Kuru Otlar Üstüne: Antipatik Karakterlerin Dramatik Çatışmaları
Nuri Bilge Ceylan’ın filmografisinde bir kırılma anı var. Yakın dönem filmlerini bol sohbetli, çok akıcı kılan o bambaşka üslubu benimseyişinden bahsediyorum elbette. Ben şahsen bu NBC’yi eskisinden daha çok seviyorum, filmlerini de her seferinde daha büyük bir heyecanla bekliyorum. Kuru Otlar Üstüne’nin, konu olarak küçük yaşta bir kız öğrenci ile erkek öğretmeni arasındaki ilişkiyi ele aldığını ilk duyduğumda, konuyu hangi bakış açısıyla anlatacağından daha çok hangi detaylarda kaybolmamızı isteyeceğini düşündüm. Zira hem oyuncusunu iyi yöneten ama bir o kadar da seyircisini de manipüle edebilen (iyi veya kötü anlamda) bir yazar/yönetmen NBC. Bu filmle beklentilerimi bir kez daha karşıladı. Yukarılara koyduğu çıtanın altına düşmeme konusundaki ısrarı gerçekten takdire şayan. İzlemek isteyenler için film şu aralar vizyonda.
Filmin konusu şöyle. İstanbul’a atanmayı bekleyen ve ıssız bir köyde resim öğretmenliği yapan Samet ile başlıyor her şey. Beraber yaşadığı bir Kenan hoca var, o da 7 senedir bu köyde ve Samet ile aynı okulda. Daha en baştan anlıyoruz ki Samet bu ikili ilişkide daha baskın olan karakter. Kenan’ın pasif agresif ve dengesiz halleri, duygusallığıyla harmanlandığı zaman onu biraz daha güçsüz kılıyor sosyal ortamlarda. Böyle biriyle arkadaş olmaktan hiç şikayetçi değil Samet, çünkü o da dişini geçirebildiği, gücünü gösterebildiği kişileri çevresinde isteyen, kan emici bir vampir adeta. Ergenliğe yeni giren kız öğrencisini çok ince sınırlar çerçevesinde taciz eden, bu taciz dillendirilmeye başladığında bir anda dünyanın en saf adamını oynamaya başlayan, bakışlarından aşağı sanki sırtınıza bir kova buz akıyormuş gibi hissettiğiniz, çok acayip bir adam. Fakat filmin tek çatışması Samet ile öğrencisi arasındaki bu ilişkinin seviyesi değil. Bir de Nuray hoca var, Merve Dizdar’ın hayat verdiği, başka bir ilçe okulunda ingilizce öğretmenliği yapan, politikliğiyle Samet’i boğmaya hazır bir karakter. Samet ve Nuray arasındaki tansiyon da, filmin bir diğer odak noktası ki oralara daha çok filmin ikinci yarısında değiniliyor.
Editör Notu: Yazının devamı spoiler içermektedir.
Nuray’ın engelli olması tabii ki de Samet’in kendisine olan yaklaşımını farklı yönde şekillendiriyor. Akabinde kendince Nuray’ı arkadaşına “paslıyor”. Ama o ikili arasındaki ufacık bir kıvılcıma dahi tahammülü olmayan ruh hastası bir adam bu aslında. Kendi kendine olmayan bir yarış yaratıp, o yarışı kazanmak uğruna etrafındaki iki insanı da ruhsal olarak harap ediyor. Tüm bunlar başlı başına meseleyken, adam bununla yetinmiyor, okulda da öğrencisine manipülasyon uygulayarak egosunu tatmin etmeye çalışıyor. Deniz Celiloğlu o kadar iyi oynuyor ki, filmi izleyeli 2 hafta geçmiş olmasına rağmen Samet’e olan nefretimde zerre azalma olmadı. Filmin başlarındaki öğretmenler odası sekansı favorilerimden biri oldu. Meşhur yemek masası sahnesi ise yine iyiydi ama bir tık yordu. Benzer klasmandaki sohbetlerin Kış Uykusu’nda daha incelikli işlendiğini düşünüyorum. NBC’nin kurmaya çalıştığı gerilimli atmosferin ise çok iyi işlediğini söyleyebiliriz. Biraz romantize edilmiş bir final yapmasa, filmin genel tonuna daha uygun başka bir son çok daha yakışırmış gibi geldi. Ama genele bakınca taş gibi film, yapımında emeği geçen herkesin eline sağlık. 2. kez izleyeceğime eminim.
Sinema dünyasına ve filmlere dair paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.
Kapak Fotoğrafı: bianet.com
İlginizi çekebilir: Gündelik Ajanda’dan Kış Uykusu
İlk yorumu siz yazın!