Marcus Miller: Basın Efendisi Mercek Altında
Yarım yüzyıla yaklaşan kariyerine, iki Grammy dâhil pek çok ödül sığdıran efsanevi müzisyen Marcus Miller, Kod Müzik organizasyonuyla, 31 Ekim Salı akşamı, Volkswagen Arena’da hayranlarıyla buluşmaya hazırlanıyor. Gelin Amerikalı caz müzisyenin kariyerine daha yakından bakalım.
Heyecanla beklenen İstanbul konserinde efsaneye, enstrümanlarında her biri dünyaca üne sahip isimler eşlik edecek. Ustalıklı, parlak, titreşen, şiddetli ama melodik trompet hakimiyetinin yanı sıra besteci ve aranjör kimliğiyle de öne çıkan trompet virtüözü Russell Gunn; alçak gönüllü ve tutkulu Floridalı davulcu David Chiverton; kendini müziğiyle insanlar arasındaki bağı kuvvetlendirmeye adayan aranjör, orkestratör ve film müziği bestecisi de olan saksafon virtüözü Donald Hayes; caz, füzyon, hip-hop ve elektronik müzik tarzlarında klavyeleri yenilikçi kullanımıyla tanınan Julian Pollack Miller’la aynı sahneyi paylaşacak. Miller konserde birlikte çalıştığı, akıl hocası, ustası, Miles Davis’in bestelerinden, kariyerindeki önemli kayıtlara ve kendi bestelerine uzanan bir seçkiyle hayranlarını selamlayacak.
Öncesinde tanımayanlar için biraz anlatayım. Marcus Miller, Amerikalı caz müzisyeni ve prodüktör olarak tanınıyor. Ancak onu sıradan bir caz müzisyeni olarak adlandırmak, ona haksızlık olur.
Marcus Miller Kimdir?
Bir New York sabahı, 1959 yılında Brooklyn’de dünyaya gelen Marcus Miller, belki de o andan itibaren bas gitarın tel tellerini hayatının bir parçası haline getireceğini bilmiyordu. Ailesinin müzikle iç içe olması, Marcus’un henüz çocuk yaşlarda kendi ritmini bulmasına yardımcı oldu. Çocuk Marcus, parmaklarını basın tellerine ilk dokunduğunda belki de kendi hikâyesini yazmaya başlamıştı bile.
Miller, müzik kariyerine çok genç yaşta başladı. Brooklyn’in dar sokaklarında yetişen bu yetenekli genç, henüz genç yaşlarda caz dünyasının kalbine girdi ve bas gitarda harikalar yarattı. Ancak asıl patlama, 1970’lerde ve 1980’lerde geldi. Bu dönemde, Miles Davis, Luther Vandross, David Sanborn gibi dev isimlerle çalışma fırsatı buldu. Her çalışmasında, bas gitarın sadece bir arka plan enstrümanı olmadığını, aslında bir melodinin kalbini oluşturabileceğini gösterdi.
Marcus Miller’ı diğer caz müzisyenlerinden ayıran en büyük özellik, tekniği ve duygusal derinliğiydi. Bas gitarı sadece parmaklarla değil, kalbiyle çalan Miller, enstrümanını bir şairin kalem gibi kullanıyordu. Onun bas soloları, bir hikayenin anlatıldığı şiirler gibiydi: her nota, bir duygunun, bir anının yansımasıydı.
Miller’ın müzik kariyeri boyunca, birçok ödül kazandı ve pek çok albümde yer aldı. Ancak belki de en önemlisi, yeni nesil müzisyenler için bir ilham kaynağı olmasıydı. Miller’ın teknik yeteneği ve yaratıcılığı, genç cazcılar için bir rehber niteliği taşıyordu. Onun etkisi, bugün dahi genç müzisyenlerin çalışmalarında hissediliyor.
Cazın ve Türk Müziğinin Buluşması: Marcus Miller &Hüsnü Şenlendirici
Bazen müzik, dilin sınırlarını aşarak, kültürlerin ve halkların sınırsız bir armoni içinde buluşmasına neden olur. İşte bu sihirli buluşmanın bir öyküsü de, Miller ile klarnet virtüözümüz Hüsnü Şenlendirici arasında geçiyor. Her ikisi de kendi alanında ustalar olan bu iki müzisyen, bir gün aynı festivalde sahne aldı ve Miller, Şenlendirici’nin klarnetinden çok etkilenerek ona iş birliği teklif etti. İkisi arasındaki bu beklenmedik ortaklık, cazın ritmik dünyası ile Türk müziğinin melodilerinin bir araya geldiği eşsiz bir kompozisyonun doğmasına neden oldu. Stüdyo seansları sırasında, Marcus’un basının derin notaları ile Hüsnü’nün klarnetinin yüksek tonları birbirini tamamladı, ve ortaya adeta bir müzikal tablo çıktı.
Bu iş birliği, dünyanın dört bir yanındaki müzik severleri hem şaşırttı hem de büyüledi. İki farklı kültürün, iki farklı müzik dilinin birleştiği bu proje, evrensel bir müzik dili oluşturdu. İkilinin sahne performansları, dünyanın dört bir yanındaki caz festivallerinde büyük ilgi gördü.
Miller’ın Basları ve Yıldız Tilbe’nin Sözleriyle “Oynama”
Marcus Miller’ın Türk müzisyenlerle gerçekleştirdiği belki de en dikkat çekici iş birliği, Yıldız Tilbe’nin “Oynama” şarkısında Miller’ın müziğini kullanmasıyla yaşandı. Hikâye şöyle başladı: Tilbe, Miller’ın canlı performansını dinlerken, cazın o derin bas notalarında, kendi melodilerini bulmaya başladı. Hemen stüdyoya girdi ve Marcus’un ritimleriyle kendi sözlerini harmanladı. İşte bu birleşim, “Oynama” şarkısını doğurdu. Türk dinleyicisi, bu şarkıda sadece Yıldız Tilbe’nin özgün sesini değil, aynı zamanda Miller’ın eşsiz baslarını ve caz dokunuşunu da duyabiliyor.
Marcus Miller, caz dünyasında sadece bir basçı değil, bir efsane olarak anılıyor. Teknik yeteneği, yaratıcılığı ve müziğe olan derin sevgisi, onu zamanının en büyük müzisyenlerinden biri haline getirdi. Ve belki de en önemlisi, onun mirası, yeni nesil müzisyenlere ilham vermeye devam ediyor. Gerçek bir müzik efsanesini tam olarak tanımak için onun müziğini dinlemek gerekir. Bu yüzden, bir Marcus Miller albümü açın, kulaklığınızı takın ve bu bas efsanesinin dünyasına dalın!
Kapak Fotoğrafı: Dünya Gazetesi
İlginizi çekebilir: Melo Magger’dan Türkiye’deki Caz Festivalleri
İlk yorumu siz yazın!