Daft Punk: Random Access Memories'in 10. Yılı
Guy Manuel De Homem Christo ve Thomas Bangalter’den oluşan Fransız elektronik müzik ikilisi Daft Punk, 2013 yılında çıkardıkları Random Access Memories albümünün onuncu yıl özel baskısını geçtiğimiz ay yayınladı. Benim için tarihin en iyi albümlerinden biri olan ve genişletilmiş versiyonunda 35 dakikalık dokuz yeni şarkıya sahip olan albüm hakkında bir yazı yazmamak olmazdı.
2013 yılında albümden çıkan ilk single “Get Lucky” radyolarda sıkça çalınmaya başladığında hemen dikkatimi çekmişti. “Around The World”, “One More Time” gibi hit parçalara sahip olan ama benim çok yakınlık kurmadığım grubun alışılmış şarkılarından farklıydı bu parça. Tam hit olacak, geniş kitlelere hitap edecek bir havası vardı ama sadece popüler olsun diye yapılmış, bir yaz sağanağı gibi ortalığı vurup sonra unutulacak bir parça gibi de değildi. Altyapısı falan çok kaliteliydi. Bu parça, işe gidip gelirken bana günlerce arabada eşlik ederken bir yandan da Daft Punk’a mesafeli yaklaşan biri olmama rağmen çıkacak olan albümü merak etmemi sağlamıştı.
Parçalara geçmeden önce, albüme katkı veren isimlere bir göz atalım. The Strokes’un vokalisti Julian Casablancas, elektronik müziğin efsanelerinden İtalyan besteci Giorgio Moroder, Chic grubunun kurucularından Nile Rodgers, Panda Bear ve Pharrell Williams ilk göze çarpanlardan. Genelde gerçek enstrümanların kullanıldığı albümün elektronik kısmını da synthesizer, vocoder gibi aletler tamamlıyor. “Give Life Back To Music” tam bir açılış parçası. Sadece bir albümün değil, bir şov, gösteri, spor karşılaşması vs. adını ne koyarsanız koyun bir performans öncesi sanatçılar sahneye çıkarken tam çalınacak bir şarkı. Bu arada parçanın introsu da çok güzel. Nile Rodgers ve Paul Jackson Jr.’nin gitarları parçayı başka bir seviyeye getirmiş. Albümdeki funky parçalardan biri ayrıca. Bu albüm bol inişli çıkışlı bir dağ yolu gibi. Hareketli açılış parçasından sonra gelen “The Game Of Love”un aniden modunuzu değiştirebilecek bir yapıda olması bunu kanıtlıyor. Hafif hüzünlü ama aynı zamanda keyifli bir yapısı var. Synthesizer ve vocoderli vokaller sizi alıp götürüyor.
Sonraki parça “Giorgio By Moroder”. Giorgio Moroder’in kısa bir hayat hikayesini anlattığı konuşmayla başlayan, albümün en iyi parçalarından biri. Bu parçada ne ararsanız var. Cazdan, elekroniğe, hip hop’a çeşitli türlere gönderme var, harika bas yürüyüşü var, gitar solo var, Omar Hakim’in çaldığı etkileyici davul var. Albümün tamamı zaten çeşitli müzik türlerine saygı duruşu sergiliyor. Yetmişler disko, seksenler, funk, caz, rock, synth pop, elektronik, hip hop, vs gibi türlerden bir şeyler duyabiliyorsunuz.
“Within”, robot arkadaşların duygusallığın zirvesine çıkarak bayrağı diktikleri, albümün en hüzünlü parçası. Piyanoda Chilly Gonzales’in olduğu parçada robotik vokal olması parçanın hüznünü bozmuyor. Nasıl ki bence en güzel animasyon filmlerinden biri olan Wall-E’deki robot bizi duygulandırıyorsa, burda da aynı şeyi yaşıyorum.
“Instant Crush”, Julian Casablancas’ın vokaliyle hem hüzünlendiren hem dans ettiren albümün en sevdiğim parçalarından biri. Julian’ın sesi elektronik dokunuşlarla içinize işliyor. O kadar tatlı geliyor ki, sanki yediğiniz bir çikolatanın tadını kulağınızla alıyorsunuz. Sonraki parça “Lose Yourself To Dance” tam olarak “Oturmaya mı geldik?” sorusunun bir şarkıyla sorulmuş hali. Bu sefer Pharrell Williams vokalde harikalar yaratıyor. Öyle bir potansiyeli var ki, hastanede yatarken duysanız sizi kalkıp dans ettirebilir.
Paul Williams’ın vokal katkısı verdiği “Touch” çeşitli türleri içinde barındıran parçalardan biri. Önce efektler ve intro, sonra vokalin girmesiyle bir müzikal parça, ardından bir big band şarkısı sonra da bir space rock, new age parçası oluyor. Bir ara Jean Michel Jarre Oxygene albümü mü dinliyorum acaba diyorsunuz ve şarkının muhteşem son bölümü geliyor. İşte bu muhteşem son bölüm, 10. yıl albümüne “Touch Epilogue” adıyla ayrı bir parça olarak konulmuş. Ardından yazının başında bahsettiğim en funky parçalardan biri olan ve vokalde yine Pharrell Williams’ın olduğu “Get Lucky” geliyor. Dokuzuncu parça olan “Beyond” orkestral bir intro ile başlayan, Omar Hakim’in davullarının akılda kaldığı ve son bölümündeki melodiyle sizi iyice kendinizden geçiren bir başka harika parça.
Albümde kötü parça kesinlikle yok, ama “Motherboard” ve “Fragments Of Time” bence bu albümün “Az güzel” parçaları. Panda Bear’ın vokal katkısı verdiği “Doin’ It Right” albümün değişik, pek bir sınıfa sokamadığım ama sonuç olarak gayet güzel olan bir parçası. 2013 tarihli albümün kapanışını ise “Contact” yapıyor. The Sherbs grubunun “We Ride Tonight” parçasının sample olarak kullanıldığı şarkının başında Apollo 17 görevindeki astronot Eugene Cernan’ın konuşması var. Parça dalga dalga gelen bir göktaşı gibi. İlk başta küçük meteorlar size çarparken sonlarda asıl dev göktaşı resmen kafanıza iniyor ve adrenalin patlaması yaşıyorsunuz. Omar Hakim’in davulu yine ön planda.
Onuncu yıl baskısında olan yeni parçalara geldiğimizde, ilk olarak albümün Japonya baskısında yer alan “Horizon” parçası “Horizon Ouverture” isimli bir intro ile beraber bu albümde yer alıyor. “Within” albümün en duygusal parçası demiştim, bu da onun rakibi. Electric Light Orchestra, hatta Camel şarkılarına benzeyerek progresif rock’a göz kırpan harika bir şarkı. Sonraki parça “GLBTM (Outtake Version)”, “Give Life Back To Music”in enstrümantal, farklı bir versiyonu. Bence orjinalinden daha güzel. Progresif disco ismini verebileceğim yeni bir tür yaratmışlar sanki.
Bir başka yeni parça, vokalde yine Julian Casablancas’ın olduğu “Infinity Repeating (2013 Demo)”. Bu da yeni şarkılardan bence “az güzel” olanı. “GL (Early Take)”, “Get Lucky”nin otuz iki saniyelik bir kesiti. Geldik yeni şarkılardan “Prime”a. Bir Ferrari’ye sahip olduğunuzu ama garajınızdaki diğer arabalar Pagani, Bugatti, Koenigsegg gibi markalar olduğu için onu kullanmaya çok tenezzül etmediğinizi düşünün. İşte 2013 yılında albüme koymadıkları “Prime” böyle bir parça. “LYTD (Vocoder Test)” ve “The Writing Of Fragments Of Time” isimli kamera arkası niteliğinde iki parça sonrası albüm daha önce bahsettiğim “Touch (2021 Epilogue)” ile kapanıyor. Tek bir cümle ile genel bir değerlendirme yaparsam, bence bu albüm, Daft Punk’ın elinden çıkmış farklı müzik türlerinin bir best of’u!
Kapak Fotoğrafı: We Rave You
İlginizi çekebilir:
İlk yorumu siz yazın!