Barbie: Toz Pembe Bir Dünyada Patriyarkaya Dair
Bu senenin en merakla beklenen iki filminden biri olan Barbie, kendi açımdan beklentileri karşılayan, güldürme ve eğlendirme gayesini eleştirel üslubunun önüne koymuş, çağı yakalayan bir film olmuş. Margot Robbie ve Ryan Gosling’in kusursuza yakın performansları ile bu performansların arka plandaki mimarı Greta Gerwig, “Bu üçlü çok güçlü” dedirtecek bir ekip kurmuş. Biz çekerken sette çok eğlendik temalı bir senaryo ve prodüksiyon mevcut. Tüm diyaloglar kıvamında, sakız gibi uzamıyor. Alt metnini kurcalarken tünelin ucunun nereye çıktığını bilemeyecek olan sinema yazarlarına kolaylıklar diliyor, biraz neşelenmek için sinemaya giden herkese iyi seyirler diliyorum, vizyondayken kaçırmayın.
Film, Barbie evreninde başlıyor. Kimsenin yüzünde gülücük eksik değil, herkes herkesle arkadaş, mutlu olmak bir seçenek değil şart. Eğer ki biri gelir varoluşsal düşüncelere kapılırsa, ortamın havası feci şekilde kaçabilir… Çıkış noktamız da tahmin edeceğiniz üzere burası. Barbie bu paralel evrendeki ütopyasının içinde bir çiçek, bu evrenin böceği de Ken. Tam olarak ne vasıfla orada bulunduğuna dair herhangi bir fikri olmayan bu karakterin filmi sırtlayıp götürdüğü anlar çok fazla. Ryan Gosling’e en iyi erkek oyuncu Oscar ödülünü ucundan tutturmuşlar diyebiliriz. Barbie’nin kendini ve dünyayı keşfetme macerasına eşlik eden Ken, filmden alınan keyfin dozunu büyük ölçüde arttırıyor.
Filmin bütçesi ile doğru orantılı epik ve şatafatlı bir prodüksiyona tanıklık ediyoruz. Her şeyin son derece plastik ve göz alıcı olduğu bu dünyada yaşam nasıl olurdu sorusunun cevabını merak etmiyorsunuz belki ama bir havasını solumak içinizden geçiyor yine de… Evcilik oynamanın yazılı olmayan yasalarına son derece saygı duyan Greta Gerwig, filme itinayla yerleştirdiği detaylar ile yetişkin seyircilerin çocukluklarına şöyle bir dönüp bakması için kapı aralıyor. Film, eğlencesine ara verip kendini fazla ciddiye almaya başladığı anlarda biraz ritmini kaybediyor, fakat her seferinde toparlayıp yoluna devam etmesini de başarıyor.
Editör Notu: Yazını devamı spoiler içermektedir.
Ken’in gerçek dünyada erkekliğe ve atlara dair aydınlanma yaşayıp şen şakrak şekilde, Barbie’nin de aksine kucağında nurtopu gibi depresyonla sürünerek kendi evrenlerine dönmesi müthişti. Anne&kız karakterlerini buradaki düğümü çözmek için kullanmışlar ama bana iki karakter de diğerlerinin yanında biraz vasat yazılmış gibi geldi. Ken cemiyetinin kendi içerisinde patriyarkal düzen oluşturması ve bir üfürükle dağılmasındaki tüm detaylar harikuladeydi. Benim filme dair beklentilerim çoğunlukla bu yöndeydi, büyük bir sürprizle karşılaşmadım ve baya kahkaha attım. Umarım izleyenleriniz keyif almıştır.
Sinema dünyasına ve filmlere dair paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.
Kapak Fotoğrafı: IMDb
İlginizi çekebilir: Sine Magger’dan Oppenheimer
İlk yorumu siz yazın!