne St. Nicholas Kilisesi (Nikolaikirche) olarak bilinen meydandaki kiliseyi gezerek (pardon fotoğraflayarak😊) başladık. İçerisini gezdik diyemem, kilisede restorasyon çalışması olduğundan maalesef kısaca göz atabildik. Eski Belediye Binası’nın hemen karşısında. Mimarisiyle dikkat çeken kilise, II. Dünya Savaşı sırasında büyük hasar almış ve 1981 yılında onarılmış. Günümüzde müze ve konser salonu olarak da kullanılıyor.
Hollanda Mahallesi (Hollandisches Viertel) ikinci durağımız oldu. Burada Cafe Cecilie‘de güzel bir kahve ve tatlı molası verdikten sonra bol bol fotoğraf çektik. Zira burası Hollandalı bir mimar tarafından tasarlanmış tuğla evleri, butikleri, tasarım mağazaları, galerileri ve kafeleri ile size kısa bir süre Hollanda’daymış hissini yaşatıyor. Turistlerin yanı sıra lokal halkında ilgi gösterdiği bölgede kafeler ve şık restoranlarda özellikle yoğun saatlerde yer bulmak zor.
Bundan sonraki durağımız Sanssouci Parkı oldu. Burası Sanssouci Sarayı’nı çevreleyen oldukça büyük bir park. Sanssouci Sarayı da(Prusya Kralı Frederik için yazlık saray olarak 1747 yılında inşaa edilmiş) bu parkın içerisinde. Sanssouci 1990 yılında UNESCO’nun koruması altına alınarak Dünya Mirası listesine girmiş. Mitolojik heykeller, çeşmeler, renk renk çiçekli bakımlı terasları ve bahçeleri ile gözümüzü şenlendirdi, fotoğraf paylaşımları için de harika bir yer. Hollanda ve İngiliz bahçeleri gibi farklı bahçe stilleri ve peyzajı ile sıkıcı olmaktan çok uzak, içinde gezerken zaman zaman kendimi dönem dizilerinde hayal ederek bir düşes ve dükün yardımcıları ile dedikodu yaparken karşıma çıkacağı hissine kapıldım 😊
Sarayı gezmeye vaktimiz olmadığından park ile yetindik. Parkın diğer ucunda da 1769 yılında yapılmış Neues Palais (Yeni Saray) yer alıyor ancak parkta tahmin ettiğimizden fazla vakit geçirince buraya uzaktan baktık. Buranın hemen yanında bir değirmen göreceksiniz ve güzel bir hikayesi var Sunay Akın‘dan okumak için tıklayabilirsiniz. Biz park sonrasında 15 dakikalık kısa bir yürüyüş ile kendimizi Alexandrowka’da bulduk. Planlı bir gezi değildi ama Rus mimarisi evleri ve restoranları ile dikkat çeken bu bölge de fotoğraflamalık.
Sanssouci Parkı ve Alexandrowka gezisi sonrası yemek için tercih ettiğimiz restoran Hollanda Mahallesi’ndeki Buya Izakaya + Ramen oldu. Burayı Japon tatlarını severlere önerebilirim. Uzakdoğu‘ya birkaç defa seyahat etmiş biri olarak (Japonya’ya henüz gidemedim) ilk defa Ramen yedim; Almanya’da kısmetmiş😊 Ramen (erişteli, etli yada vejeteryan ve baharatlı çorba) çok lezzetliydi. Lokasyonu iyi olduğu için biraz tesadüf biraz da önsezi ile seçtiğimiz bu restoranı sonradan araştırınca puan ve yorumlarının da çok iyi olduğunu gördüm. Restoran bölgenin dört yol ağzında olduğundan sokak müzisyenleri için de cazip. Yemek esnasında sokak müziği yapan bir grup vardı; biz keyifle dinledik
Babelsberg Parkı & Sarayı (Schloss Babelsberg) ikinci gün gittiğimiz ve gezmelere doyamadığımız bir yer oldu. Gotik tarzda ve masal kalesine benzeyen saray, bölgedeki en romantik ve fotojenik yerlerden biri. S bahn‘dan Babelsberg durağında inince 10 dakikalık bir yürüyüş ile parkın girişine ulaştık. Park o kadar büyük bir alanı kapsıyor ki sonradan farklı girişlerine otobüs ile de ulaşım olduğunu anladık. Şaşırtıcı bir şekilde yönleri gösteren tabelalar yok. (Şaşırdım çünkü Almanya’da bu konu çoğunlukla düzenli ve açıklayıcı). Parka girince ne yöne yürüyeceğinizi anlamak için kayaların üzerindeki yer adı ve km. bilgilerini takip etmeniz gerek ama gözden kaçırabiliyorsunuz. Vaktiniz bolsa sorun yok; yürüyüş keyifli ancak sarayı kısa bir göreyim diye geldiyseniz doğru girişi önceden araştırmanızı tavsiye ederim.
Saraya kadar yürüyüş çoğunlukla göl kenarından devam ediyor, bir yanda göl diğer tarafınızda park size eşlik ediyor. (Özellikle sıcak günlerde şapka şart çünkü bazı bölgeler ağaçsız). Gölde yüzenler, kano yapanlar ve gezi teknelerini izlerken Küçük Saray (Kleines Schloss)‘a ulaştık ancak sadece önünden geçip gittik; diğer yapılar yanında çok enteresan bulmadık. Küçük Saray’dan sonra Babelsberg Sarayı görene kadar 5-10 dakika kadar yürüyüş var ve karşınıza muhteşem göl manzarası ile saray çkıyor. Peyzajı, mimarisi ve sarayın mermer korkuluklarından karşınıza çıkan muhteşem göl manzarası ile çok huzurlu bir yer. Diğer güzel yanı da ziyaretçilerin az olmasıydı. Muhtemelen ilkbahar ve sonbaharda kalabalıktır ancak yaz olması nedeniyle pek çok kişi parkı çevreleyen gölde vakit geçiriyordu. Sarayı her açıdan fotoğraflayabildiğimiz gibi rahatça bahçesinde ve banklarında da yer bulduk. Hemen yanında minik bir cafe yer alıyor orada da buz gibi bir içecek ile bu görsel şöleni uzattık. Saraydan sonra dönüş yolunda karşımıza konut şeklinde birkaç bina çıktı. Bunlar Potsdam Üniversitesi’nin yurtlarıymış. Bol ağaçlı bölgede ve göl manzarası ile ne güzel bir konaklama ve “Ah yeniden üniversiteli olsam!” dedirtti, çimlere yayılıp sınava çalışmak ve hafta sonları partilemek 😊
Vakit kalmadığı için Babelsberg Stüdyoları‘nı gezemedik ancak film tutkunları buraya öncelik verebilir. Burası dünyanın en eski film stüdyosuymuş, 1911’de kurulmuş. Birçok önemli film burada çekilmiş. Örneğin; Piyanist ( 2002 ), V for Vendetta ( 2005 ), Around the World in 80 Days ( 2004 )… Piyanist filmini defalarca izledim, önceden bilseydim burayı da görmeyi çok isterdim. Gezdiğimiz gezemediğimiz pek çok yeri ile Potsdam bir harikaydı, imkanınız olursa görün derim. Gezi notlarım Köpenick ve Hackescher Markt ile devam edecek; takipte kalın!
Kapak Fotoğrafı: Yeliz Buran
İlginizi çekebilir: Umut Hanioğlu’dan Old School Berlin
Mükemmel bir anlatim, kendimi orada geziyor gibi hissettim. Agziniza, kaleminize saglik..