Mevlut Akyıldız ile: Altı da İstanbul, Üstü de İstanbul Sergisi Üzerine
Merkezine kahkahayı alan, mizahın her alanından yıldız ve usta isimleri ağırlayan Uluslararası İstanbul Komedi Festivali, bu yıl 5 Kasım-4 Aralık tarihleri arasında seyircisini ağırlarken altıncı yılında şehri yine birbirinden farklı etkinliklerle neşelendiriyor. Festival, bu yıl hazırladığı programın yanı sıra özel bir projeye de imza attı. Bu doğrultuda festivalin sembolü İstanbul Boğazı’nın oyuncu martıları, Çağdaş Türk Sanatı’nın temsilcilerinden Mevlut Akyıldız’ın festivale özel hazırladığı ve kendi arşivinden derlediği Altı da İstanbul, Üstü de İstanbul isimli desen sergisine dönüştü. Festival için hazırladığı desenlerin yanı sıra, kendi koleksiyonunda yer alan desen çalışmalarından bir seçki hazırlayan Akyıldız 90’lı yıllardan 28 eseri festival boyunca Maximum Uniq Hall’de ziyarete sunulacak. Kendisiyle gerçekleştirdiğim bu röportajda ben de desen sergisini, komediyi, mizahı ve sanatı konuşma fırsatı buldum. Keyifli ve ilham veren okumalar dilerim.
Şehre kahkahayı getiren İstanbul Komedi Festivali bu yıl altıncı kez gerçekleştiriliyor. Festivalin açılış daveti ise geçtiğimiz günlerde Maximum Uniq Hall’de festivale özel hazırladığınız ve kendi arşivinizden derlediğiniz “Altı da İstanbul, Üstü de İstanbul” isimli desen sergisi ile düzenlendi. Dilerseniz ilk olarak bu özel projenin hikayesini dinleyelim sizden. Bir komedi festivali kapsamında BKM ile böylesine özel bir proje konusunda ortak paydada buluşmak sizin için nasıl bir deneyim oldu?
Bundan beş yıl önce İstanbul Komedi Festivali’nin sembolü olan martı ile tanışmıştım. Bu martı sembolünü erkek ve kadın martı olarak ve bu martıların çapkınlık hikayelerini kolaj olarak resimlemiş BKM’nin CEO’su Sevgili Zümrüt Arol Bekçe ve projenin iletişim danışmanı Sevgili Meltem Kazaz ile paylaşmıştım. Geçen yıl bir film galasında bir araya geldiğimiz Zümrüt Hanım bu martıların hikayelerinden yola çıkarak bir tişört projesi hayali olduğundan bahsetti. Ve bu projenin ilk adımı böylelikle atılmış oldu. Bu proje kapsamında martıların, erkek kadın ilişkileri çerçevesinde güncel yaşamda sıklıkla kullandığımız deyimler, tekerlemelerden yola çıkarak eğlenceli bir çapkınlık hikayeleri biçiminde bir dizi desen koleksiyonu hazırladım. Ve bu proje Salt and Pepper Project tarafından yürütülerek bu desenlerden bir tanesi bez çanta üzerinde iki tanesi de sınırlı sayıda tişört olarak üretildi. Kendi serüvenim içinde, yağlı boya resim, camaltı resim, heykel çalışmalarımda ön planda olan alegorik ve ironik dil ile ifade biçimi, bu defa İstanbul Komedi Festivali kapsamında ilk kez tişörtler üzerinde farklı bir biçimde yer almış oldu.
Desen serginizin odağını festivalin ve pek tabii ki İstanbul’un da en önemli simgelerinden biri olan martılar oluşturuyor. Projenin üretim süreci öncesinde martılara olan bakış açınız ve projenin ardından martıları algılayış biçiminiz nasıl değişti? Martılar sizin için nasıl bir ilham kaynağı oldu?
Martıların en büyük özelliği denizden uzak yaşayamazlar, kıyı ve limanlarda insanlarla oldukça yakın bir ilişki içindedirler. İri, hantal, gürültülü ve yırtıcı özelliklerine rağmen tuhaf bir biçimde sempatik ve aynı zamanda oyuncu ve komik bir yanları olduğunu düşünüyorum. İstanbul’da akşam martı gürültüleri ile yatıp, sabah martı sesleri ile uyanıyorum, yine Gökçeada’ya giderken ve gelirken tüm yolculuk boyunca atılan ekmek parçalarını kapabilmek için gemiye eşlik eden martılar ile birlikte yolculuk yapıyorum. Dolayısıyla martılar yaşamımda önemli bir yer alıyor ve martılarla olan bu ilişkim, bu proje ile başka bir boyut kazanmış oldu.
Altı da İstanbul, Üstü de İstanbul desen sergisi kapsamında ortaya çıkan çalışmalarda ilk dikkat çeken zarif çizgisel tasarım ve sadelik. Proje özelinde nasıl bir çalışma stiline imza attınız?
Desen çizgisel bir anlatımdır. Desenlerimde her zaman düşüncelerimi en sade ve en yalın biçimde anlatma çabası içinde oldum. Bu sergide yer alan desenlerimi seçerken İstanbul Komedi Festivali’nin konseptine uygun olarak mizahi ve ironik yönü ağır basan desenlerden bir seçki hazırladım.
İstanbul Boğazı’nın oyuncu martılarını hoş birer sanat eserine dönüştürdüğünüz bu sergi; “Bir bakış baktın”, “Talih kuşu” ve “Altı da İstanbul, üstü de İstanbul” isimli üç desene sahip. Özellikle bu desenleri ve isimleri belirlemeniz sizin için ne anlam ifade ediyor?
Kendi resim serüvenim içinde yağlı boya resimlerimde fakat özellikle camaltı resimlerimde sıklıkla bu tekerlemeler, deyimler kimi zaman atasözleri büyük bir yer alıyor. Dolayısıyla buradaki “Bir bakış baktın” konsepti, devamındaki “Kalbimi yaktın, aşkın kemendini boynuma taktın” şarkı sözünden yola çıktım, yine halk arasında “Başıma talih kuşu kondu” deyimi “Ayy vallahi talih kuşu konmuş başıma” ve son olarak da “Altı da İstanbul, Üstü de İstanbul” ve “Altı kaval üstü şeşhane” deyiminden yola çıkarak aslında “Tarihi güzelliğinin yanı sıra sorunları, çirkin taraflarına rağmen içinde yaşadığımız bir İstanbul var” anlamını taşımaktadır.
“Gülü seven dikenine katlanır”, “Terazi lastik cimnastik”, “O duruşa bir vuruş kaç kuruş”, “Hem Ali’yi severim, hem Veli’yi”, “Karpuz manzaraları”, “Dost başa, düşman ayağa, Aysel markaya bakar”, “Şen manavın güzelleri”… Sergide yer alan desen çalışmaları izleyenlerin yüzüne geniş bir tebessüm katarken, deyimler, tekerlemeler ve atasözleri de aynı zamanda yağlı boya, cam altı ve bronz heykellerinizde olduğu gibi desenlerde de birer alegorik anlatı olarak konumlanıyor. Bu alegorik anlatının desenlerdeki temsili noktasında İstanbul Komedi Festivali’nin misyonu ve hedefleri size nasıl bir çalışma özgürlüğü tanıdı?
İstanbul Komedi Festivali’nin misyonu ve hedefi zaten şehre bir ay boyunca kahkahayı getirmek olarak tanımlanıyor. Bu nedenle bu misyon ve festivalin hedefi ile benim bu alegorik dil ile oluşturduğum çalışmalar son derece örtüştüğü için benim bu proje kapsamında yapmış olduğum çalışmalarımda bana daha da geniş bir çalışma özgürlüğü yaratmış oldu.
Merkezine kahkahayı alan, mizahın her alanından yıldız ve usta isimleri ağırlayan İstanbul Komedi Festivali’nin varlığı, yaşamlarımızın yorucu süreci içinde kahkahayı ve gülmeyi her geçen gün daha çok unuttuğumuz bugünlerde daha büyük anlam kazanıyor. Gülmek ve kahkaha atmak sizin yaşamınızın neresinde bulunuyor?
Mizah dediğimiz şey, gülerek düşündürmektir bir anlamda. Yaşamın bir yüzü keder ve hüzün ise diğer yüzü de yaşam sevinci ve neşedir. Gülmek ve kahkaha atmak yaşamın hüznünden biraz uzaklaşmak, insanın hayata biraz daha sıkı sarılması, yaşamdan keyif almasıdır.
Ülke olarak dünya mutluluk endeksinde ne yazık ki hiç istemediğimiz bir noktada bulunuyoruz. Neredeyse her konuda kutuplaşan ve her geçen gün birbirimizle iletişim kurmanın daha da zorlaştığı bir ülkede yaşamak ister istemez hayata karşı motivasyonumuzu da etkiliyor. Sizce kahkaha atmaktan tamamen uzaklaştık mı?
Tüm bu olumsuzluklara rağmen kahkaha atmaktan uzaklaşmadık. Önemli olan bu ortamın içinde boğulmamak, kendi yaşam sevincimizi yitirmemektir. Her dönem ve çağda tüm toplumlarda zaman zaman bu türlü olumsuzluklar yaşanmıştır, bu olumsuzlukların içinde bile yaşamı anlamlı ve renkli kılan, insana yaşam sevinci veren mutlaka güzel şeyler vardır. Önemli olan yaşamın masumiyetini yitirmemek, yaşamdaki güzel şeyleri görebilmektir. Ve daha da önemlisi bu sorunların içinde yok olup gitmemek, boğulmamaktır. İşte bu gülmece ve kahkaha, insanın yaşama tutunabilmesi için önemli bir katkı sağlar.
Komedinin ve mizahın varlığını toplumlar için bir direniş olarak nitelendirmek mümkün mü?
Elbette, komedi ve mizah bir başkaldırıdır. Bizim kendi toplumsal geçmişimize baktığımız zaman en önemli figür Nasreddin Hoca’dır. Yine İncili Çavuş ve Bekrî Mustafa hiciv tarihimizde önemli bir yer tutarlar. Komedi ve mizah edebiyat, sinema, tiyatro ve karikatür alanında her zaman baskılara karşı bir direniş ve yaşamın ağırlığını biraz olsun hafifleten, yaşamı daha yaşanır kılabilmesi adına önemli bir unsur olmuştur.
Sizce sanat, yaşama ve umutsuzluğa bir alan açar mı?
Sanat insanların yaşama farklı bir açıdan bakması açısından önemli bir penceredir. Her çağ ve her toplum içinde farklı bir biçimde bir anlam teşkil etse de sanatın varlığı insanların daha farklı pencerelerden bakarak hayatı daha farklı algılamasını sağlar. Bir edebiyat eseri ile başka dünyaları tanıma fırsatı bulur, bir müzik parçasında insanlar kendi duygu derinliğini keşfeder, bir sinema, tiyatro eserinde insanlar kendi yaşamı ile farklı bir değerlendirme yapar. Dolayısıyla sanat umutsuzluğa değil yaşamdaki umuda bir kapı açar.
Son olarak sanatsal üretim yolculuğunuzun ilerleyen süreci için yeni projeleriniz mevcut mu?
Mezun olduğum günden bu yana profesyonel olarak yaşamıma devam ediyorum ve bu yönde çalışmalarımı sürdürüyorum. Örneğin BKM ile yapmış olduğumuz bu projede olduğu gibi özel bir proje veya kapsamlı bir sergi gündeme geldiği zaman öncelikle sevdiğim ve kendimi iyi hissedebileceğim projeler olduğu takdirde bir değerlendirme yapıyorum. Ve bugün bu süreçte planlanmış herhangi bir sergi veya proje gündemimde yok.
Kapak Fotoğrafı: Muhammed Ulukan Aydın
İlginizi çekebilir: Artsy Magger’dan İstanbul Sergi Takvimi
İlk yorumu siz yazın!