Sefa Çakır’ın işleri her gördüğümde beni içine çekiyor, içimde farklı bir duygu uyandırıyor. Uzaktan baktığınızda bütün gözükürken yakınlaştıkça daha derinleşiyor eserleri, sanki daha ağırlaşıyor, hepimizin içinde olan o yaşanmışlıklar, kırgınlıklar, parçalanmalar gözünüze çarpıyor. Bu sene Artweeks Akaretler’in yedinci edisyonu’da beni en çok etkileyen işlerden bir tanesi Sefa’nın “Laotang” eseri oldu. Onun üzerine hem kendisini hem de işlerini daha yakından tanımak istedim, o da beni kırmadı ve buradayız. 🙂

Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim-Heykel Öğretmenliği Bölümü’nden mezun olduktan sonra Yeditepe Üniversitesi Plastik Sanatlar Bölümü’nde yüksek lisans yaptığını, daha sonra da aynı bölümde doktora yaptığını biliyorum. Peki Güzel Sanatlar Fakültesi’ne gitmeye nasıl karar verdin? Sanatla tanışman nasıl oldu ve hayatını bu yönde idame ettirmek istediğini nasıl anladın?

Oyun oynama ihtiyacı her zaman bende bir kurgu-tasarım oluşturmak üzerine geçmişti. Çocukluğum; her fırsatta halı desenleri ile ev eşyalarını bir eğlence malzemesine dönüştürme isteği ve onları çizmeyi istemekle geçti. Safranbolu İMKB Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Resim bölümüne başladığımda da sanatın hayatımda kalıcı olacağını anlamıştım. Lisans eğitimimi Eğitim Fakültesi’nde tamamladığımda yüksek lisans ve doktora programını Plastik Sanatlar’da devam ettirmek istedim. Çünkü en iyi yapabildiğim resim çizmekti ve ben de hayatımda tek yapacağım sanat olsun istedim. Farklı disiplinlerde eğitim almak ve atölye çalışmaları yapmak her zaman bir kazanımdır. Bu çeşitliliği tecrübe ederek sanat ve akademik kariyerime devam etmek istedim. Nitekim doktora programını Plastik Sanatlar bölümünde tamamlayarak bu yolculuğun da şimdilik sonuna geldim. Şimdi Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Resim Öğretmenliği bölümünde Dr. Öğr. Gör. olarak ders veriyorum.

Eserlerine baktığımız zaman birbirinden ayrı, kopuk parçalardan oluşan bir bütünlük görüyoruz çoğu zaman. Ben aslında bunu biraz günümüz insanının bir yansıması olarak yorumluyorum. Hepimiz günlük hayatımızda farklı farklı sebeplerden parçalara bölünüyoruz, ama dışarıya bir bütün olarak gözüküyoruz. Ancak yakınlaştıkça belli oluyor parçalarımız. Senin ürettiğin eserlerle izleyicide uyandırmak istediğin, onlara yansıtmak istediğin düşünce nedir?

Geleneksel resim disiplinini; çizim ile resim, yeraltı ve elitist kültür, gösteri ile eleştiri, figür ve soyutlama arasında bir yapıya sahip olan dengede üretim yapıyorum. Kavramsal ve biçimsel bir karmadan oluşan resimleri; hem estetik olarak çekecek, hem de entelektüel olarak doyuracak olmasını, analitik süreci sorgulayarak, bütünlüğün yitirilişini ve yaşanan her türlü etkiyi (düşmeyi- çözülmeyi- yükselmeyi- çökmeyi) bedenlerde ve portrelerde toplamak üzerinde çalışıyorum.

Zaman ve mekan hissinden bağımsız olarak düşündüğüm kompozisyonlar, izleyiciyi de figürün ifadesine ve biçimsel karakterine odaklanabilmesine bir davet. Portrelerin alışageldik, klasik portre ve figür çiziminden farklı olarak parçalanma ifadeleri gerçeklik, ekspresyonizm ve soyutlama arasında bir yerde, kendi içinde bir dengede duruyor. Figürlerin tenleri ve nesne-objeler asla pürüzsüz ve kusursuz (canlı-güncel) değil. Tüm parçalanma ve sıçratmalar son derece rasyonel bir biçimde ve hissiyatın yönü ile yönlendirilmiş (hesaplanmış) şekil ve renk tonlarına dönüşen ifadeler. Bu spontanlık  dolayısıyla, neticede her şeyin bir yanılsamadan ibaret olduğunu, izleyicinin algısında resmin baskı mı yoksa el mahareti ile mi üretildiği noktasında düşünmesini ve sorgulamasını sağlanıyor.

Seçtiğim malzemeler kağıt ve marker kalemi. Resimlerimde çocuk olgusu üzerinden bir hikaye ve anlatım süreci oluşturmayı planladığım sanat kariyerimde, çocuk olmanın bir süreç değil, tüm sürece (yaşam boyu) ev sahipliği yapan kavram bütünlüğü olduğunu düşünüyorum.

Bu mesele, güncel ya da bir ‘’an’’ değil. Toplam bir sürecin (yaşam boyu) meselesi. Dolayısıyla bu mesele, ifadenin tonları pastel bir etki ve gerçekliğin dokunuşu olan bir etken ile birleşip kağıt – kalem ilişkisi ile gösterime geçmeli. Tercihin eşliği ise, hali hazırda doktora tez konuma da şekil vermiş olan dijital destekli – baskı teknikleri ile desteklenmiş bir üretim mi yoksa el mahareti ile üretilmiş bir eser mi sorusunu sordurtmak ve buna cevap olmaktır.

Resimlerin imaj, kompozisyon, renk ve dağılımlarının kararını ağırlıklı olarak önceden karar verdiğim ‘’adlar’’ oluşturuyor. Adların canlılar ve tüm geri kalanlar için şiddetli etkiye ve yönlendirici olduğu inancındayım. Konulmuş bir ad, etkisini-hikayesini güçlendirecek bir görsel ile bir araya geldiğinde (çekilen- kurgulan fotoğraf, anonim fotoğraf, vb.) hissiyatın yönlendirmesi ile geleneksel resim disiplininden (oran-orantı, ışık-gölge, denge, kareleme, vb.) beslenip, sonrasında kendi hikayesine hizmet edecek, doğaçlama tonlamalar ile sürpriz bir sonuçtan tekrar canlanıyor.

Bu süreç, yıllardır kendimce geliştirdiğim ve süreklilik, disiplin içerisinde geliştirmek adına çalıştığım stilde yaptığım ‘’mikro parçalar ile makro netliğe giden bir yorumlama‘’ ile devam ediyor. Tüm bu süreci yukarıda bahsetmiş olduğum, geleneksel çizim mantığı ile eskiz yaptığım çalışmayı sonrasında kontör ile kendi içerisinde sınıflandırıyor ve resmin (ad-imaj) hissiyatı ile doğaçlama yaparak marker kalem ile pamuk kağıtlara tonluyorum.

Senin de bahsettiğin gibi genellikle marker ve özel kağıtla ürettiğin monokrom eserlerin var. Hatta seninle konuşurken bu teknik ve işlerindeki titizlik sebebiyle ürettiğin işlerin baskı gibi anlaşılmasının da bilinçli olarak kurgulandığını fark etmiş oldum 🙂 Bu tekniği kullanmanın sebebi nedir? Kullandığın özel kağıtlar hakkında da bilgi verebilir misin?

Çok yüksek oranla kağıt-marker ikilisini tercih ediyorum. Genel olarak sanat anlayışımda ve dert edindiğim meseleleri monokrom olarak marker ile kağıt üzerine çiziyorum. Bazı anlarda renkler eşlik ediyor fakat bu çok dar bir alan. Teknik meselesi benim en fazla çalıştığım nokta. 2010 senesinden bugüne kadar bu teknik üzerine çalışıyorum ve her geçen gün daha ne kadar geliştirebilirim, çeşitlendirebilirim üzerine oldukça atölye ve teorik çalışmalar yapıyorum.

Kağıt üzerine marker kalemi alışılmış illüstrasyon-manga-animasyon ya da pafta çizimleri dışında bir teknik ile kullandığım için izleyiciler ilk noktada bir baskı mı- çizim mi ikilemine düşüyor. Bir de kendimce geliştirdiğim bu tekniği uygularken olması gerekenden fazla titiz davranıyor olmam, benimle beraber çalıştığım çerçeve ustasının bu titizlikte yaklaşmasını talep etmem ikileme düşmelerine zemin hazırlıyor 🙂

Kullandığım kağıtlar gramajı yüksek pamuk kağıtlar. Mümkün olduğunca- ulaşılabilir oldukça silikon ve asit içermeyen yüksek gramajlı kağıtlar tercih ediyorum. Tabii Covid19 sonrası ekonomik sıkıntılar ve lojistik problemlerinden dolayı kullandığımız bazı malzemeleri ülkemize getirtmek oldukça zor bir hal aldı.

Takip edebildiğim kadarıyla son dönemde karşılaştığımız çoğu sanatçının aksine eserlerinde teknolojiyi pek kullanmıyorsun. Bunun özel bir sebebi var mı?

Doktora programında bu konuyu ele aldığım bir tez yazdım. Günümüzde teknolojiden kaçabilmek mümkün değil. Bir şekilde hepimize bulaşıyor. Ancak bunun yerini ve etkisini belirlemek kişide bitiyor. Bir resmin-serinin ya da kompozisyonun oluşturulmaya başlaması ciddi bir zaman alıyor. Görsel birikim gerektiriyor. Kullanacağınız bütün figürlerin nedenini sonucunu bilmeniz gerekiyor. Bu başlangıç noktasında teknolojiden oldukça yararlanıyorum. Filmler-fotoğraflar-yazılar-sahne dekorları ve aklımıza gelen tüm görsel çalışmalara internet üzerinden ulaşıyorum. Biriktirdiğim görsel anıları aktarma noktasında da izole oluyorum. Olabildiğince her şeyden: İnsandan-telefondan-sesten-internetten…

Bu noktada artık kağıt-marker ile beraber kalmam gerekiyor. Resim yaparken atölyeye kapanma durumu ve yardımcı bir materyal olmaması benim rehabilite olma durumum. Bir çeşit ritüelim oldu. Şu ana kadar teknolojinin geliştirdiği çeşitli güçleri doğrudan kullanmadım, ileride bir proje için kullanır mıyım, tercih eder miyim buna net bir şey söyleyemiyorum. Bazen durumun gerektirdiği gibi davranmak da eğitici olabilir. Tüm süreç bir arayış ve aradığımızı nerede buluyorsak gerçekliği orada sonuçlandırmamız gerekir diye düşünüyorum.

Her eserin üretim süreci farklıdır diye tahmin ediyorum ama “Laotang” adlı eserinden gerçekten çok etkilendim. Mandarince’den gelen bir adı var öğrendiğim kadarıyla. Bu eserin fikir aşaması ve üretim sürecinden bahsedebilir misin?

Samimiyetin için çok teşekkür ederim.

img_6900-3
Laotang | Fotoğraf Kaynağı: Sefa Çakır

 ‘’Laotang’’; İki kızın sonsuz arkadaşlığına denir. Uzakta da olsa hep en yakınınızda, insana yedek kalbi olduğunu hissettiren kişidir. 2019 yılında ilk kişisel sergime çalışırken, resimlerin sözel ifadelerine ve kimlikleri üzerine çokça çalışmalar yaptım. Eserlerin isimleri ne ifade eder ya da ne kadar gereklidir gibi bir sürü sorular ve sonuçlar aradım. Sonuçta bizler bir isme hatta doğa üzerinde her şey bir isme-ad’a sahip. Bunun birlik olması, birbirine yakışması-desteklemesi-beslemesi ve başka bir yol oluşturmasını da istedim.

img_6861
Laotang | Fotoğraf Kaynağı: Sefa Çakır

Bu süreçten sonrada hep eserlerin ismini belirlemek benim için o eserin tüm sürecine yayıldı. ‘’Laotang’’ tesadüfen öğrendiğim ve etkilendiğim bir kelime. Önce arkadaşım sonra koleksiyonerim olan Ayşegül Yazıcı Çinici bir sosyal medya paylaşımında bu kelimeyi paylaştı. Kendisi hala bilmiyor isim annesi olduğunu 🙂 Paylaşımı gördüğüm an gerçekten çok ama çok etkilendim. Kelime-anlam ve söylem olarak benim için yeterliydi. Sonrasında da bir yıldır üzerine çalıştığım seriye yeni resmin kompozisyonunu oluşturmak kaldı. İsim, figürleri belirledi. Figürler ise zaman ve mekanı belirledi.

Son bir yıldır ürettiğim resimlerimde diğer yıllarda ürettiğim eserlere göre çok bariz bir fark var. Bu, zaman ve mekan. Daha öncesinde bir mekana konumlandırmayı ve zaman kavramını incelemeyi-dahil etmeyi pek tercih etmedim. Bu süreçte çıkan resimler hem hikaye olarak hem de bir süreç olarak bunlara ciddi ihtiyaç duydu. Ben bu dönemde kendimi akışa bıraktım diyebilirim. Yaşanmışlığı bitmiş evler, Kapı ve zemin yıllardır ürettiğim figür ve portrelere eşlik ettiler. Birde bu seri, Güzel Sanatlar Lisesinden-Doktora eğimine kadar geçirdiğim tüm eğitim hayatıma ve 2012 yılından bu güne kadar sergilenen tüm resimlerime farklı bir referans oldular. Tüm eğitim ve atölye üretim süreçlerimin hikaye anlatıcılığını üstlendiler. Bu seri için; Bir noktada kullanılan figür ve portrelerin kendi gerçekliğini temsil eden süreç olduğunu söyleyebilirim.

Farklı galerilerde hem kişisel hem de karma sergilere katılıyorsun. Şu anda çalıştığın bir galeri var mı? Yakın zamanda yeni sergi gelecek mi? 🙂

Son bir yıldır Vision Art Platform ile beraber CI16- CIBloom- ArtWeeks 6-7 ve galeri içinde grup sergisinde beraber çalıştık. Sergi projelerimiz var, üzerine çalışıyoruz. Yakın zamanda hem kişisel sergi tarihini hem de farklı bir projenin haberini sizlerle paylaşacağız.

Kapak Fotoğrafı:

İlginizi çekebilir: