Schweppes Sunar: Born Social. ile İstanbul Sokaklarına Dahil Ol
Hadi üstünüze bir şeyler alın, çıkıyoruz! Bugün, İstanbul’un hiç uyumayan sokaklarına biz de dahil oluyoruz. Çünkü biliyoruz ki bu aralar siz de şöyle cümleler kurar oldunuz: “İstanbul’da yaşıyoruz ama İstanbul’u yaşayamıyoruz.” İşlerin bitmesini ve eğlenmek için tüm şartların mükemmel olmasını beklersek daha çok bekleriz. Size bir sır verelim, hayat sokakta ve o üşenmeler kapıdan adımımızı attığımız anda yerini “iyi ki çıkmışım”lara bırakacak. Söz! Yıllardır sosyal her anımızın şahidi, Schweppes’in “Bahane bulmaktansa dahil ol.” çağrısından aldığımız ilhamla İstanbul en sevdiğimiz semtlerini 5 farklı grupta topladık. Bu grupları seçerken özellikle iki şeye çok dikkat ettik: Sokaklarında yaşam akıyor mu? Tek başımıza plansızca çıktığımızda bile sevdiklerimizle karşılaşıp sohbet edebilir miyiz? Hadi, çıkıyoruz!
Rota: Bebek, Arnavutköy, Kuruçeşme Üçlemesi
Sahil hattına gitmek, şehirde yaz mevsimini “hack”lemek gibidir. Hiç uçağa binmeden, valiz yapmadan tatile çıkmış gibi hissettirir her zaman. Eskiden beri İstanbul’un sayfiyesi sayılan Avrupa Yakası’nın bu üçlüsüne girdiğimiz anda bir yaz akşamı, yemek sonrası aile evinden çıkıp yazlıktan arkadaşlarla sahile indiğimiz keyifli zamanları bize hatırlatıyor.
Önce Bebek’te elimizde dondurmalarla tatlı bir yürüyüş yapıyoruz, birbiri ardına açılan yeni mekânları keşfediyor, müdavimi olduğumuz o mekânda durup favori kokteylimizi içiyoruz. Senelerdir her hafta sonu uğradığımız mekânlarda gecenin ritmini tutuyoruz!
Bebek’ten Arnavutköy’e ulaştığımız anda yüzler daha da tanıdıklaşmaya başlıyor. Üniversiteden, işten arkadaşlardan birileri kesin oradadır. Bize göre cuma iş çıkışı için en doğru adres burası. Pizzacının önünde biraz muhabbet eder, bayıldığımız kokteyl barlarında sohbete devam eder ve müziği takip ederken bir terasta buluruz kendimizi. Arnavutköy’de selamlaştıklarımızdan birkaç arkadaşı yanımıza alıp doğru Kuruçeşme’ye!
Birkaç sene önce sadece klasik mekânlarıyla bilinen Kuruçeşme’ye yakın zamanda gitmediyseniz şimdi tam zamanı! Artık sokaklarına taşan insanları, yeni lezzetleri ve cıvıl cıvıl arka sokakları ile Kuruçeşme, başka bir ruhla keşfedilmeyi bekliyor. Kuruçeşme’den her daim müzik sesi yükseliyor, insanın tekrar tekrar gidesi geliyor.
Rota: Yeldeğirmeni, Moda, Bahariye
Hep genç kalmanın iksiri bu üç noktada dağıtılıyor olmalı. Doğuştan sosyal biri için Kadıköy’de olmak, evde olmaktan farksızdır. Aynı rahatlık, aynı sohbet, aynı aidiyetlik hissi. Tek fark evden çok daha ferah ve tesadüflere açık bir yerde olduğumuzdan emin olmamız.
Son yıllarda en popüler versiyonuna ulaşan Yeldeğirmeni’nden başlıyoruz. Kalkedon’un tarihi havasını hâlâ koruyan Yeldeğirmeni’nde, sanat merkezlerinin önünde en sevdiğiniz sanatçılarla karşılaşabilir hatta şanslıysanız atölyelerine göz atma şansı bile yakalayabilirsiniz. Her daim kalabalık Karakolhane Caddesi’nde yürürken hayatın gerçekten de sokaklarda olduğunu hissederiz… Eşi olmayan parçaları vintage dükkanlarında bulur, kendi şehrimizde vizesiz turist kılığına gireriz.
Moda ise “mahalle” demek. Nerede oturursanız oturun, Moda’ya giren Modalı gibi olur. İlk 15 dakika bitmeden “Aslında Moda’ya taşınmak lazım” hayalini kurmayan yoktur. Vizyoner kokteyl barları, gastro durakları, vegan mutfakları ve “ayaküstü” mekânlarıyla Moda, iyi ki var!
“Ayaküstü” anlayışının kurucu semti ise bizce her zaman Bahariye’dir. Sokak lezzetlerini keşfetmek, hızlıca bir şeyler atıştırmak veya yudumlamak hatta kaldırımda takılırken tanıdıklarla karşılaşmak Bahariye’ye aittir. Tramvay sesi duyduğunuzda, lise yıllarımızdan beri fazlaca mesai yaptığımız eski Rexx Sineması’nın önüne ışınlanırız birden. Süreyya Operası’na bir selam verip son vapura doğru tatlı tatlı yürürüz.
Rota: Teşvikiye, Maçka, Harbiye
“Altunizade’den sonra köprünün hemen aşağısı….” Hemen gözünüzde o eski Teşvikiye apartmanı canlandı mı? Dünyada yükselen ne varsa önce Teşvikiye’ye gelir, gelmemişse zaten yükselmiyordur. Fırın Sokak’taki tüm mekânlar aslında tek mekân gibi sokakta birleşmiş olur akşamları. Eski Küçük Beyoğlu gibi. Hemen elimize bir kokteyl alıp mahalle muhabbetine dahil oluruz. Oradan yukarı doğru azıcık yürüyüp son beş senede Teşvikiye’nin göz bebeğine dönüşen Avukat Süreyya Ağaoğlu Sokak’a geçeriz. Saat kaç olursa olsun kahvecisi de açıktır, barı da. Uyku tutmadığında veya bir öğle molasında bizim gibi birilerinin orada olduğunu biliriz.
Sonra canımız biraz Avrupa havası çeker. Maçka-Harbiye tarafına doğru vitrinlere baka baka yürürüz. Arnavut kaldırım kenarlarında birbiri ardına konuşlanmış mağazaların, kafelerin ve brasserielerin arasında Milanovari bir neşeyle dolarız. Akşamı bir sarı dolmuşa atlayıp Beyoğlu’nda devam ettirelim mi?
Rota: Asmalı Mescit, Galatasaray, Cihangir
Ne diyebiliriz ki, bu üçlünün olmadığı bir İstanbul’u hayal bile edemiyoruz. Belki de “Hayat sokakta” mottosunun en çok yakıştığı bölgeye geldik. Sadece “volta” bile yaşar hissetmeye yeter Pera’da. Asmalı’da o gün hangi modumuzdaysak, o seslerinin peşinden gideriz. Kitapçıları, gece hayatı, General Yazgan Sokak’a bakan kafeleri, tarihi otelleri ve güneşi Haliç üzerinden batıran terasları bonustur.
Bir pasajın arasından İstiklal kalabalığına karışıp Galatasaray’a geçeriz. Bu aralar Galatasaray’ın kalbi Yeni Çarşı Caddesi üzerine yeni açılan kafeler ve barlarda atıyor. Yıllar önce sessizce yokuş aşağı Karaköy’e indiğimiz yokuş, şimdilerde çok renkli ve hayat dolu.
Bol ahenk Sokak’tan Cihangir’e! Cihangir Caddesi her zamanki formunda. Şairlerin buluşmalarına ev sahipliği yapmış İstanbul’un ilk Avrupai kafesi de burada, buzuki sesiyle coşan meyhanesi de. Firuzağa’da bir kahve molası da unutulmasın.
Rota: Suadiye, Caddebostan
Beyoğlu’nda geçen bir akşamın sabahı elbette Suadiye’de olur. Geniş kaldırımları, kışın ortasında bile yaydığı yazlık havası ile Suadiye’nin mutlu etmeme şansı yok. Üstelik siz de fark ettiniz mi? Son yıllarda yeni ne varsa Bağdat Caddesi civarında. Dikey tarım yapan kafeler mi dersiniz, Soho havası veren kokteyl barlar mı? Çocukluktan beri geldiğimiz burgerci de hâlâ aynı yerinde, daha ne isteriz!
Hmm deniz havası isteriz. Neyse ki Caddebostan’a sadece beş dakika uzaktayız, hadi gidelim. Çantamıza attığımız bir piknik örtüsü, kiraladığımız bisiklet, sahilde gün batımı ve dostlarla çimenlere yayılmak. Daha yazarken canımız çekti böyle bir günü!
Okurken buralara kadar geldiyseniz kapının önündeki ayakkabılarla bakışıyor olmalısınız. Schweppes gibi doğuştan sosyal olanlar, hayat sokakta ve bizi çağırıyor, bahane kabul etmiyoruz. Çıkıyor muyuz? Hadi!
Kapak Fotoğrafı: Burak The Weekender – unsplash.com
İlk yorumu siz yazın!