Ruhu Olan Apartmanlar: Avrupa Yakası'ndan Notlar ve Hikayeler
Kimisi önünden geçerken dikkat bile kabartmadığımız, kimisi daha sokağın başından güzelliğini belli eden apartmanlardan. İçlerinden hayatın, aşkın, hüznün, edebiyatın geçtiği; kalbimizde yer eden bazı isimlerin anılarında aniden karşımıza çıktığı apartmanlar. Üzerindeki kabartmalarda gururla mimarının adını taşıyan veya adı sanı belirsiz. Kapısını aralayınca hikâyelerinde yol alacağınız türden apartmanlar. Tarihe bir şekilde isimleri yazılmış, arada anılan, arada unutulan ama bundan böyle önünden geçerken hatırlanacağını umduğum apartmanlar. Hazırsanız, başlayalım!
Avrupa Yakası’nda Ruhu Olan Apartmanlar
Pappa’nın Apartmanı, Çukurcuma
Faikpaşa Caddesi’nden yürürken başımızı yukarı kaldırmamıza sebep olan onlarca tarihi güzellikten biri de caddenin No:9‘unda yer alan bu apartman. İstanbul’un en sık ismini andığımız mimarlarından; Mongeri ile bir dönem aynı ofisi paylaşan Rum mimar Constantine P. Pappa (1868-1931), bu apartmanı 1927’de yapmış. 1800’lerin sonlarında Paris’in en önemli mimari ekollerinden olan Ecole des Beaux Arts’da okumuş yedi isimden biri Pappa. Diğer isimler arasında göze hemen Vedat Tek ve Alexandre Vallaury çarpar. Mimarın, Moda’daki Sarıca Köşkü en ünlü yapılarından biri olsa da Faikpaşa’daki art-nouveau binalar arasında zarif ayrıntılarıyla dikkat çeken bu binası da görülmeye değer.
Hemen bitişiğindeki ahşap panjurlu evde yaşayan hanım, arada bir pencerelerini aralayıp, kafasını uzatıp yoldan gelip geçene bakar. İşte o anlarda bu apartmanın önünde biraz duraklarsanız, kendi İstanbul filminizin tam ortasında gibi hissedersiniz.
Not: Yaprak motifleriyle bezeli kapının sol üst köşesine baktığınızda, Pappa’nın ismini görebilirsiniz.
Tutunamayanlar’ın Yazıldığı Apartman, Beyoğlu
Hayriye Caddesi No:7’nin önündeyim. Apartmanın ikinci katında Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar romanını yazdığını öğrendiğimden bu yana bu caddeden farklı bir ruh haliyle geçiyorum. Çiçek motifli ferforje kapılı apartmanın arşivlerde yer alan fotoğraflarına bakınca yine aynı sadeliğini koruduğunu, yıllar içinde pek de değişmediğini görüyorum. Hatta, üzerindeki sarmaşıklar da yaşamış bu zamana dek. Aslında Hayriye Caddesi tanıdık bildik o cadde; hengamesi, sonbaharda binaları saran sepya tonlu yaprakları, canlı kafeleri, plak ve kitap dükkânlarıyla. Fakat bu bilgiden sonra Hayriye Caddesi biraz da Oğuz Atay demek.
Not: Eski semtlerdeki bina girişlerine dikkatle bakın. Bir dönem o binaların içinde yaşamış bir yazar, sanatçı varsa bu bilgiyi -aynı bu apartmanda olduğu gibi- plaketle girişe koyuyorlar. QR kodunu okutup, bilgisine erişebiliyorsunuz.
Sümer Palas, Kurtuluş
Kaosun bile zaman zaman yakıştığını düşündüğüm Kurtuluş Caddesi’nin, vızır vızır arabalarından, insan seslerinden ve kaldırımlardaki kalabalığından sizi sıyırıp bambaşka bir zaman dilimine götürecek apartmanlarından biri Sümer Palas. Caddenin No:27’sinde yer alan sarı renkteki bu apartman, Osmanlı Dönemi’nin 20. Yüzyıl başlarında yapılmış fakat ne yazık ki mimarı bilinmiyor. Neo-klasik tarzı ve balkonlarıyla dikkat çeken binanın, apartman girişinde yer alan eski tabelası da Sümer’in kendine has ruhunu hemen belli ediyor.
Cordova Freres, Beyoğlu
Cordova Freres veya diğer adıyla Cordova Biraderler Apartmanı, Pera bölgesinin en ilgi çeken apartmanlarından biri. Meşrutiyet Caddesi No: 64’te yer alıyor. Kapı girişine işlenmiş 1922 tarihi ve apartman ismi (Fransızca ve Osmanlıca) ilk göze çarpan ayrıntılar. Binanın dışı kadar, içi de insanı şaşırtıyor. Giriş duvarlarındaki apartman resimleri daha dün boyanmışçasına canlılığını koruyor.
Cordova ailesi tarafından yaptırılan apartmanın asansör saati de eşine az rastlanır bir stilde. Hatta, yıllardır çalışmayan asansör saati geçtiğimiz senelerde restore edilerek yeniden işler duruma getirildi.
Cordova ailesi, 1492’de İspanya’dan İstanbul’a göç eden Sefarad Yahudilerinden. Aile üyelerinden müzisyen olan Nesim Cordova’nın bu apartmanı yaptırdığı, Moshe Cordova’nın isteği üzerine de bu asansör kabinine saatinin yerleştirildiği bilgiler arasında.
Not: Bu apartmanda yıllardır yaşayan ve dışarıya daima fötr şapkasıyla çıkan o amcaya denk gelirseniz selam vermeyi unutmayın. Kendisi, Pera’nın en tatlı beyefendilerinden biridir.
Not 2: Apartmanın hemen yanındaki dükkânın vitrinine göz atın. Burada, eski İstanbul gravürleri, nostaljik reklam afişleri ve İstanbul kartpostalları bulabilirsiniz.
Ankara Palas, Gümüşssuyu
Yıllar önce, Demir Özlü bir kitabında 1950’lerde Ayaspaşa’daki tarihi bir köşe apartmanının giriş katına konumlanmış, içi loş bir Rus lokantasından söz ediyordu. Bu yerin, gerçekte de var olduğunu anladığım o günden bu yana kapısını aşındırdığım restoran, Ayaspaşa Rus Lokantası’ndan başkası değil!
1943’ten beri açık olan restoranın içinde yer aldığı apartman ise Gümüşsuyu’nun tarihi apartmanlarından. Kimi zaman lokanta çıkışı önünde durup taksi beklediğimiz, kimi zaman önünde kahve keyfi yaptığımız… Üzerinde mimar ismi olmadığından kimin tarafından inşa edildiği bilinmese de Nilay Örnek’in apartmanlar hakkında yaptığı paylaşımlar arasında bir gün gözüme çarpıyor Ankara Palas’ın eksik kalan hikâyesi. 1930’lardan önce yapıldığı tahmin edilen apartman, yazarın belirttiğine göre Ecevit’in Rahşan Hanım’a Rus Lokantası’nda evlenme teklifi ettiği, Yılmaz Güney’in üst katlarında yaşayan bir hanıma arada gelip gittiği ve Çiller ailesinin bir dönem yaşadığı apartmanmış.
Art deco izleri taşıyan bu apartman, benim içinse daima en sevdiğim yazarlardan olan Demir Özlü’nün aşklarının yaşandığı lokantaya ev sahipliği yapmasıyla özel kalacak. Bir kış günü, soğuktan donmuş ellerimi ısıtmak ve loş ışıkları altında leziz kievsky’sini yemek için, o sıcacık köşe lokantasının içine girmeye can atacağım.
Çankaya Apartmanı ve Atatürk Evi, Halaskargazi Caddesi
Halaskargazi Caddesi’ni çoğu kişi pek sevmez. Trafiğinden, yoğunluğundan ötürü belki de. Halbuki bu caddeye bambaşka bir gözle baktığınızda, tarihi binaların ruhu tutup çeker bir kolunuzdan. Yılları geride bırakmış yaşlı çınarlar, eski birkaç dükkan, esnaf lokantaları, Sebat’ın önünden uçan bir çift güvercin, birkaç film, birkaç kitap da çeker, sürükler sizi. O an ne trafik görür gözünüz, ne kalabalık.
No:150’deki Çankaya Apartmanı, uzaklardan bile art-nouveau kabartmalarıyla göze çarpan, caddenin tarihi binalarından biri. 1920’lerde yapıldığı bilinen apartmanın ilk ismi Appart Sebouhian imiş. Belli ki Cumhuriyet döneminde Çankaya ismini almış. Zaten Halaskargazi’nin anlamı “Kurtarıcı Gazi” demek ve biraz ötede Atatürk’ün bir süre kaldığı evi de yine burada yer alıyor. Orta balkonları ve bitki süslemeleri cezbedici olsa da en üst kata eklenen “kaçak kata” üzülmemek mümkün değil.
Atatürk Evi ise her katında Atatürk’e özel eşyaların sergilendiği ve İbrahim Çallı’nın Atatürk portresinin yer aldığı müze olarak karşımıza çıkıyor. Atatürk, annesi ve kız kardeşi ile bu binada 1918’in Aralık ayından 1919’da Samsun’a çıkıncaya dek yaşamış. O dönem pembeye boyalı olduğundan anılarında hep “pembe ev” olarak geçermiş. Yapımı ise 1908’de, Osep Kasapyan tarafından art-nouveau stilde gerçekleşmiş. Bu cumbalı evin önünde her sene 10 Kasım’da bir araya geliniyor.
Not: Günümüzde müze olan ev, Pazartesi hariç her gün 09:00-17:00 arası, ücretsiz olarak ziyaretçiye açık.
Uğur Apartmanı, Şişli
Bu apartmanı ilk keşfedişim, pandemi yasakları olduğu dönemde uzaklara gidemediğimiz ama eve yakın yerlerde şöyle bir yürüyüşe çıkabildiğimiz günlere denk geliyor. Sokaktan geçerken aniden balkonlarının ve üzerindeki süslemelerinin güzelliğine vurulmuştum. No:15’teki binaya yaklaştığımda gördüğüm kabartmada mimar ismi olarak A. Mavpodoglou yazıyordu. Mimarın ismini araştırdığımda Şahin ve Ülkü apartmanları ile tanınan, 20.Yüzyıl’ın en “sanatkâr” mimarları arasında yer aldığını öğrendim.
Bu apartmanın da Cumhuriyet döneminde art-nouveau tarzında yapıldığı ve ilk isminin Teodiridis olduğu biliniyor. Halaskargazi’de yürürken aniden sessizliğe sığınmak isterseniz, başka tarihi binaların da olduğu Zafer Sokak’a yolunuzu düşürün. Bu sokakta yer alan Manuel Apartmanı’na da göz atın.
Not: Sokağın bitiminde sol köşede karşınıza çıkan yeşil-pembe apartman, bir zamanların efsane dizisi Avrupa Yakası’nın çekildiği apartman.
Olivio Ailesi’nin Apartmanı, Beyoğlu
Olivya Geçidi yazan tabelayı belki hatırlarsınız… Beyoğlu’nun en güzel geçitlerinden biridir burası. Bir ucunda yıllara meydan okuyan J’adore Çikolatacısı ve yanında Fransızca kitapların satıldığı kitabevi, hemen ötedeki büyük kapıları araladığınızda Beyoğlu’nun en eski Rum Ortodoks Kilisesi; Panayia Isodion, bir diğer ucunda kahve sevenleri mutlu eden Mandabatmaz ve ismi değişse de atmosferinin değişmediği eski Rejans (yeni 1924) Restoranı. Geçidin daracık sokaklarında bir iki dakika yürüdüğünüzde, “eski Beyoğlu” denilince hissedeceğiniz ne varsa bir arada yaşarsınız.
Mandabatmaz’ın hemen yanındaki bina girişinde Olivo Han 1901 yazısı göze çarpar. İş hanı olarak inşa edilen hanın devamında ise balkonundan geçidin dar sokakları seyredilen Olivio Apartmanı yer alır. Pek dikkat çekmez, gizli saklı yaşamını sürdürür bu sokakta. İsmini aldığı Olivio, Osmanlı döneminde yaşayan, varlıklı İtalyan ailelerinden biriymiş. Aile bireyleri, Bakırköy ve Büyükada’da yaşamadıkları zamanda, Beyoğlu’na geldiklerinde bu evde kalırmış. Sade ve gösterişsiz apartmanın kendisi değilse de sokağında oturup Mandabatmaz’da bol köpüklü bir kahve içmek veya Panayia’da dilek dileyip, geçidin içinden yürüyüp geçmek etkiler insanı. Ben de o balkondan bakıp, İstiklâl Caddesi’nden gelip geçenleri izleyen Olivio’ları hayal ederken bulurum kendimi.
Pamuk Apartmanı, Nişantaşı
Teşvikiye Caddesi’nde yürürken ihtişamlı palaslara, süslü tarihi binalara bakarken belki de önünden geçip gittiğiniz, dümdüz bir binadan söz edeceğim şimdi. Orhan Pamuk okuyucularının çok iyi bildiği eski bir aile apartmanından. Özellikle Masumiyet Müzesi ve İstanbul – Hatıralar ve Şehir kitaplarında sıkça karşımıza çıkan, Cevdet Bey ve Oğulları’nda kendini hissettiren bu apartman, yazarın ailesinin yaptırdığı apartmandır. Kendisi de Cihangir’de veya adalarda olmadığı zamanlarda gelip burada kalır. Önündeki ağacın her mevsim renk ve şekil değiştirdiği, sokağın karmaşasının zıtlığında, sanki sessiz, sakin ve gözlerden saklı öylece durur orada.
1950’lerin başında yaptırılan apartman, sanki Nişantaşı’nın da yıllar içindeki dönüşümünü özetler. Yazarın anlatılarında, bir zamanlar konaklarla dolu semtin bahçelerinden dolup taşan güllerin yerini artık apartmanlar, sessizliğin yerini ise apartmanların arkasına kondurulmuş klima sesleri ve kocaman bir alışveriş merkezinin önünde oluşan trafik gürültüleri almıştır.
Güler Apartmanı, Beyoğlu
Beyoğlu’nu sevip onu doya doya yaşamış olan herkesin kalbinde bir şekilde yer ettiğini düşündüğüm bir diğer apartman ise 1800’lerden kalma Güler Apartmanı. Bu apartman yalnızca Ara Güler’in yaşadığı daireye değil girişindeki Ara Kafe’ye de ev sahipliği yapar. Bilenler bilir, fotoğrafçı günün belli saatlerinde evinden bu kafeye inip, limonlu çayını eksik etmediği masasında dostlarıyla bir araya gelirdi. Ben de ne zaman Ara Kafe’ye yürüsem, apartmanın kapısına bakıp, acaba içinden Ara Güler çıkacak mı diye beklerdim. Vefatından sonra, sanatçının karanlık odasının da içinde yer aldığı bu evin “müze ev” olarak ziyaretçilere açılacağı haberini duymuştum fakat bildiğim kadarıyla henüz gerçekleşmedi. Yine de bu apartmanın havasını soluyabilmek ve girişindeki kafesinde vakit geçirip, Güler’in fotoğraflarına bakmak büyük şans.
Not: Ara Güler’in bu apartmanda yer alan geniş fotoğraf, belge ve dia arşivinin büyük bir bölümüne Bomontiada’daki Ara Güler Müzesi ev sahipliği yapıyor. Müze, Pazartesi hariç her gün, 10:00-18:00 arasında ücretsiz olarak açık.
İlk yorumu siz yazın!