İlk yorumu siz yazın!
Boğa Boğa: Toplumumuzla Dolandırıcılar Arasındaki Sımsıkı Bağı İrdeleyen Bir Film
Netflix yerli film içerikleri konusunda bereketli bir mevsimden geçiyor. Bu filmde de Onur Saylak ve Hakan Günday işbirliğini görünce ufaktan bir merak duygusu uyandı. İlk gösterimini İstanbul Film Festivali’nde yaparken, izleyicileri çok keskin olmamakla beraber ikiye böldüğünü söylemek mümkün. Kıvanç Tatlıtuğ’un Çiftlikbank dolandırıcısının sinematik evrendeki jön hali olarak karşımıza çıktığı Boğa Boğa’da, Funda Eryiğit ve filmin sonuna doğru hangi yıllara ait olduğunu kestiremekte güçlük çekeceğimiz saçları da başrol olarak eşlik ediyor. Süresi ve konusu ile kendini izletmeyi başaran bu filmin pek bana göre olmadığını söyleyebilirim…
Film Assos’ta geçiyor. İstanbul’da “finansal bir krize” sebebiyet veren Yalın, şartlı olarak tahliye edilmiş bir adam. Sebep olduğu krizin büyüklüğü had safhada ama film bunun detaylarına çok inmiyor. Daha çok ona güvenip paralarını yatıran halkın, Yalın ile olan gergin münasebetine odaklanıyor. Bu münasebet sadece birkaç kişi ile ana karakterimiz arasında vuku bulan bir durumdan ibaret değil. Neredeyse herkesi iflas ettirmiş Yalın, nasıl bir dolandırıcılıksa artık bu. Tüm haberlerde de kendisi dönüyor, yani şu durumda izole olmak için daha incelikli bir tercihte bulunmak gerekir değil mi? Yok, Yalın gayet de tanındığı bir bölgede yaşayabileceğini düşünüyor. Bu noktada kafasının çok da çalışmadığını ama bu vurgunu yapacak kadar da çalıştığını fark edip bir dilemma yaşıyoruz…
Jandarmasından, hediyelik eşyacısına kadar bir kaşık suda boğulmaya hazır bir adam. Bu nefreti dizginlemek pek mümkün değil, hal böyle olunca çok enteresan bir tonda taraflar arasında bir çatışma yaratıyor senaryo. Bu noktada film yavaş yavaş inandırıcılığını yitirmeye başlıyor maalesef. Yapmak istediği vurucu finale kadar dopdolu bir gerilim inşa edebilecek malzemesi varken, film neredeyse hiçbir noktada bir gelişme gösteremiyor. Potansiyelinin yüksek olduğu bariz, fakat hem senaryo hem de uygulama kısmında büyük eksiklikler var. Ses tasarımıyla ön plana çıkan filmin başka parmakla gösterilebilecek çok da bir yönü yok maalesef.
Editör Notu: Yazının devamı spoiler içermektedir.
Karakterin son derece absürd bir şekilde katil içgüdüsünü benimseyip, takır takır herkesi elden geçirmeye başlaması sanki bir rüyanın parçası. Sonunda “Her şey bir rüyaymış aslında” klişesini dayatsa, şu anda olduğundan çok daha gerçekçi olurmuş… Karısının “Seni ihbar eden bendim” çıkışı filmin en büyük sürpizi olmalıymış gibi ama o sahne de son derece vasat geldi bana. Ne bir şok yaşadım ne de başka bir şey. Finalde de yavaş yavaş toplum eleştirisinin gelmeye başladığını sezdiğimde iş işten geçmişti. Parasıyla herkesi satın alan Yılan Bey pardon Yalın Bey kendi küçük krallığını kolaylıkla kurdu. Köpeğinin son sahnede koşarak yanına gelmesi ise çok da derinlikli olmayan bir “paranın köpeği olma” eleştirisiydi sanırım 🙁
Sinema dünyasına ve filmlere dair paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.
Kapak Fotoğrafı: Netflix
İlginizi çekebilir: Eralp Alper’den Aaahh Belinda
Filmle geçen gün tesadüfen Netflix'te seyrettiğim bir diziye devam etmek isterken karşılaştım ve bir anda seyrettim. Size çok katılıyorum. Elde çok malzeme var: iki yetenekli yaratıcı, iyi oyuncular ve her türlü gerilime açık bir konu. Ama sona kadar film resmen yalpalıyor ve inandırıcılıktan çok uzak bir şekilde ilerlemiyor. Bir de Hakan Günday gibi bir romancıdan, çok favorim değildir ama yeteneği ve ifade gücü açısından son dönemin en önemli romancılarından biri olduğu su götürmez bir gerçek, böyle bir senaryo çıkması şu gerçeği gösteriyor: roman ve senaryo yazmak iki ayrı alan.