Marmara Adası: Hem Huzurlu, Hem Rüzgarlı
Bu seferki gezi yazım aslında Marmara Adası’nı bisikletle gezmek üzerine olacaktı ama son dakikada arkadaşımın fikir değişikliği sonras bisiklet kısmı iptal oldu. Bunun üzerine ben de bisikleti ileri tarihe erteleyip, bisikletsiz, iki günlük bir Marmara Adası gezisi yaptım.
Fırsat bulduğumda yurt içi, yurt dışı en ücra köşelere kaçmama rağmen bunca zaman, aslında gayet yakın sayılan Marmara Adası ve Avşa’ya hiç gitmemiştim. Bunun nedeni buraları kafamda deniz tatili olarak konumlandırıp, Marmara Denizi’ni ise denize girmek açısından sevmememdi. Gerçekten de çocukluğumda birkaç kez beni ailemin denize sokması hariç, Marmara’da hiç denize girmemiştim. Hem çok temiz gelmemesi, hem de denizin yapısı beni hep uzak tuttu. Babamların anlattıklarından ve de eski Türk filmlerinden gördüğüm aslında 60’lı – 70’li yıllarda İstanbul’un sahilleri bile muhteşemmiş ama günümüzdeki hali malum. Hele bir ara Caddebostan Sahili, beyaz slip don modasının başkenti haline gelmişti.
Marmara Adası ulaşım açısından hem kolay hem de zor. İstanbul’dan Bostancı ve Yenikapı olmak üzere her iki yakanın merkez noktalarından deniz otobüsü var. Bu yüzden kağıt üzerinde kolay görünse de kış tarifesine geçildiğinde iş tersine dönüyor ve İstanbul’dan ulaşım olanağı haftada tek sefere düşüyor. Bir diğer sorun araç götürmek. İdo, Yenikapı’dan temmuz ayında sefer başlatmış ama sonra iptal etmiş. Bu durumda araç götürmek için Tekirdağ’a ya da Erdek’e gidip oradan feribota binmek gerekiyor. Fırtına yüzünden seferlerin iptal olup adada mahsur kalmak da bir diğer zorluk. Biz gittiğimizde de camları kıracak kadar şiddetli bir rüzgar vardı. Ertesi gün Tekirdağ’a gidecek bir aile sefer iptali olmasa da sallantıdan korkup gitmekten vazgeçti.
Marmara Adası, Gökçeada’dan sonra Türkiye’nin en büyük ikinci adası. Adada bulunan mermer yataklarının nemi emmesi sonucu çok nemli bir ada değil. İçinde Çınarlı, Gündoğdu, Asmalı, Topağaç isminde dört köy ve Saraylar isminde bir belde bulunuyor. Biz Çınarlı’da kaldık. Çınarlı, merkeze yakın, sevimli bir köy. Asırlık çınar ağaçlarına sahip bir meydanı var. Dar sokaklarında yan yana pansiyonlar bulunuyor. Plaja paralel küçük çay bahçesi ve kafeler var ama yeme içme seçeneği bayağı sınırlı. Tekirdağ ve Erdek’ten gelen feribotların uğradığı bir de iskelesi var. Feribotlar yanaşırken ve kalkarken Barış Manço’nun “Müsaadenizle Çocuklar (El Salla)” şarkısını çalıyor ve adadakiler ile feribottakiler birbirine el sallıyor. Deniz kum ama ileride sazlıklar başlıyor. Şezlonglar ücretli. Köyün içinde zincir marketlerden bazıları da mevcut. Merkezle arasında minibüsler çalışıyor. Seferler akşamüstüne kadar yarım saatte bir, daha sonra saatte bir yapılıyor.
Merkez ile Çınarlı arasında Manastır Koyu var. Bu gezimde adanın her yerini gezmedim ama gördüğüm yerler içinde en güzel deniz buradaydı. Adanın yerlileri de en güzel denizin Manastır koyu ve Saraylar beldesinin plajları olduğunu söylüyor. Çınarlı – Marmara Adası minibüsleriyle buraya ulaşabilirsiniz. Ana yol üzerinde Manastır sapağında inip dik bir yokuştan iniyorsunuz. Koyda birkaç işletme bulunuyor. Şezlonglar yeme içme karşılığında ücretsiz. Raif’in Yeri ve Hakkı Dayı’nın Yeri’ni denedik. Denizin içi kum ve ileride yine sazlık bir bölge var, eğer o da olmasaydı Ege – Akdeniz’e yakın bir deniz derdim. Ama bu koy, Marmara Denizi’ne olan önyargımı biraz kırdı.
Gündoğdu, bu gezide gördüğümüz bir diğer köy. Çınarlı’dan daha küçük ve seçenekler daha az. Deniz kenarında ücretsiz şezlonglar var. Denizi benlik değil. Tamamen yosun ve sazlıklarıyla tam kafamda oluşturduğum Marmara. Onun dışında yine sevimli bir köy görmek için ziyaret edilebilir. Merkezden minibüsler var ama sefer saatleri az.
Adanın merkezinde çeşitli restoranlar var. Pide lahmacun gibi hamur işleri için Marmara Pide Salon’u güzel. Ama asıl olay bence midye tava. İstanbul’da güzel midye tava yemek için tek seçenek bence Rumeli Kavağı. Marmara Adası’nda ise lezzetli midye tava yapan çeşitli yerler var. Kızarmış patates ile birlikte bence soğuk biranın yanına en çok yakışan yiyeceklerden biri midye tava. Can Pastanesi’nin acıbadem kurabiyesi ise çok başarılı, ayrıca burada geceleri sıcak açma çıkıyor.
Özet olarak Marmara Adası gece hayatı, hareketlilik arayanlara göre bir yer değil. Tam tersi kafa dinlemek, sakinlik için çok uygun bir yer. Ziyaretçi profili genel olarak aileler. Çok daha hareketli olduğunu bildiğim, komşusu Avşa Adası’na gittiğimde ikisini karşılaştıran bir yazı da yazarım. Son olarak dönüşte uzun deniz otobüsü yolculuğunu keyifli hale getiren, hayatımda gördüğüm en komik çocuklardan biri olan Lina’ya buradan sevgilerimi gönderiyorum. Bir dakika yerinde durmayarak annesini çıldırtmasından, zıp zıp zıplayarak çevresindeki herkesle iletişim kurmasına, Peek A Boo yapışından, devamlı bebek arabasından firar etmesine yaptığı her şeyle bizi güldürerek güzel bir yolculuk geçirmemizi sağladı. Geziden aklımda kalanlar ise; Manastır Koyu’nun denizi, rüzgarın sesi ve midye tava artı soğuk biranın verdiği haz…
Kapak Fotoğrafı: Gürkan Sonat
Kaleminize sağlık.Ada çok özel bir yerdir.Adata dair benim de şehir ve kültür dergisinde yazım var.Huzur, içe dönüş sevginin yeri bana göre.Yasar Kemal çok güzel anlatır romanında.Karincanin su içtiği ada der.Vesselam