Obasya: Manisa'nın Orta Asya'ya Açılan Kapısı
Türk kültürünün eski geleneklerinden biri olan oba kültürü günümüzde de etkisini bir hayli sürdürmeye devam ediyor. Binlerce yıl öncesinin bir geleneği ve yaşam biçimi olan oba kültürü geçmiş dönemlerde çadırlarıyla birlikte yaşayan ailelerin oluşturmuş olduğu toplulukları ifade ediyor. Son zamanlarda modern dünyanın turistik bir parçası haline gelen Otağ kültürü, Orta Asya’ya özgü olan yaşam tarzı nedeniyle de modern insanın oldukça ilgisini çekiyor. O adreslerden birisi de Manisa! Obasya Manisa’nın Yuntdağı’nda kurulan bir dinlenme alanı. Şehrin karmaşasından uzaklaşarak doğa ile iç içe olmak ve tarihin özünü içine çekmek isteyenler için Obasya oldukça doğru bir tercih. Bu yazıda ise Oba kültürünü ve Obasya’yı daha yakından hissedebilmek için geçmişin otantik ruhundan yola çıkarak günümüze doğru zamanda küçük çaplı bir yolculuk yapacak, tarihin en eski sayfalarında yer edinen yaşam tarzlarından birini inceleyecek ve doğanın büyüsüne kapılıp gideceğiz. Hazırsanız başlayalım!
Manisa’nın Yuntdağı’nda kırsal bir dinlenme alanı. Bazı tarihçilere göre Topkayı sarayının has ahırlarında padişahın atlarına bakan görevli kişilere “Yuntçu” denilmekteymiş ve Yundağı’da at yetiştirilen yer anlamına geliyormuş. Yuntdağlıların yani Yörüklerin eski yaşam biçimi olan obacılık kültürünü bu kez Yuntdağ’ının yüksek bir yaylasında kurulan ve 27 yurttan oluşan Obasya’da inceleyeceğiz.
Araştırmacılar Türk kültüründe çok ayrı bir yere sahip olan çadırlara ait temel bilgi kalıntılarına Kurganlarda rastlamışlar. Eski mezar olarak da bilinen Kurganlarda Türklerin yaşam biçimlerine dair çeşitli bilgiler mevcut. Divan-ı Lügati-t Türk’te kabile anlamına gelen oba, Oğuz Türkleri tarafından boydan daha küçük olan toplulukları ifade etmek için kullanılırmış. Boylara bağlı olan obalıların yaşadıkları bölgelere de ‘yurd’ adı verilirmiş.
Orta Asya’ da hakimiyet süren Türk ve Moğol kavimlerinin en çok kullanıldığı ve tarihi çok eskilere dayanan otağ tipleri arasında Keçe Ev, Toprak Ev ve Yurt olan kubbeli çadırlar yer alıyor. Türklerin yoğunlukta kullandığı çadır çeşitlerinden biri ise Kara Çadır. Kıldan dokunan Kadır çadırlar 5 – 6 kanadın yan yana olacak şekilde dikilmesiyle 10 ile15 metre yüksekliğe sahipler. En göz alıcı olan çadırlar ise hükümdarlara ait. Örneğin, Uygur hükümdarının çadırı yaklaşık 900 kişiyi ağırlayabilecek bir kapasiteye sahip olarak 25 kilometrelik bir alandan dahi görülebilmekteymiş. Osmanlılarda ise Otağ-Hümayun olarak adlandırılan çadırlar da en görkemli olanlarındanmış.
Aslında en küçük topluluklara verilen oba ismi yüksek dağlarda veya düz ovalarda yaşayan büyük bir aileyi ya da akrabaları temsil etmek için ifade ediliyor. Göçebe hayat tarzını benimsemiş olan Türkler, çok eski zamanlardan beri hayvancılıkla uğraştıkları için hem hayvanlarına otlak alan bulabilmek hem de tehlikeli bölgelerden uzaklaşıp güvenli bölgelere yerleşebilmek amacıyla çadırlarını yanlarından hiç bir zaman ayırmazlarmış. Bunun yanı sıra eski zamanlardan beri çeşitli etkinliklerde bir araya gelen Türkler, sünnet ve düğün gibi eğlence alanlarında da çadırlarını eksik etmeyip gelen misafirlere ikramlarını bu özel çadırlarda dağıtırlarmış.
Obalarda yaşayan topluluklar hayatlarını devam ettirdikleri bölgelerin topraklarını diğer obalılarla birlikte kullanırlarmış. Bu topraklar toplulukların kendi içlerinde paylaştırılmadan ortak olarak kullanılan yerlermiş. Ekonomik uzmanlaşmanın görülmemesinden dolayı kuvvetli ve güçlü olan herkes yiyeceklerini kendi bulurmuş. Modern dünyanın bürokrasisinden yoksun bu topluluklarda liderler; dövüşme becerisi, zeka, kişilik ve güç üzerinden belirleniyormuş. Yani resmi olarak bilgi ve karar veren mekanizmalara bu küçük toplulukların içinde rastalamadığımız gibi babadan oğla geçen liderlik anlayışının olduğunu da söyleyemeyiz.
Manisa’dan Orta Asya’ya Yolculuk
Manisa’nın Yuntdağı’nda kurulan Obasya, Orta Asya’nın kültürel mirasını adeta Anadolu’da devam ettiriyor. Türk kültüründeki mesken temasına sahip olan tesisin konaklama kısmı 27 keçe yurt ve bey otağıyla eski Türklerin yerleşim biçimini yansıtıyor.
Yuntdağı’nın sakin doğası ile göletlerin, çam ağaçlarının ve meşe ağaçlarının dinginliğinde geçmiş zamanın ruhuna kapılıp gidebileceğiniz nadide mekânlardan. Göletin olduğu bölge de Türk Mitolojisinin önemli figürleri olan ve kutsal kabul edilen geyik ve kartal heykelleri de yer yer gözünüze çarpabilir.
102 dönüm arazide inşa edilmiş olan Obaysa, hem eski kültürlere sahip çıkabilmek ve yaşatabilmek hem de Manisa’nın kırsal turizmini geliştirebilmek amacıyla yapılmış.
Obasya’da dinleme zamanınız boyunca yapabileceğiniz aktiveler arasında Türk kültürünü yansıtan okçuluk ve atçılık yer alıyor. Eski zamanların yaşamsal bir zorunluluğu olan bu iki spor günümüzde daha çok eğlence amaçlı kullanılıyor. Eski Türkler savaş zamanlarında ve avcılık dönemlerinde at binerken ok attıkları için oba kültürünün de içinde yer alıyor.
Diğer aktiviteler arasında ise fotoğrafçılık ve hobi bahçeleri bulunuyor. Burada dinlenmeyi seçtiğiniz andan itibaren sizlere hobi bahçeleri de eşlik edecek. Yetiştirdiğiniz sebze ve meyvelerle de rutin hayatınıza eli boş dönmeyeceksiniz. Obasya’nın kırsal dokusu sizi içine çektiğinde şehir hayatından uzaklaşıp birkaç gününüzü burada rahatlıkla geçirebileceksiniz..
Yuntdağı’nda Zaman Geçidi
Orta Asya’nın öyküsünü derinden hissedebileceğiniz Obasya’da otağların yanı sıra içerisinde küçük bir Müze’de bulunuyor. Buram buram nostalji kokan müzenin içinde Türk geleneğine özgü olarak Yuntdağlılarında zamanında kullandığı renkli giysiler, dokumalar ve bakır kaplar gibi bir çok farklı tarihi parçaları da içerisinde barındırıyor.
Obasa’da yörük köylerinin tarihi dokusu, Aigai antik kentinin kalıntıları ve taş evleri ile geçmişe gidecek, doğanın içinden sizi selamlayan oldukça güzel kareler yakalayabilirsiniz.
Kaynak: Obasya
İlginizi çekebilir: Gözde Kazak’tan Almatı
İlk yorumu siz yazın!