Emine Özkarslıoğlu ile: Khakhane (HAHANE) Sergisi Üzerine
Yapay zeka her geçen gün yaşamımızda daha çok yer edinirken özellikle sanat çevresinde eserleri yapay zekanın üretmesine dair tartışmalar da sıkça konuşuluyor. İşin bu boyutunu bir kenara koyduğumuzda yapay zekanın önemli bir aktör olduğu sanat eserleri, pek çok kişinin de dikkatini çekiyor. Bu noktada Türkiyede’ki ilk solo yapay zeka (AI) fotoğraf sergisi olan Khakhane (HAHANE), bir süre önce Duende Art Gallery’de sanatseverlerle buluştu. Stefan Ragimov’un eserlerinin de yer aldığı ve 25 Ağustos’a dek ziyaret edilebilecek sergiye dair küratör Emine Özkarslıoğlu ile bir röportaj gerçekleştirerek ziyaretçileri nelerin beklediğini, sanatı ve elbette yapay zekayı konuştum. Keyifli ve ilham veren okumalar dilerim.
Röportajımıza geçmeden önce dilerseniz serginin küratörü olarak sizi tanıyalım.
1987 Ankara doğumluyum. 19 Mayıs Üniversitesi Mimari Dekoratif Sanatlar bölümünden mezun oldum. İş dünyası ve kültür-sanat hayatıma üniversite birinci sınıfta aldığım TV teklifiyle girdim diyebilirim. Kent Kültürü programının yapımcılığı ve sunuculuğunu uzun süre yaptım. Art-1 Sanat Dergisi editörlüğü ve birçok sanat projelerinin sanat ekipleriyle çalıştım. Eş zamanlı yurt içi ve yurt dışında aldığım sanat eğitimleri, Ankara’da kurduğum Görsel Sanat Merkezi derken üniversite hayatımı bitirdim. Altı yıl boyunca Uluslararası Knidos Kültür Sanat Akademisi’nin yöneticiliğini yaparken bu yıllar arasında sanatsal projelerin sanat yönetmenliğini ve küratörlüğünü üstlendim. Yüzde 70’i sosyal sorumluluk projeleri olan yılda 45’e yakın kültür sanat etkinliği gerçekleştirdim. İstanbul/Kalamış’ta altı yıldır yürüttüğüm ve içinde butik kafesi olan Gallery Duende isimli bir sanat galerim var. Ulusal ve uluslararası sanatçılarla çalışmalarıma ve sanat atölyelerimize buradan devam ediyoruz.
Khakhane (HAHANE), Türkiye’nin ilk solo yapay zeka sergisi ünvanına sahip. Serginin hikayesi nasıl başladı? Ne kadarlık bir sürenin ürünü olarak ortaya çıktı?
Aslında ilham kaynağım ve hayatımın önemli dönüm noktası olan Türkiye Plastik Sanatları’na bütün hayatını adamış yakın zamanda aramızdan ayrılan değerli, sevgili Nevzat Metin’den öğrendiklerime borçluyum. Ülkemizde sanat adına bir ilki yapabilme cesaretini bana aşıladığı için sonsuz minnetlerimi sunuyorum. Ne zamandır gündemimde olan yapay zeka ve dünyada olup bitenleri heyecanla takip ettiğim, sanatta etkisini sorguladığım süreçte Stefan Ragimov ile haziran ayında ressam Vural Yıldırım’ın sergisini izlemeye gelmesiyle tanıştık. Sabahlara kadar uykusuz kaldığımız bir buçuk aylık bir çalışmanın projesi oldu.
Yapay zeka şu an dünyada hayatın pek çok noktasında oldukça popüler fakat ülkemizde de bilinirliği/görünürlüğü her geçen gün giderek artıyor. Ülkemizde ilk olma özelliğine sahip bu sergiye dair küratör olarak zorlandığınız noktalar oldu mu? Serginin “ilk” vurgusu üzerinizde bir baskı yarattı mı?
Elbette, her zaman bir ilki yapmanın heyecanı kadar kaygısı da olur. Çünkü karşınızda bir örnek yok ve yeni bir alan. Henüz tam olarak kimsenin hakim olmadığı, yeni yeni sindirmeye çalıştığı fakat sindirmeye izin vermeyecek kadar da hızlıca gelişen bir teknoloji AI. Küratör olarak odağımı korudum. Biz sadece sanat ve yapay zeka ilişkisi üzerine araştırmalarımızı yaptık. Stefan Ragimov dışında da başka bir sanatçıyla bu kadar kısa sürede bu başarıyı yakalayacağımı düşünmüyorum. Küratör ve sanatçı arasındaki dil en önemlisidir, biz bunu başardık. Yapay zeka bize hizmet etti. Projenin tüm ayaklarının ayrıntısına kadar düşündük, çok emek verdik, bilginin gücüne inandık ve bütün bunların sonucunda ilk olması üzerimde baskı yaratmaktan çıkıp bir keyfe dönüştü.
Serginin bir yanında küratör olarak siz diğer yanında ise fotoğrafçı ve görsel sanatçı Stefan Ragimov bulunuyor. Süreç içinde nasıl bir çalışma gerçekleştirdiniz? Sergide yapay zekanın da varlığı iş birliğinize nasıl farklılıklar kattı?
Doğru zaman, doğru mekan ve doğru insanlar. Kolay kolay yakalanamayan bu üçlüyü biz kısa zamanda yakaladık. İkimiz de yapay zeka üzerine çalışırken bir araya gelmemiz yeti ve olanaklarımızı birleştirdiğimizde ortaya güzel bir proje çıkacağını dördüncü görüşmemizde anladık. Birçok ressamla, heykeltıraşla, seramik sanatçısıyla çalıştım. Hepsinden farklıydı çalışma modelimiz, mesela bir atölye yoktu. İran ve Avrupa tarihini işledik. AI’nin bize verdiği sonsuz bilgi havuzunda gecelerini geçirdi Stefan. Küratör olarak beni bu projeye bağlayan meselenin sadece yapay zeka olmamasıydı. Stefan Ragimov’un geçmiş projeleri ve çalışmaları beni çok etkiledi. Alt metinler, tarihe olan merakı, fotoğrafçılık sanatına kattığı boyut çok kıymetli. Doğru soru cevaptan önemliydi, biz de doğru soruyu sorduk. Yapay zeka bizim derdimizi anlatmamıza yardımcı olacak mı? Ve bugün o sorunun cevabını alıyoruz. Evet oldu.
Serginin belli bir teması mevcut mu? Yapay zekanın da önemli bir aktörü olduğu bu sergide ziyaretçileri neler bekliyor?
Sergimizin teması isminden de anlaşılacağı üzere Khakhane (HAHANE) bir yapay zeka ismi. Biz derdimizi anlattık, AI bize 2500 isim verdi. Biz derdimizi daha derinden anlattık, AI bize 100 isim verdi. Sonuç olarak HAHANE tam da temamıza uydu. 19. yy. Avrupası ve İran dönemini anlattık. Dönemin saraylılık sistemini, insanlık tarihi boyunca süregelen saraylılık anlayışını anlattık. Ziyaretçileri tarihteki gerçek bir olaydan yola çıkarak yapay zekadan faydalanarak çıkan fotoğraflarda art nouvea mimarisi, dönemin kıyafetleri ve yapay zeka ile ortaya çıkan fotoğraflardaki karakterlerin yaşanmış hikayeleri bekliyor.
Serginin küratöryel kurgusunu nasıl oluşturdunuz? Hangi noktalara dikkat ettiniz?
Dönem sergisi olduğu için son derece titiz bir çalışma planı oluşturdum. Stefan fotoğrafları oluşturdukça eş zamanlı sergilenecek fotoğraf sayısı, fotoğrafların sergilenme kurgusu, fotoğraf baskısı, çerçeveler vs. Kısa sürede çok çalışarak ve yorularak içimize sinen bir projeye imza attık. VIP bir açılış yaptık. Galerinin iki katlı olmasının avantajıyla üst kat İran dönemi alt kat Avrupa dönemi. İran döneminde profesyonel dansçı Efe Baydar, İran müziği ile muazzam bir performans gerçekleştirdi. Keza alt katta yine dans ve müzik vardı.
Sergide yapay zeka destekli fotoğrafların yanı sıra Stefan Ragimov’un orijinal fotoğrafları da bulunuyor. Bir yanda gerçek olarak görüp tanıdığınız bir sanatçı diğer yanda ise teknolojinin şimdilik geldiği en güncel noktalardan biri olan yapay zeka. Bu duruma dair duygu ve düşünceleriniz neler?
Orijinal fotoğrafları koydum. İstedim ki izleyici AI ve orijinal fotoğraflar arasındaki farkı görebilsin. Fakat çoğu izleyicimiz yapay zeka ve gerçek fotoğrafları birbirinden ayıramadı. Ne olursa olsun yaşadığınız çağı takip etmek durumundasınız, okumalar yapmalı, dünyada ne olup bitiyor sorgulamalısınız. İnsani değerlerimizi koruduğumuz sürece teknolojiyi buna hizmet etmek için kullandığımız takdirde insanlık adına çok büyük ve güzel gelişmeler olabilir. Sanat adınaysa diyebilirim ki bugünün çıkardığı yapay zeka fotoğrafları doğal olanı daha değerli kılacaktır.
Şu an için yapay zeka ve sanatın belirli noktalarda aynı tabanda buluşmasını nasıl yorumlarsınız? Bundan 8-10 yıl sonra nereye evrilebilir?
Kendi projemizden yola çıkarak yapay zeka bizi güçlendirdi. Bugün 19. yüzyıla ait fotoğraflar çekmek istesek, böylesi bir prodüksiyona, kostümlere her şeyi bir yana bırakın bu kadar modele ulaşmamız çok zordu. Dolayısıyla yapay zekaya en güzel yerinden dokunduk. Sanatçıların yaşadığı kaygıları anlıyorum, onlarca mail aldım sergi sonrası ve tartışmalar başladı. Bence sakin olmamız gerek. Yapay zeka sanat anlamında sanatçının önüne o istemediği sürece geçemez. Buradan da Vincent van Gogh’a sevgilerimi gönderiyorum. Mümkün mü unutulsun Yıldızlı Gece’si, Günebakan’ları vs. Velhasıl yapay zeka isterse sanatçıya hizmet edecek hale dönüşebilir.
Yapay zekanın sanat alanındaki varlığı birçok tartışmayı da beraberinde getiriyor. Bunlardan en baskın olanlarından biri, benim de yakın çevremde tartışmasına tanıklık ettiğim “Yapay zeka sanatı öldürür, ruhunu yok eder” düşüncesi. İnsan zihninin ortaya koyduğu sanat eserlerinin yapay zekaya yenilmesi mümkün mü?
Bence mümkün değil. İnsan deyince bir kez daha düşünmek gerek. Yukarıdaki soruda bir parça bunu cevapladım. Kısaca cevaplayım: İnsanın olmadığı yerde sanat olmaz.
Sanat, yaşama ve umutsuzluğa bir alan açar mı?
Sanat yaşama ve umuda bir yol açar. Bu sonunun cevabı sayfalar dolusu olur. Kendimden yola çıkarak söyleyebilirim ki şayet sanat olmasaydı; müzik, resim, heykel, edebiyat, sinema vs. yaşam anlamını yitirirdi. Nasıl baş edebilirdik onca acıyla, hüzünle, haksızılık, adaletsizlik, kötülük ve ölümle. Bu yüzden gelecek nesile bırakılacak iki şey var: biri sanat diğeri bilim.
Son olarak Khakhane (HAHANE) sergisini ziyaret etmek isteyen sanatseverlere bir mesajınız var mı?
Bence görün derim. Özellikle üniversitelerin güzel sanatlar bölümünde okuyan arkadaşlarımızı bekliyoruz. Teşekkürler…
Kapak Fotoğrafı: Tamer Pehlivan
İlginizi çekebilir: Halil Şimşek’ten Mert Aydın ve Yiğit Aydın ile RED ART İstanbul Üzerine
İlk yorumu siz yazın!