Film Gibi Bir Rota: Kumkapı’dan Kadırga’ya
Havalar ısınınca sayıları giderek artan renk renk şemsiyeler ve balıkçı tekneleriyle süslenen Sarayburnu sahili tatlı bir bahar hediyesidir. Kennedy Caddesi’nden süzülüp sonunda surların arkasında karşılaşacağınız Kumkapı’nın sokaklarında sabahın tatlı telaşları başlamıştır çoktan. Bu sokağa ne kadar erken giderse gitsin, hep geç kalmış gibi hisseder insan. Hayat sanki bütün bir gün aynı hızla akar havuzlu meydanında, sokaklarında, dükkânlarında, kilise avlularında…
Eski sakinlerinin artık tanımakta zorlandığı ve hüzünle baktığı semtin kırışmış yüzünde, değişmeyen bir tebessüm gibi durur Ördekli Bakkal Sokak’taki Boris. Her zamanki yerinde bekler sizi bal-kaymaklı kahvaltısıyla. Yan komşusu Kör Agop’un garsonları sabahın erken saatlerinde sokaklara su serper, kolalı örtüler örtülmüş masalarını hazırlar gecenin saltanatına.
Semtin yorgun sokaklarında, birbirlerine omuz omuza yaslanmış eski binalar vardır. Kimisinin penceresi kırık, kimisinin kalbi. Bu binaların arasından göz kırpar üzümlerini eteklerinden döken Aya Kiryaki. Mevsiminde, avlusundaki portakal ağacının bereketi, kilise üzerine kondurulmuş asmalarla yarışır.
Kadırga Limanı Caddesi, semte nefes veren kocaman çınarlarıyla karşılar yoldan geçenleri. Sarayiçi’nin merdivenli yokuşunda, aralarına çamaşırlar asılmış evleri kendi ağır romanını okumaya başlar silik sayfalarından. Kadırga, eğer neşesi o gün yerindeyse sorularınızı karşılıksız bırakmayan esnaflarıyla, sabun kokulu tarihi hamamıyla, Kadırga Spor Kulübü önüne sandalyelerini çekip memleket üzerine sohbetler ederken yakalayacağınız sakinleriyle, Sultanahmet’ten kopup gelen meraklı turistiyle, parkı dolduran okul üniformalı öğrencilerinin cıvıltılarıyla, Osmanlı’dan kalma pastel renklere boyalı ahşap evleriyle sıcacık bir mahalle olduğunu hissettirir size ilk andan itibaren. O mahalleye geldiğinizde, İstanbul’un keşmekeşi yerini kuşların, sokak kedilerinin ve havuzunun seslerine bırakmıştır çoktan.
Gözüme Çarpanlar
Kumkapı Meydanı: Hayatın sabahları sakin, geceye doğru giderek hızlanarak aktığı meydan yıllardır ortasındaki havuzuyla zamana karşı duruyor. Kumkapı semtinden bahsederken akıllara ilk gelen yerlerden biri olan bu meydanı, özellikle geceleri anason kokularının geldiği ve çevrede klarnet seslerinin işitildiği zamanlarda deneyimlemek önerilir.
Aya Kiryaki Kilisesi: İlk yapımı 16.Yüzyıl’a dayanan Rum Ortodoks kilisesi, 18 ve 19.Yüzyıl’da yenilenerek günümüze kadar gelmiş. Kilisenin kapısı eğer açıksa içeri girip avlusundaki portakal ağacını izlemeye doyum olmaz.
Kumkapı İstasyon Kahvehaneleri: Kumkapı’daki kahvehanelerin çoğu tarihi olduğundan içlerindeki detaylarda sürprizleri de taşır her biri. Kendinize sınır koymayın; birinin kapısından içeri girin, bir çay söyleyin ve kendiliğinden dile gelen duvarları, o duvarların üzerindeki çizimleri izleyin.
Kumkapı Surp Harutyun Kilisesi: 1832’de padişahın fermanıyla inşa edilmeye başlanan ve 1855’te inşası tamamlanan Ermeni Kilisesi, özellikle gümüş tekne ve balık heykelciği görülmeye değer. Ayrıca kilisenin hemen arkasında Bizans suru bulunuyor.
Kadırga Hamamı Sokak: Kadırga’nın kıyı köşesinde kalmış eski evlerine sahip sokak. Ne yazık ki yeni ve uyumsuz yapılar çok olsa da bu sokakta, tarihi binalarını tek tek bulmak ve maziye dalmak mümkün.
Şehsuvar Bey Sokak: Kadırga’nın en iyi korunabilmiş sokağı. Yüzlerce yıllık, cumbalı ahşap Osmanlı evlerinin renkleri arasında kaybolmak çok zevkli.
Bir not: Sokağın bitimindeki mavi-pembe boyalı evin sahipleriyle denk gelirseniz sohbet etmeyi, Kadırga’yı bir de onlardan dinlemeyi unutmayın.
Kadırga Evleri: Google haritalarda “Kadırga evleri” olarak işaretli bölgedeki birçok ev pansiyona çevrilmiş. Şehsuvar Bey kadar etkileyici olmasa da cumbalı evlerin örnekleri bu civarda görülebilir.
Kadırga Hamamı: 18.Yüzyıl’da Yahya Paşa tarafından yaptırılan hamam, turistik hamamlara göre oldukça mütevazi ve sade. Dış kısmı taş, içi ise ahşaptan oluşuyor. Kadınlar ve erkekler olarak iki ayrı bölümde hizmet veriyor.
Kadırga Tulumbacılar Kahvehanesi: Semtin en eski kahvehanesi burası ve “havuzlu kahve” olarak da anılıyor. Ortasındaki mermer havuzu bugüne kadar gelebilmiş, geleneksel Osmanlı kahvelerinin örneklerinden. Döneminde, semtin tulumbacılarının gelip vakit geçirdikleri bir mekanmış; zaten ismi de buradan geliyor. Sahibi Arif Bey, bazı günler bu kahveye gelip çay eşliğinde eş dostuyla muhabbet ediyor. Bazen de kâğıt oynarken denk geliyorum kendisine. Anlattıklarına bakılırsa müşteriden çok, dizi veya film yapımcılarını yolunu gözlüyor.
Sokollu Mehmet Paşa Camii: İznik çinileriyle dikkatleri çeken camii, 1571’de Mimar Sinan tarafından yapılmış. Ay motifli çini panoları, süslemeleri, yeşil taşlarıyla görmeye değer bir güzellik.
Küçük Ayasofya: Ayasofya kadar ün salmış olmasa da kesinlikle görülmeye değer bir yapı Küçük Ayasofya. Bu eski Bizans kilisesi, 527 yılında, imparator Justinianus tarafından yaptırılmış. İstanbul’un fethinden sonra da camiye çevrilmiş. Eskiden dervişlerin çile çektiği tekkelerinde şimdilerde el sanatları atölyeleri var. Bir de neyzenlerin bir araya geldikleri bir kültür merkezi.
Bir not: Baharın ilk günlerinde, Kumkapı ve Kadırga sokaklarını gezdikten sonra bu caminin avlusunda gelip, güllerin arasında vakit geçirin.
Kumkapılı Kör Agop’un Hikâyesi
Yaşamını İstanbul’un en güzel dönemlerinde; 70’li yıllarda suriçi çevresinde geçirmiş olan amcamın anılarını ne zaman anlattırsam içinden çıkıp gelir Kör Agop. Kumkapı’da hayatlarının bir dönemini geçirmiş için de büyük önem taşır bu sima. Sadece iyi bir meyhaneci olduğu için değil elbette… Aynı zamanda balıkçılık sevdası ve insanlarla olan hoş muhabbeti sayesinde sevilir. Dededen toruna halen devam eden Kör Agop Meyhanesi’nin açılış öyküsü de bir hayli ilginç. Balıktan dönünce soluğu sürekli meyhanelerde alan Agop İnciyan, 1938’de artık kendi meyhanesini açmaya karar verir. İsminin “kör Agop” diye anılmasının sebebi kendisinin bir gözünün kör oluşudur. Semtin yalnızca Ermeni nüfusunu değil; her kesimden ve kültürden kadın ve erkek müşterileri ağırlar yıllarca masalarında, hoş mezeleri eşliğinde Kör Agop. Eşi Marta’nın mezeleri zamanla dilden dile yayılır.
Şimdilerdeki yeri, 1891’de yapılmış eski bir gümrük binasının girişinde. Torunu Daniel işin başında, yüksek tavanlı ahşabın hakim olduğu salonunda ve üzerine lokantanın ismi işlenmiş kolalı örtüleri üzerinde ehlikeyf yaparken, bu mekanın ne kadar özel olduğunu da hemen anlar insan.
Bir Not: Kör Agop’un özel lezzetleri arasında ise Ermeni mezelerinden en sevilen topik, terbiyeli balık çorbası, çiroz, defne yapraklarına sarılmış kılıç şiş, mevsimlik buğulama, çiroz ve lakerda var.
Kumkapı İsmine Dair…
Suriçi semtlerinin isminde sıkça kapıya rastlarız çünkü tarihi kent kapılarından alır isimlerini buralar. Kumkapı ise Bizans döneminde kullanılan “Kontoskalion” isminden gelir. Anlamı “küçük iskele, liman” olan Kontoskalion uzun dönemler aynı Samatya gibi balıkçılığın merkezi olmuş. Ayrıca kum yüklü büyük gemilerin de yüklerini boşalttığı limandır. Ermeni Patrikhanesi’nin de bu semte taşınmasından ötürü 20.Yüzyıl’a kadar Ermeni vatandaşların yoğunlukta olduğu bir semttir.
Kadırga Limanı Caddesi’nde Vesikalı Yarim
Lütfi Ömer Akad’ın adeta her bir sahnesinin adeta bir sanat eseri değerini taşıyan siyah-beyaz filmi Vesikalı Yarim, Kadırga sokaklarında geçer. Döneminin en derin aşk filmlerinden biri olma özelliği taşıyan filmde sıkça gördüğümüz Kadırga Limanı Caddesi ve bu caddenin koca bir ağacı altına kurulmuş manavı çok özeldir. Bu manav değişmeden hayatına devam ediyor. Ağaç da yerli yerinde; henüz kesilmeye yeltenilmemiş.
Manav, 1968 yılından bugüne sanki daha bir renklenmiş, canlanmış gibi. Karşısındaki şarküteri dükkânı da duruyor. Sürekli değişen ve tanımakta zorlandığımız İstanbul’dan şikayet ediyorsanız, alın size apaynı kalan bir köşe! Burayı bulmadan önce filmi muhakkak -hatta izlediyseniz bir kez daha- izlemeyi unutmayın.
Aklımın Bir Köşesinde
- Kumkapı’da yaşayan Bulgarların semte süt dağıttığı o günlerden bugünlere yıllar geçse de hiçbir değerini kaybetmemiş, 1936 doğumlu canımız Boris’in Yeri’nde ballı-kaymaklı bir kahvaltı yapmak,
- Boris’in hemen yan komşusu olan; Sait Faik’in Lüzumsuz Adam öyküsünden çıkma gibi gözüken mahalle sakinlerini görmenin mümkün olduğu Tarihi İşkembe Salonu,
- Kumkapı Balık Pazarı’nda taze istiridyenin peşine düşüp, oracıkta üzerine limon sıkıp yemek,
- Okunduğunda, insanın geçmiş dönem şehir yaşamının renkli kimliğine özlem duymasının sürpriz olmayacağı, Ara Güler’in foto-röportajlarından derleme Kumkapı Ermeni Balıkçıları (1952) kitabı,
- Anadolu ve Ermeni kültürüne sayısız eser bırakmış müzikolog ve besteci Gomidas Vartabed’in besteleriyle kurgulanmış; trajik hikâyeler barından müzikal performansı, Surp Vorvots Kilisesi’nde izlemek,
- Kadırga’nın en sevilen esnaf lokantası İmren’in yemeklerinden tatmak,
- Sarayiçi Sokak’ın asılı çamaşırlarla renklenmiş sokağını fotoğraflamak,
- Küçük Ayasofya’nın avlusunda baharı karşılamak,
- Kadırga ve Kumkapı’nın eski kahvelerinde vakit geçirmek.
Ayaküstü Sohbetler
Bu semtlerin eski bir sakinini görürseniz peşini bırakmayın. Anlattırın, okur gibi dinleyin. Manavından bakkalına, kahvaltıcısından işkembecisine, kilise bekçisinden tarihi cumbalı bir evde yaşayan sakinine kadar herkesin size anlatacak bir anısı var.
Şimdi, çocukluğunu Kadırga’da geçirmiş, gözlükçü esnaf Mehmet Tekten’e kulak verelim: “1970’li yıllarda yazlık sinemanın karşısına iki haftada bir gezici otobüs kütüphane gelirdi. Bizler o otobüsün içindeki raflardan kitap alıp okuyup tekrar iade eder ve yenisini alırdık. Bu hizmet o kadar önemliydi ki o dönemin çocukları bu sayede okumanın tadını aldık diyebilirim. Bir de Cinci Meydanı’na bayram günleri kurulan panayırlar olurdu ve çok şen geçerdi… Kiralık atlar, dönme dolaplar ve diğer etkinlikler hepsi çok güzeldi.”
Kapak Fotoğrafı: Deniz Yılmaz Akman
İlginizi çekebilir: Deniz Yılmaz Akman’dan İstanbul’da Gün Batımı
Selam Deniz, eski bir magger yazarı olarak mail kutuma bugün yazın düşünce ve Kumkapı, Kadırga kelimelerini gördüğüm an çok şaşırdım. Benim yaklaşık on senedir her gün girdiğim sokakları çok güzel aktarmışsın, bir kaç eksik bilgi dışında 😉 Eksikleri de ikinci bir yazı ile tamamlamak üzere seni bizim otele bekliyorum. Belki önünden geçmişsindir bile çünkü hemen yan sokağın fotoğrafını çekmişsin (yazıdaki dokuzuncu fotoğraf).