October Horror Fest: Korku Ayının Yeni Filmleri Mercek Altında
Korku filmleri ve korku dizileri konusunda hassasiyetim ışıkları kapatamadığım geceler ve tuvalete giderken birilerinin eşliğini istemek üzerineydi. Hatta babam televizyonda x-files izlemeye başlayacağı zaman çalan jenerik beni o kadar korkuturdu ki kulaklarımı kapatırdım. Sonra Stephen King romanlarıyla tanıştım. Salem’s Lot, Pet Sematary, Misery… Stephen King romanları ile başladığım korku ilgisine filmlerle devam ettim. Perili Köşk’ün şömine sahnesinden sonra üç gün ışıklar açık uyuyan ben, Exorcist’ten başlayarak korku filmlerini tek başıma karanlıkta izlemeye başlamıştım. X-Files’ı da bitirmiştim bu arada 😊 Hitchcock (Vertigo), Kubrick (The Shining), Craven (Red Eye), Tobe Hooper (Poltergeist), John Carpenter (The Thing)…
Sonra işler değişti, yeni dönem korku filmleri birer birer çıkmaya başladı. Ataları Exorcist ve Poltergeist’ten bu yana hikayeler pek değişmese de teknoloji gelişti ve korku sineması görsel efektler ile daha avantajlı bir konuma yükseldi. Arada sırada vizyona giren üçüncü sınıf korku filmlerine adeta bir tepki olarak ortaya yeni seriler çıkmaya başladı.
Testereyle hayatımıza giren James Wan, Insidious, The Conjuring ve Annabelle ile korku sinemasının filmleri merakla beklenen isimlerinden biri oldu… Sonra Ari Aster girdi hayatımıza.. Kültleri çok iyi kullanan Ari Aster’in Hereditary ve Midsommar’ı derin karakter gelişimleri, karakterlerin karmaşık zihinleri, duygusal çatışma ve travmalarını rahatsız edici, gergin bir atmosferde sunması bakımından seyir zevki yüksek filmler olmuşlardı. Özellikle mitolojik tabanı, kültürel ve tarihsel metinlere yaptığı göndermelerle korku konusunda farklı bir noktaya oturdu. Midsommar’ın psikolojik gerilimini ve benzersiz korkusunu başka bir filmde izlediğimi açıkçası hatırlamıyorum.
Wayward Pines, Outcast, The Exorcist gibi keşke bitmeselerdi dediğim dizilerin bazı bölümlerini yönetmiş Ti West ise korku filmlerinin thriller alt türüne farklı boyut kazandırmak için çalışan yeni korku yönetmenlerinden biri. X ile başladığı ve Pearl ile devam ettirdiği bu yenilikçi gerilim, içinde entrikaları da barındıran birer gerilim şovuydu.
Hayatımıza Get Out ile giren ve Us ile yer edinen Jordan Peele’yi de anacağım elbette. Get Out’tan sonra Us’ta kimlik, ayrımcılık, sınıf farkları ve insan doğasının karanlığını işleyen müthiş bir aile hikayesi sunmuştu. Peele, toplumsal sorunları zemini sağlam hikâyelerinde derinlemesine işleyerek korku unsurlarıyla harmanlayıp on ikiden vuran bir yönetmen. Haliyle IMDb’de “untitled fourth film” olarak hiç bir detayı belli olmayan yeni filmini de merakla beklettiriyor.
Bu uzun korku girişinin ardından balkabağı sezonunu açan Ekim ayını selamlamak istiyorum. Ekim, balkabaklarından ilham alan korku filmleri ve dizileriyle dolu dolu geçecek.
The Appendage (2 Ekim): “Embrace your inner demons” mottosunu afişine yazdıran film Hulu’dan gelecek. Genç bir moda tasarımcısının içsel dünyasına odaklanacak olan film bana Black Swan hissi veriyor. Bu anlamda merakla beklemem çok da anormal olmasa gerek.
Pet Sematary Bloodlines (6 Ekim): Ve seneler sonra Stephen King dünyasının Castle Rock’ına bir saat uzaklıktaki Maine’in incisi Ludlow’a dönüyoruz. Pet Sematary benim favorilerimden biri.. Hem kitap hem de film olarak. Dolayısıyla Ekim ayında en çok beni heyecanlandıran filmlerin ilki.
The Exorcist: Believer (6 Ekim): Eee possession dedin mi The Exorcist gelmeli akla, 30 yıl sonra yenisi geliyormuş haydaa! Daha iyisi gelene kadar en korktuğum filmin yenisi bakalım nasıl olacak? Unutmadan ilk filmin yıldızı Ellen Burstyn de castta.
Totally Killer (6 Ekim): Blumhouse’dan Totally Killer, Scream tadında olacak gibi.. Teenage Thriller olan filmin başrolünde yeni dönem Sabrina’sı Kiernan Shipka var. Happy Death Day izlemiş ve açıkçası sevmiş biri olarak bu filmi de merakla bekliyorum. Klişe seviyorum, ne yapayım. 😊
Dark Harvest (13 Ekim): Hannibal dizisinin ve Black Mirror’ın bölümlerinde emeği geçmiş olan David Slade’den Dark Harvest tam biiir Halloween filmi.. Her sezon bu dönemin hakkını veren orta batı korku hikayelerine dayalı bir film mutlaka yapılır. Bu açığı bu yıl kapatacak olan da Dark Harvest’tan başkası değil. Filmin fragmanının tadı tam olarak şöyle, kurumuş bir mısır tarlasının ortasından sırıtan sevimsiz bir korkuluk gibi.
Dear David (13 Ekim): Merak etmediğim ama tabii ki de izleyeceğim bir film Dear David. Haunted ghost hikayesi. Kendisini öldürmeye çalışan David adlı bir çocuğun hayaleti ile mücadele eden Justin Long’u izleyeceğiz.
The Fall of The House of Usher (12 Ekim): Bu sezon en en en heyecanla beklediğim ikinci yapım bu adı çok uzun yeni Mike Flanagan dizisi. Oculus, Oija, Gerald’s Game, Doctor Sleep, The Haunting of Hill House ve Midnight Mass.. Hepsini bayıla bayıla (özellikle Hill House) izlemiş biri olarak aşırı heyecanlıyım. Maalesef bir solukta bitecek olması daha şimdiden beni yıpratıyor.
The Devil on Trial (17 Ekim): Pumpkin spice latte döneminin olmazsa olmazı tabii ki bir korku belgeseli… Bu açığı kapatması için çekilen belgeselimiz The Devil on Trial. “Did the devil do it?” sloganıyla duyurulan belgesel, ABD’deki ilk resmi ele geçirilme savunmasını içeren bir cinayet davasını ele alıyor. Video kayıtları ve görgü tanıklarının ifadeleri de dâhil olacağı için etkileyici olacak gibi duruyor.
It Lives Inside (27 Ekim): İtiraf ediyorum fragmanı beni korkutan tek film It Lives Inside. Daha önce de fragmanının beklentiye sürükleyip alaşağı ettiği filmlerle karşılaştığım için sakin olmakta fayda var. Get Out prodüktörlerinden diye afişe yazdıkları için boş bir film olacağını düşünmüyorum. Yalnız kalmış, dışlanmış Hintli bir genç kızın canının burnundan gelmesini bize nasıl sunacaklar göreceğiz.
Pumpkin spice latte’lerinizi hazırlayın. Işıkları kapatın. Telefonları da sessize alın. October Horror Fest’in tadını çıkarın. Şimdiden iyi seyirler.
Kapak Fotoğrafı: wexnermedical.osu.edu
İlginizi çekebilir: Ali Kavas’tan Cadılar Bayramı Filmleri
İlk yorumu siz yazın!