Black Mirror: Alışageldik Kodlarının Dışına Taşan Bir Sezon
Bu başlığı atarken kabına sığmayan devrimci bir sezon havası estirmek istemedim, zira iki bölüm haricinde pek üzerine konuşulacak bir sezon olduğunu düşünmüyorum. Fakat enteresan olan şey, bu bilişim temelli distopik senaryolardan arınmış bazı bölümlerle karşımıza çıkıyor olması. Alıştığımız tarzın dışında, geçtiğimiz sezonlarla tek ortak noktası “karanlık” olması diyebileceğimiz bazı bölümler, ya bu sezona özel bir durum ya da dizi kabuk değiştirip şu an tam olarak adını koyamadığımız bir şeye evrilmeye çalışacak. Bunu da zaman gösterecek. Netflix Türkiye’den yeni sezona erişebilirsiniz.
Benim bu sezonda ilgimi çeken hikayeler ikinci ve üçüncü bölümlerdeydi. İkinci bölümün konusu şöyle. İzole bir İskoç kasabasında yaşanmış trajik bir olayın derinliklerine inmek isteyen genç bir çift, oğlanın kasabadaki aile evine gidiyor. Babasını küçük yaşta kaybetmiş olan bu oğlan çocuğu, yabancılara karşı çok da sempatik olmayan annesiyle, eve beraber geldiği Amerikalı siyahi sevgilisini tanıştırıyor. Film okulunda okuyan ve ödev olarak çekecekleri film için bu kasabaya gelen ikili, ilk başta karar vermiş oldukları dandik konu yerine, kasabanın turistik büyüsünü yitirmesine sebep olan trajik bir hikayeye odaklanmaya karar veriyor. “True Crime” temasının bu kadar popüler olduğu bir dünyada onları anlamak mümkün. Ama bu klişe gibi görünen karanlık hikayenin yaptığı ters köşe, bölümün verdiği keyfi oldukça arttırıyor. Bu anı deneyimlemek için son sekanslara kadar sabretmek gerekiyor olsa da, giriş ve gelişme süreçlerinin de vasatın üstünde işlendiğini söyleyebiliriz.
Üçüncü bölümde ise tam anlamıyla saf bir Black Mirror hikayesi var. 50-60 yıl öncesinin alternatif bir gerçekliğine yaşanıyor olay. 2 tane astronot, uzayda bir göreve gidiyorlar. Fakat bu gerçeklikte teknoloji öyle bir seviyedeki, kendilerinin birebir aynısı olan robot replikalarını dünyada ailelerinin yanında bırakıyorlar. Ha sanmayın ki bu robot replikalar yapay zeka ile takılıyor. Aksine, uzayda mesaisi biten gerçek karakterlerimiz uyku moduna geçecekleri zaman özel bir cihaza giriyorlar ve zihnen transfer işlemlerini gerçekleştirip, dünyada bulundan robot replika vücutlarının içinde uyanıyorlar. Bu durum ilk başta yaratıcı ve iyi bir fikirmiş gibi gözükse de, yaşanan sürpriz bir trajediden sonra olaylar biraz sarpa sarıyor. Tahmin edilmesi kolay bir final yapacakmış gibi görünen bölüm, enteresan salvolar atmaya başlıyor… Distopya atmosferini en başarılı yansıtan bölüm olmasından ötürü, tek bölüm izleyecek olanlara tavsiyem direkt bu hikayeye atlamaları olur. Özellikle oyunculuklar anlamında en önce çıkan bölümün bu olduğunu, gece geç saatte izleyince çeşitli triplere sokabileceğini ileteyim, bilginiz olsun…
Sinema dünyasına ve filmlere dair paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.
Kapak Fotoğrafı: Netflix
İlginizi çekebilir: Sine Magger’dan Bilim Kurgu Filmleri
İlk yorumu siz yazın!