Kurak Günler: Zamanın Nabzını Tutan Bir Politik Gerilim
Cannes Film Festivali’nde dakikalarca alkışlanan, festivallerde ise dakikalar içerisinde biletlerinin tükendiği Emin Alper imzalı Kurak Günler filmi sonunda vizyonda. Son günlerde sosyal medyada yürütülen destekleme kampanyası ile uzun bir zaman sonra sinema salonlarını doldurmayı başarmış olan Kurak Günler; izleyiciyi sinir krizlerinden yerinde oturamamaya kadar bir duygu tufanına sürüklüyor.
Son dönem Türkiye Sineması’nın en dikkat çeken yönetmenlerinden Emin Alper; meselelere dayandırdığı filmografisine bu sefer lafı hiç dolandırmadığı yeni filmi Kurak Günler’i ekliyor. Emin Alper, beyaz perdede görmeye alışık olduğumuz su kavramının politikleşmesini ve taşrayı yabancı bir gözden keşfetmemizi; otoriter popülist rejim kışkırtmaları ile zamanın nabzını tutacak şekilde kendine özgü anlatıyor. Film; her hâlinden savcılığa yeni başladığı belli olan Emre’nin yeni tayin olduğu kasabada girdiği politik çıkmazları işliyor. Filmdeki nadir alegorik temsillerden birinin ise gizlice oluşan çatlaklardan sonra birden yıkıma sürükleyen obruklar olması tabii ki bir tesadüf değil.
Destekleme Kampanyası
Üniversite yıllarında İKSV’nin düzenlediği İstanbul Film Festivali’nin bir parçası olan Köprüde Buluşmalar’da fotoğrafçı olarak görev aldığım için bir dönem Emin Alper’in konuşmalarına çok fazla katılma şansı buldum. Bu konuşmaların üzerinden seneler geçmiş olsa da aklımda kalan iki nokta var; biri film yapım sürecinde özellikle finansal temelli verdiği kararları izleyici ile paylaşırken gösterdiği şeffaflığı diğeri ise sansür ve kısıtlamalar. Birkaç gün önce Kurak Günler vizyona girmeden hemen önce Emin Alper, kendisine verilen yatırımın faiziyle geri istendiği üzerine bir duyuru yayımladı. Bu duyuruda sansürün potansiyel tehlikelerinden bahsederken izleyiciyi de filmi vizyonda izlemeye çağırdı. Çağrısı ve derdi bir yanıt bulmuş olacak ki ben seneler sonra vizyon sürecinde ilk defa bir filmi, sinemada bütün koltukları dolu bir şekilde izledim. Fakat bu doluluk içerisinde bir ironiklik de yok değil. Zira film arasında bir kişinin telefonda konuşurken “Kurak Günler’e geldim, desteklememiz gereken film var ya.” dediğini de buraya bırakayım.
Emin Alper Yönetmenliği
Bu noktadan sonra filmi izlemeyenler ile vedalaşıyorum ve biraz daha derine iniyorum. İzlerken Emin Alper’in yönetmenliğinden çıktığının hemen anlaşıldığı Kurak Günler’de, her zaman olduğu gibi meselelerin etrafında dolaşıyoruz. Nasıl Ashgar Farhadi filmlerinde ikilemlere düşüyorsak Emin Alper filmlerinde de karakterler ile kolay kolay güvenli bir bağ kuramıyoruz. Film, bizi savcı Emre’nin gözünden izlemeye zorluyor olsa da Emre karakterine güven duyamama hâlimiz filmdeki belirsiz noktalar ile daha da pekişiyor ve bir türlü rahat edemiyoruz. Kutsal Motor youtube kanalının Basın Odası’nda Emir Alper, bu kararının mutlak iyi ve kötü karakterler arasında bir çatışma yaratmak istemediğinden ve izleyiciyi kendi potansiyel suçlarını görmeye davet etmekten geçtiğini paylaşıyor.
Zamanın Nabzı
Emin Alper, yönetmen kimliğine ek olarak bir tarihçi de ayrıca. Bence bu sayede zamanın meselelerini, geçmişteki örnekler ile karşılaştırarak çok daha farklı bir anlatım dili oluşturabiliyor. Bir yaban domuzunun peşinden galeyana gelen topluluk ile başlayan film, bu sefer de politik kışkırtmalar ile devam eden bir insan avına dönüşerek bitiyor. Bize ise bu iki ân arasında; tüm dünyada etkisini yer yer gösteren popülist otoriter rejimlerin kışkırtmalarını linç kültürü üzerinden takip ederken homofobi, komplo, yıkımlar ve varolma mücadeleleri üzerinden dejavu hissini yaşadığımız tanıklıklar düşüyor. Acelesi olan meseleler içerisinde bile taraf seçmeye yakın toplumlar olarak benim için filmde en öne çıkan noktalardan biri ise filmin farklı meseleleri eşit bir şekilde öne çıkarıyor olması.
İlginizi çekebilir: Sine Magger’dan En İyi Türk Filmleri
İlk yorumu siz yazın!