Modern Love: Umut Dolu Modern Aşklar
Modern Love ile beklenmedik sonlara hazır olun. Her bölüm farklı bir aşk hikayesini konu alan bu dizide herkesin kendinden bir parça bulabileceğine eminim. Sizi gülümseten sonlar olacak, bazen de ağlatan sahneler. Durdurup düşüneceğiniz, hayal kuracağınız anlar gelecek. Aşkın canınızı yakabileceğini, aşık olduğunuz kişi hayatınızdan çıkınca her şeyin sıradanlaştığını, kimi zaman yaşamanın anlamını yitirdiğini, nefes alamayışınızı ama bir taraftan da gerçek aşkın peşinden gitmenin güzelliğini ve ona ulaştığınızda her şeyin daha anlamlı olacağını nefesinizi tutarak izleyeceksiniz.
Dizi müthiş bir oyuncu kadrosundan oluşuyor. Karşınıza sürekli tanıdık yüzler çıkıyor ve oyunculuklarıyla kendilerine hayran bırakıyorlar. Anne Hathaway, Tina Fey, Cristin Millioti, Andy Garcia, Catherine Keener, Dev Patel, John Slattery, Shea Whigham, Julia Garner, Olivia Cooke, Sofia Boutella, Gary Carr, Brandon Victor Dixon, John Gallagher Jr. ve Andrew Scott bunlardan bazıları. Bir noktada karşınıza Ed Sheeran çıkıyor! Elbette dizinin harika müziklerini de o yapıyor.
İki sezonluk bu dizinin birinci sezonunu izlerken her bölümde ayrı bir konu var diyip çevreme de bu şekilde bahsetmiştim. Fazla erken konuşmuşum 🙂 Dizideki yollar son bölümde kesişiyor. Hem de çok doğal akışta öyle bir birleşiyor ki… İnanılmaz sakin, huzurlu bir sezon finali yapıyor. Hayatta her şeyin olabileceğini ve aslında yaşadığınız bir çok hikayede yalnız olmadığınızı bu dizide hissediyorsunuz. 8 bölümden oluşan bu dizide bölümler yarım saat sürüyor. Hiç sıkmadan tadında bırakıyor. En güzel kısmı ise aklınızda yarım kalan cevapsız sorular kalmıyor.
Hikaye ve yapım sürecine gelirsek; Modern Love, The New York Time’s gazetesinde yayımlanan gerçek aşkların antoloji dizisi formatına getirilmiş hali. Amazon Prime’da yayınlanan bu romantik dram dizisisinin senaryosu John Carney’e ait. Aynı zamanda kendisi bazı bölümlerin yönetmenliğini de yapıyor.
Bölümlerden İpuçları
İlk 3 bölüm benim favorim ama size kısaca her bölümden biraz söz etmek istedim.
1. Bölüm: “When the Doorman is Your Main Man”
Bölüm adından da anlayacağınız üzere New York’ta güvenlikli lüks bir apartmana taşınan genç bir kadının hayatının aşkını ararken yaşadığı her olayda kendisine destek olan apartmanın güvenlik görevlisi ile arasında geçen, güven duygusuna vurgu yapan hikayesini anlatıyor. Bu bölümden çıkarabileceğiniz güzel mesajlardan biri gerçekten yanınızda olan kişinin sıfatı, mevkisi, maddi durumunun önemli olmayışı. Önemli olan size en içten duygularla ne kadar değer verdiği ve sizin için doğru olanı bulmak adına gösterdiği çaba. Dizinin sonunda yüzünüzdeki gülümsemenin sebebi bu aslında. Bölümün final sahnesinde güvenlik görevlisinin söylediği şu sözü de paylaşmak isterim: “Ben hiçbir zaman yanındaki adamlara bakmıyordum. hep senin gözlerine bakıyordum.”
2. Bölüm: “When Cupid is a Prying Journalist”
Aşk acısını en çok hissettiren bölümlerden biri olan bu bölümde doğru zamanda doğru yerde olmanın önemini bir kez daha anlıyorsunuz. Dizinin bu bölümü geç kalmışlıkları, pişmanlıkları, gerçek aşkın peşinden gitmenin sonuçlarını çok güzel anlatıyor. Yanlış zamanda doğru yerde olmanın önemsiz olduğunu, doğru zamanda yanlış yerde olmanın üzüntüsünü hissedeceksiniz.
3. Bölüm: “Take Me as I am, Whoever I am”
Bu bölümde karşımıza çok başarılı oyunculuğuyla Anne Hathaway çıkıyor. Yine bana göre en güzel olan bölümlerden biri. Hastalığını kendiyle barışıp kendini severek, çevresine bunu açıklayarak yeniyor. Bu ana kadar yaşadığı başarısız aşk deneyimleri, iş ilişkileri ve sosyal yaşantısındaki olumsuzlukları sizi içine çekerek izletiyor. Oldukça dramatik olan bu bölüm sizi empati yapmaya itecek ve kendinizi onun yerine koymanızı sağlayacak.
4. Bölüm: “Rallying to Keep the Game Alive”
Bu bölümde evliliklerdeki yabancılaşma hissine değiniliyor. Sorunlarını çözemeyince birbirinden uzaklaşan çift ilişkilerinin bitmesine ramak kala evlilik danışmanına gidiyor. Bu sayede ilişkilerinde yeniden tutunacak bir şeyler buluyor ve ilişkilerini yoluna sokuyor.
5. Bölüm: “At the Hospital, an Interlude of Clarity”
Bu bölümde ise ilk kez tanıştığınız biriyle yeni bir bağ kurmanın, onu tanımanın verdiği heyecanını hissediyorsunuz. Birbirinden çok farklı kişilerin ne kadar uyumlu olabileceğini ama bir yandan da kendini anlatmanın hem keyifli hem de zor olduğunu görüyoruz bu bölümde. İlk buluşmalar güzeldir… Bu bölüm unutanlara o hissi tekrar hatırlatacak:)
6. Bölüm: “So He Looked Like Dad. It Was Just Dinner, Right?”
Bu bölüm içimde rahatsızlık hissi uyandıran bölümlerden biri oldu. Bir kızın kaybettiği babasına benzettiği için ilgi duyduğu iş yerindeki üst düzey yönetici ile olan ilişkisini konu alıyor. Bir süre sonra bu ilişki sağlıksız bir yöne kayıyor. Bölümün asıl değindiği genç bir kızın baba sevgisinden yoksun bir şekilde büyümesinin getirdiği problemler ancak dizide bu konudan çok cesurca bahsediliyor.
7. Bölüm: “Hers Was a World of One”
Farklı hayat tarzlarındaki insanları bir araya getiren, açık fikirli olmanın önemini vurgulayan ve bunu aile kurma teması altında birleştiren bu bölümde oyunculuklara bayıldım. Evlat edinmeye karar veren eşcinsel çift kendileriyle bambaşka bir hayat biçimi içinde olan bir kadının çocuğunu almaya karar verirler. Bu arada Ed Sheeran’ı göreceğimiz bölüm de bu bölüm! 🙂
8. Bölüm ve Final: “The Race Grows Sweeter Near Its Final Lap”
Çok duygusal bir sezon finaline hazırlıklı olun. Tabii ki tüm bölümlerin bir araya gelmesine ve eksik kalan bazı ufak detaylarla karşılaşmaya da! 🙂 Son bölümde bir daha aşkı bulamayacaklarını düşünen yaşlı çiftin bir araya gelişi aşkın yaş, zaman, mekandan bağımsız yaşanabileceğini tatlı bir şekilde ele alıyor.
Aşkın yarattığı heyecanı, aşık olduğunuz kişiyi kaybettiğinizde nefesinizin kesilişini, zorluklara cesurca yaklaşırsanız sonunda mutlu olabileceğinizi, sevginin milyonlarca çeşidinin olduğunu, her ilişkinin farklı dinamitleri olduğunu içinizi ısıtan bu diziyle tekrar hatırlayacaksınız:)
Kapak Fotoğrafı: Wannart
İlginizi çekebilir: Sine Magger’dan Amazon Prime Dizi Önerileri
İlk yorumu siz yazın!