İlk yorumu siz yazın!
Nobel Edebiyat Ödülü: Edebiyattan Başka Her Şey mi?
Açık söylemek gerekirse bu kadar yerel/ulusal ve dar bir süreçle oluşturulan bir kurumun özellikle edebiyat gibi çok derece evrensel ama aynı zamanda tartışmalı bir alanda, bir yazarı seçerek onurlandırması ontolojik olarak son derece sorunlu. Nobel yerel veya ulusal ölçekli olsaydı veya tek bir kitaba verilseydi veya önemli bir etkinlik kapsamında bir yazarı yaşam boyu yaptıkları çalışmalar için onurlandırmayı amaçlasaydı ödül bağlamında bu kadar kapsamlı tartışmaların yapılmayacağı açık. Örneğin İspanyolca yazan edebiyatçıları yaşam boyu yaptıkları çalışmalar için onurlandırmayı amaçlayan Cervantes de son derece saygınlığı olan ve Nobel kadar olmasa da hatırı sayılır bir miktarda para da içeren bir ödül. Benzer başka şekilde saygınlığı olan başka edebiyat ödülleri de farklı ülkelerde mevcut. Bu ödüllerle ilgili tartışmalar yapılsa bile sınırlıdır. Nobel Edebiyat Ödülü’nün ise dünyadaki diğer edebiyat ödüllerinden çok önemli bir farkı bulunuyor: Ödül, neredeyse verilmeye başlandığından itibaren modern dünya edebiyatının gelmiş geçmiş en büyük yazarlarını belirleme konusunda en önemli referans kaynaklarından biri, belki de birincisi kabul ediliyor.
‘’Kolonyalizmin etkilerine ve girdaptaki mültecilerin kültürler ve kıtalar arasında kalan kaderine tavizsiz ve coşkulu bir şekilde nüfus etmesi…’’ İsveç Bilimler Akademisi, 2021 Nobel Edebiyat Ödülü’nü Zanzibar asıllı İngiliz yazar Abdulrazak Gurnah’a verirken böyle açıklıyordu gerekçesini. 2022’de ödülü Fransız yazar Annie Ernaux’a verirken de gerekçe şu şekilde açıklandı: “Cinsiyet, dil ve sınıf ile alakalı eşitsizliklerle tanımlamış bir yaşamı keşfetmeye çalışan taviz vermez 50 yıllık bir külliyat”
Akademi, Nobel Edebiyat ödüllerinde uzun zamandır devam eden tartışmalı isimleri seçme eğilimini devam ettiriyor. 2021 ve 2020 Nobel Edebiyat Ödüllerinin sahipleri Gurnah ve Ernaux edebiyat dünyası için çok çok yabancı isimler değil elbette. Her iki yazar da bundan önceki çalışmalarıyla farklı ulusal ve uluslararası edebiyat ödüllerine aday gösterilmiş veya bu ödüllerin bazılarını almayı başarmış; dünyanın farklı dillerine çevrilmiş edebiyatçılar. Öte yandan özellikle Gurnah’ın Nobel ödülü kendisi dahil kimsenin beklemediği bir olaydı. O kadar ki pek çok yayınevi hazırlıksız yakalandı. Gurnah’ın kitaplarının baskıları tükenmiş ve yenileri basılmamışken 2021 Nobel Edebiyat Ödülü’nün kendisine verildiği açıklanmıştı. Her ödül öncesinde olduğu gibi 2021 için de farklı isimler gündeme gelmiş ve tartışılmıştı ama hiçbirinde Gurnah’ın ismi geçmiyordu. Haberi mutfakta bulunduğu sırada alan Gurnah: ‘’Bir eşek şakası zannettim. Bu şeyler haftalar, bazen de aylar öncesinden duyulur. Hiç aklıma gelen bir şey değildi. Ben de kim alacak diye merak ediyordum’’ diyordu verdiği ilk röportajda. Ernaux için ise yapılan yorumlar “ödüle sadece kendisinin şaşırdığı” yönünde oldu. Son bir iki yıldır kendisi adaylar arasında yer alıyordu. Bu açıdan onun ödülünün büyük bir sürpriz olmadığı söylenebilir.
Abdulrezak Gurnah edebiyatının temel izleği olan mültecilik, Doğu Afrika tarih ve kültürü ile kolonyalizm konularını yakından tecrübe etmiş bir göçmen/mülteci. 1948’de o dönemde Birleşik Krallık’ın koruması altında olan ve uzun zamandır Arap Sultanlar tarafından yönetilen Zanzibar Sultanlığı’nda doğmuş. 1963’de Zanzibar adası tam bağımsız olduktan sonra Afrika kökenlilerin ayaklanmasıyla Arap asıllı Sultan devrilmiş ve adada komünist bir yönetim başa gelmiş. 1964’de daha önce bağımsız olan Tanganika ile de birleşip bugünkü Tanzanya’nın bir parçası olmuş. Zanzibar Devrimi olarak adlandırılan bu dönemde adada yaşayan Araplara yönelik katliamlar sırasında Gurnah 18 yaşındayken ülkesini terk etmek zorunda kalmış ve bir mülteci olarak İngiltere’de yaşamaya başlamış. Edebiyat çalışmalarına 21 yaşında başlayan Gurnah yakın zamanda emekli oluncaya kadar da Kent Üniversitesi’nde bir edebiyat profesörü olarak İngiliz Dili ve Post-kolonyal edebiyat alanlarında ders vermiş. Ana dili Svahili olmasına rağmen Gurnah İngilizce yazıyor.
Annie Ernaux ise 1940 doğumlu, 82 yaşında. İşçi sınıfı Normandiyalı bir aileden geliyor. O da Gurnah gibi edebiyat profesörü. Kadın olmak, hastalık, kürtaj gibi konularda ağırlıklı olarak otobiyografik özellikler taşıyan yapıtları var. Modern feminist edebiyatın bilinen isimlerinden biri.
Gurnah yazının başında da bahsettiğim gibi Nobel öncesinde edebiyat dünyası için yabancı bir isim olmamasına rağmen popüler bir yazar değildi. Şu ana kadar 10 adet roman yazan ve kısa hikayeleri de yayınlanan yazar küçük bir çevre tarafından tanınmış ve ilgi görmüş. Ernaux ise Gurnah’a göre daha popüler bir edebiyat insanı. Şu ana kadar toplamda 20 kitap yayınlaran Ernaux özellikle feminist çalışmaları ile ciddi bir okuyucu kitlesine sahip yazdıkları ses getiren bir yazar.
Gurnah, yazarın uzun zamandır editörlüğü yapan Alexandra Pringle’ın dediği gibi ödülü gerçekten hak eden ana akım dışında kalan bir yazar mı yoksa daha önce pek çok Nobel Edebiyat ödülü sonrasında yapılan tartışmalarda olduğu gibi edebiyat (sanat) bağlamından ziyade siyasi ve konjonktürel bir seçimin sonucu olarak mı bu ödüle layık görüldü? Keza ABD’deki yayıncısı Dan Simon’un Ernaux için söylediği “onlarca yıl bir kadın olarak kendisi için ve Fransa işçi sınıfı için ayağa kalktı” veya Londra Üniversitesi’nden Ruth Cruickshank’ın “bir kadın Nobel Edebiyat Ödülü kazandığında bu her zaman büyük haberdir” sözleri ödülün bu sene ona verilmesinin arkasındaki mantığı açıklıyor mu? 2019’da tarihinin en büyük hatalarından birini yapan ve ödülü Handke’ye veren Akademi, son üç yıldır klişe tabirle günah mı çıkarıyor? 2020 ödülünü de hatırlayalım: Amerikalı şair Louise Glück. Kadın, edebiyat çevrelerinde genel olarak tanınan, edebi kimliği ve şairliği çok sorgulanmayan ve Nobel’e kadar da pek çok önemli edebiyat ödülü alarak da bir şekilde ‘saygın’ ve ‘üzerinde uzlaşılabilecek’ bir isim.
İtiraf edeyim, ben ödüller öncesinde Gurnah’ın da Ernaux’un da adını duymamıştım ve haliyle de hiçbir yapıtlarını okumamıştım. Gurnah’ın edebiyatına daha yakından bakmak için en bilinen romanlarından olan ve başyapıtlarından biri olarak nitelenen Deniz Kenarında (By the Sea) romanını okudum. Ernaux okur muyum; şu an için böyle bir planım yok. Öte yandan bu yazının amacı da bu iki yazarın edebiyat anlayışları değil, genel bir Nobel Edebiyat Ödülü tartışması yapmak.
2019 yılında Nobel Alan Peter Handke’in ödülü hakkında yazdıklarımı burada da tekrar etmek istiyorum: Nobel başta olmak üzere sanat alanında verilen ödüllere karşıyım. Nobel ki ödüllerin en saygını olarak kabul edilmekle birlikte en tartışmalısıdır, zaten başından beri meşruiyeti sorgulanan bir ödüldür, normal okuyucu katında edebiyat sanatının da bir şekilde sorgulanmasına yol açmaktadır.
Nobel Edebiyat Ödülü ile ilgili tarihsel bir analize girmeden önce bu ödülü veren İsveç Bilimler Akademisi ile ilgili kısaca bilgi vermeye çalışayım: 2020 yılında Glück’ün ödülü ile ilgili olarak The Intercept’de yazdığı yazıda Peter Maas Akademi’yi garip bir kurum olarak tanımlıyor. Gerçekten de Akademi çok ilginç bir kurum. Öncelikle sadece 18 kişiden oluşuyor ve bu 18 üye yaşam boyu atanıyor. Yeni üye ise mevcut üyeler arasında yapılan gizli bir seçimle belirleniyor ve her bir seçilen üye adayının da İsveç Hükümdarı tarafından onaylanması gerekiyor. Açık söylemek gerekirse bu kadar yerel/ulusal ve dar bir süreçle oluşturulan bir kurumun özellikle edebiyat gibi çok derece evrensel ama aynı zamanda tartışmalı bir alanda, bir yazarı seçerek onurlandırması ontolojik olarak son derece sorunlu. Nobel yerel veya ulusal ölçekli olsaydı veya tek bir kitaba verilseydi veya önemli bir etkinlik kapsamında bir yazarı yaşam boyu yaptıkları çalışmalar için onurlandırmayı amaçlasaydı ödül bağlamında bu kadar kapsamlı tartışmaların yapılmayacağı açık. Örneğin İspanyolca yazan edebiyatçıları yaşam boyu yaptıkları çalışmalar için onurlandırmayı amaçlayan Cervantes de son derece saygınlığı olan ve Nobel kadar olmasa da hatırı sayılır bir miktarda para da içeren bir ödül.
Benzer başka şekilde saygınlığı olan başka edebiyat ödülleri de farklı ülkelerde mevcut. Bu ödüllerle ilgili tartışmalar yapılsa bile sınırlıdır. Nobel Edebiyat Ödülü’nün ise dünyadaki diğer edebiyat ödüllerinden çok önemli bir farkı bulunmaktadır: Ödül, neredeyse verilmeye başlandığından itibaren modern dünya edebiyatının gelmiş geçmiş en büyük yazarlarını belirleme konusunda en önemli referans kaynaklarından biri, belki de birincisi kabul edilmektedir. Ödülü alan yazar dünya edebiyat tarihinin kanonunun bir parçası olur. Ikincisi ödülü alan yazar hem çok büyük bir para ödülü kazanır hem de küresel bir üne ve popülerliğe ulaşır; kitapları hemen hemen mevcut tüm dillere çevrilir; saygın üniversitelerde ders vermeye başlar, uluslararası etkinliklerin onur konuğu olur. Amiyane tabirle bir anda şöhret ve servete kavuşur.
Edebiyat tarihinin en büyük yazarlarından biri olan William Faulkner bile 1949’da aldığı Nobel sayesinde küresel düzeyde tanınan bir yazar haline gelmiştir. Nobel almasaydı belki de diğer dillere çevrilmesi daha yıllar alacaktı. Dolayısıyla ödülün yadsınamaz çok büyük bir etkisi ve bu etkiye de bağlı olarak büyük bir sorumluluğu var. Maas aynı makalesinde bu etkinin altını çiziyor ve şöyle diyor: “Bu kadar büyük bir etkinin bir avuç gizli İsveçli tarafından kontrol edilmesi gülünesi ve trajik bir durumdur. Üstelik bir de katliam inkarcılarlarının ve cinsel saldırganların suç ortağı gibi de gözüküyorlar.” Maas katliam inkarcılığı derken 2019’de ödülün Peter Handke’ye verilmesine, cinsel saldırganlık derken de 2018’de Akademi’nin, üyelerinden birinin kocasının dahil olduğu ve onyıllarca süren bir cinsel taciz ve tecavüz skandalını örtbas etmesi skandalının ortaya çıkmasıyla o yıl ödülün verilmesinin ertelenmesine gönderme yapıyor.
Bu bilgilerden sonra kısaca Nobel Edebiyat Ödülleri tarihine de bir bakalım:Nobel Edebiyat ödülü 1901’den itibaren veriliyor. Şu yazarlar Nobel Ödülü verilmeye başladıktan sonra ölmelerine rağmen, başka bir deyişle Akademi onlara ödül verme olacağına sahipken ödül almaya değer bulunmamışlar:Lev Tolstoy, Antoin Çehov, Mark Twain, Rainer Maria Rilke, Henry James, Henrik Ibsen, James Joyce, Franz Kafka, D. H. Lawrence, Marcel Proust, Vladamir Nabokov, Virginia Woolf, Geroge Orwell, Jose Louis Borges, Graham Greene, Thomas Hardy, W. H. Auden, F. Scott Fitzgerald, Emile Zola…
İsimler tanıdık geldi değil mi? Mesela Tolstoy 1901 yılında (ki ödülün verildiği ilk yıl) ödülü Sully Prudhomme ve 1902’de de Christian Matthias Theodor Mommsen’e kaybetmiş. Dostoyevski 60 değil de 80 yıl veya daha fazla yaşasaydı Akademi muhtemelen onu da pas geçerdi. Örneğin James Joyce aday bile olmamış, Nobel Edebiyat ödülü için adı bile geçmemiş. Hatta ödül jüri komitesinde yer alan Sven Hedin’e ‘Joyce’un niçin aday olmadığı’ sorulduğunda Hedin şöyle cevap vermiş: ‘Kim?’ Şu yazarlar ise Nobel Edebiyat Ödülü almışlar: Par Fabian Lagerkvist, Ivo Andrik, Odyssus Elytis, Wistawa Szymborska, Bjornstjern Bjornson, Jose Echeragay, Henrik Sienkiewicz, Rudolph Christoph Euken, Paul Heyse, Holldor Laxness, Henrik Pontoppidan.
Euken, bir edebiyatçı değil mesela filozof. Felsefe alanında çok önemli sayıda ve etkide yapıtı var ama hiçbiri edebiyat alanında değil. Pearl Buck, 1938’de ödülü almış. Komite üyeleri ödülü ona verirken, açıkcası orada olup o konuşmaları, tartışmaları dinlemek isterdim. The Times’da haber yapıldığı gibi 1997 yılında ödülü Dario Fo’ya verirken ‘o sene için isimleri konuşulan Salman Rushdie veya Arthur Miller’a niçin ödül verilmediği sorulduğunda bazı komite üyelerinin “çok bilindik, çok tahmin edilebilir” oldukları için cevabının nasıl bir edebiyat kriterini karşıladığını doğrusu herkes gibi ben de merak ediyorum.
Edebiyat dünyasının en prestijli ödülü almanın getirdiği edebiyat tarihi için önemleri dışında bu yazarlar ne kadar okunmaktadır? Dünya edebiyatına ne gibi büyük katkılar yapmışlardır? 1953’de ödülü kim almış? Winston Churchill… Kendisi yaptığı konuşmada şöyle demiş: “Gururluyum ama aynı zamanda şunu da kabul etmeliyim ki, beni seçme kararınız karşısında oldukça şaşkınım. Umarım doğru olanı yapmışsınızdır. Sizin de benim de önemli bir risk aldığımızı ve bu ödülü hak etmediğimi düşünüyorum.’’ Churchill, özellikle 12 ciltlik İkinci Dünya Savaşı ve dört ciltlik İngilizce Konuşan Halkların Bir Tarihi gibi anıtsal anı ve tarih kitapları kaleme almış, aynı zamanda bir roman birkaç tane de hikaye yazmış çok yetenekli bir yazar ama kendi bile aldığı ödüle inanmıyor.
Ödül ile ilgili tartışmalardan biri de kendi dilleri ve ülkeleri dışında çok okunmayan bilinmeyen İskandinav yazarlarına, amiyane tabirle iltimas geçilip geçilmediğidir. Toplamda 16 Iskandinav yazar ödüle layık görülmüş ki toplam ödüllerin %15’inden fazlasına denk geliyor. Sadece Fransa, ABD, İngiltere ve Almanya İsveç’ten fazla Nobel Edebiyat Ödülü almış. İsveç’in İtalya ve İspanya’dan daha fazla Nobel Edebiyat ödülü almış olması şüphe uyandırmıyor mu?
1974 yılında Nabokov, Borges ve Greene adayken jüride yer alıp ödülü birbirlerine veren ve böylelikle de ödülü paylaşan Akademi üyeleri İsveçli Eyvind Johnson ve Harry Edmund edebiyat tarihinde nasıl hatırlanıyorlar? 2016 yılında ödülü Bon Dylan’ın alması nasıl açıklanır? ‘’Amerikan şarkı geleneğine yeni ve şiirsel bir ifade tarzı getirmek’’ dünyanın en prestijli edebiyat ödülünü almak için yeterli midir?
Borges’in ödülü alamamasının temel nedeninin yazarın Şili’deki Pinochet’nin askeri cunta rejimini desteklemesi ve İsveçlilerin midesinin de bunu kaldırmaması olduğuna dair genel bir kanı vardır. Borges’i kaldıramayan İsveç midesi çocuk katili, soykırımcı, insanlık suçlusu Miloseviç‘in hayranı, cenazesinde ona övgüler düzen, Bosnalıların kendi kendilerini katledip suçu Sırplara attıklarını iddia edecek kadar gerçeklerden kopuk Peter Handke’yi nasıl kaldırdı?
Acaba Akademi, son Şili Başkanlık Seçimleri’nde ülkenin yeni başkanı seçilen sosyalist Gabriel Boriç’in rakibi, babası Almanya’dan Şili’ye göç etmiş eski bir Nazi Parti Üyesi ve asker olan, homofobik, göçmen düşmanı, kürtaj karşıtı, Pinochet askeri darbesini ve rejimini kuvvetle savunan (abisi Pinochet döneminde Çalışma Bakanı ve Şili Merkez Bankası Başkanlığı yapmış) aşırı sağcı Jose Antonio Kast’a desteklerini sunan Mario Vargas Llosa’ya 2010 yılında ödülü verdiğinden dolayı pişman mıdır? Elbette çok büyük bir yazar olan ve Borges, Marquez ve Cortazarla birlikte Modern Latin Amerika Edebiyatı’nın en büyük temsilcisi kabul edilen Llosa’nın edebi dehasından, bir yazar olarak büyüklüğünden bağımsız olarak ve böyle bir ödülü de ki Cervantes ödülü de sahibidir aynı zamanda, sonuna kadar hakettiğini düşünerek söylüyorum bunu.
Nobel Edebiyat Ödülleri tarihinde bu örnekler daha da çoğaltılabilir. Tüm bu Nobel tartışmaları içinde Gurnah’ın ve Ernaux’un ödüllerini nasıl değerlendireceğiz? Bu ödüller 2020’den bu yana küresel düzeyde büyük bir ivme kazanan ‘Blacklivesmatter’ ve ‘#metoo’ hareketlerinin bir yansıması mı? Gurnah, Nijeryalı Wole Soyinka’nın ardından 1986’dan bu yana ödülü alan ilk Afrika asıllı; 1993’de Amerikalı Toni Morrison’dan sonra da ilk siyahi yazar. Buna ek olarak Gurnah, ‘Blacklivesmatter’ kapsamında çok ciddi şekilde sorgulanan; siyahların köleleşmesinin temel nedeni olarak görülüp o dönemi hatırlattığı için Amerika’da, Güney Afrika’da ve İngiltere’de dönemin önde gelen isimlerinin heykellerinin yıkıldığı Kolonyal tarihi eleştiriyor; politik, toplumsal ve kültürel bağlamda Batı’nın koloni tarihi ile bir yoğun bir hesaplaşma içine giriyor.
Bu durum da maalesef Gurnah’ın edebiyat yeteneği ve yazarlığından bağımsız olarak aklımda Nobel Edebiyat Ödülü’ne dair şüpheler, eleştiriler, sorgulamaların devam etmesine neden oluyor. Ernaux ise feminist olmasa ve 1964 yılında kürtajın yasak olduğu bir dönemde gizli kürtaj yaptırma deneyimini anlattığı bir kitap yazmasa bu ödülü alır mıydı? Hatırlatmakta fayda var, kürtaj özellikle son bir yıldır Amerika’da Yüksek Mahkeme kararı ve dünyanın başka ülkelerinde, özellikle de popülist aşırı sağcı politikacıların iktidara gelmesiyle birlikte dünyada yeniden tartışılmaya başlanan bir konu. Tüm bunlar da ister istemez politik ve toplumsal konjonktürün bu ödüllerin belirlenmesinde hiç mi etkisi yok diye sormama neden oluyor.
Sanatçılar ve yazarlar konularını seçmekte sonuna kadar özgürdürler. İstedikleri konuları istedikleri şekilde anlatırlar. Bu anlatıları ve yaklaşımları insanlarda karşılık buldukça da bu değerli bir hale gelir. Bu yazarları elbette sevenler, okuyanlar ve hatta en sevdikleri yazarlar arasına ilk sıralara koyanlar olabilir. Konu sanat olduğunda seçimlere/tercihlere saygı göstermemiz gerekiyor. Dolayısıyla bu yazı ne Gurnah ne Ernaux ne de onların kişilikleri, politik görüşleri ve de edebiyatları hakkında. Bu yazıda edebiyatçılardan ve edebiyatın konusundan bağımsız olarak dünya tarihinin en prestijli kabul edilen edebiyat ödülü üzerine uzun zamandır aklımda olan düşüncelerimi ve şüphelerimi kısaca aktarmak istedim.
Abdulrazzak Gurnah da Annie Ernaux da yaklaşık 800 bin Euro’luk ödüllerini güle güle harcasınlar, analarının ak sütü gibi helal olsun. Öte yandan Philip Roth ödülü alamadan 2018’de yaşama veda derken; Milan Kundera, Salman Rushdie, Haruki Murakami, Ian McEven, Thomas Pynchon, Cormac McCarthy gibi yazarlar hala hayattayken Nobel Edebiyat ödülü almış olmalarından dolayı çok şaşırmakta haklı değiller mi? Yazıyı ünlü İngiliz romancı ve edebiyat profesörü Tim Parks’ın tarihsel olarak bitmeyen ve bitmeyecek olan Nobel tartışmaları üzerine tamamen katıldığım şu sözleriyle kapatıyorum: “(…) ödülün temel aptallığı ve bizim onu ciddiye alma budalalığımız”
Kapak Fotoğrafı: nobelprize.org
İlginizi çekebilir:
Eline sağlık. Benim için de sanat alanında verilen ödüller hep bir soru işareti. Bir yandan iyi işlerin, emeğin ve başarının kutlanması, bir şekilde takdir edilmesi gerekiyor diye düşünüyorum, bir yandan da kime göre, neye göre ödüle layık görülüyor, sorguluyorum. Özellikle sanat gibi göreceli bir alanda ödül konusunda gelgitlerim hep devam ediyor...