Amerika’da Şükran Bayramı’ndan bir sonraki gün olarak bilinen Black Friday ya da bize uyarlanmış isimiyle “Kasım indirimleri”… Teknolojik cihazlardan giysilere, ev eşyalarından kozmetiğe aklımıza gelebilecek her türlü ürün için indirim kovaladığımız bir alışveriş dönemi olarak gördüğümüz bu konseptin tarihi aslında sandığımızdan daha karmaşık.

Black Friday | Fotoğraf: Unsplash

“Black Friday” teriminin doğuşu için 1950’lerin Philadelphia’sına gidiyoruz. Şehirdeki polisler bu terimi, Şükran Günü’nden sonraki gün, büyük Ordu-Donanma futbol maçından önce banliyö alışverişçileri ve turist ordularının şehre akın etmesiyle ortaya çıkan kaosu tanımlamak için kullanıyorlar. Çünkü bu etkinlik turistlerin ve alışveriş yapacakların dikkatini üzerinde toplayınca, çıkan karmaşadan faydalanan mağaza hırsızları nedeniyle polisin uzun saatler çalışması gerekiyor. Öyle ki Philadelphia şehri tüccarları ve yöneticileri günün ismini “Big Friday” ile değiştirerek yarattığı negatif histen kurtulmaya çalışıyorlar.

Black Friday | Fotoğraf: unsplash.com/@ashkfor121

1980’lerin sonlarında perakendeciler, Black Friday’i yeniden keşfetmenin, kendileri ve müşterileri üzerinde olumsuz yerine olumlu etki uyandıracak bir kavrama dönüştürmenin yolunu buluyorlar. Bu terimi bir muhasebe alışkanlığıyla ilişkilendiriyorlar. Şirketin kârlılığını belirtmek için negatif kazançlar için kırmızı ve pozitif kazançlar için siyah olmak üzere farklı renkli mürekkeple yazılıyor. İşte Black Friday de mağazaların uzun süre kırmızı”da (red) yani zararda çalıştıktan sonra, indirimlere bolca para harcayan müşteriler sayesinde siyaha (black) yani kara geçtikleri gün olarak anılmaya başlıyor. Özetle; Black Friday bir pazarlama stratejisi olarak yeniden icat edilmiş bir gün.

İndirim | Fotoğraf: unsplash.com/@purzlbaum

Bu noktaya kadar pazarlama bakış açısından baktığımız hikayeye bir de tüketici bakış açısıyla göz atalım. Bazı Black Friday indirimlerinin gerçekçi olmadığının zaten farkındayız. “Gerçek olamayacak kadar iyi” diye düşündüğümüz indirimlerse muhtemelen gerçek değiller. Çünkü markalar, alıcıları cezbetmek için çeşitli teknikler kullanıyor. Bunlardan ilki dev indirimlerin geçerli olduğu ürünlerin stok sayısının çoğunlukla çok sınırlı olması. Hedeflenen bu zaman sınırlaması ve indirim inancının etkisiyle tüketicilerin ihtiyaç duymadıkları ve normal fiyatlarından çok da farklı fiyatlara satılmayan ürünleri alma ihtimalini arttırmak.

İndirim | Fotoğraf: unsplash.com/@runblue

Black Friday’de satışları arttırmak için kullanılan bir diğer yöntemse “türevler.” Türevler, satıcıların daha ucuz malzemeler kullanarak ve genel olarak daha düşük kaliteyle piyasaya sundukları ürünleri ifade ediyor. Bu ürünler daha önce var olmadıkları için, perakendeciler yüksek bir orijinal fiyat ve ardından kaçırılmayacak kadar iyi bir indirim talep edebiliyor. Ek olarak, türevler genellikle orijinalinden farklı bir model numarasına sahip olduğundan bunların güvenilirliğini değerlendirmek, bilgi eksikliği ve çevrimiçi incelemeler nedeniyle çok zor olabiliyor. Günün sonunda bir pazarlama stratejisi olarak yeniden yaratılan Black Friday aşırı tüketimi motive ederken alışverişlerden önce kontrolü kaybetmemek için ilhamı Jay-Z’den alabiliriz: “Bir şeyi iki kez üst üste satın alamıyorsanız onu karşılayamıyorsunuzdur.”

Kapak Fotoğraf: Unsplash.com/@purzlbaum

İlginizi çekebilir: Chic Magger’dan Mikro-Trendler: Tüketim Çılgınlığını Besliyor Olabilir mi?