May December: Bir Skandalın Gölgesinde Kaybolmak
May December, skandalları seven ve bunu hikayeleştirme konusunda bir sektör öncüsü olan Amerikalıların son dönemde ürettiği ilginç işlerden bir tanesi. Carol, Far from Heaven gibi filmlerle tanıdığım yönetmen Todd Haynes’in son filmi. Başrollerde iki adet kraliçe mevcut, Julianne Moore ve Natalie Portman. Gracie (Julianne Moore), 36 yaşındayken 12 yaşında bir erkek çocuğunu manipüle ederek, büyük bir aşk yaşadıklarını iddia eden ruh hastası bir kadın. Elizabeth (Natalie Portman) tanınmış bir oyuncu, yıldız. Pedofili skandalı temalı yeni filminde, Gracie’nin gençliğine hayat verecek. Bu hastalıklı kadına ve yaşadığı hayata dair gözlemler yapmak için çok uzaklardan geliyor ve misafirleri oluyor… Netflix’in haklarını satın aldığı film, ödül sezonunda da adından sık sık söz ettirecek gibi.
12 yaşındayken bir kadının oyununa gelip hayatını yaşayamadan, çok genç yaşta baba olmak zorunda kalan Aaron, ilk karşımıza çıktığında normal bir insan evladı gibi görünüyor. Fakat Charles Melton’ın da oyunculuğunun katkısıyla, muhteşem bir karakter dönüşümü izliyoruz. Bir kapana kısılmış, kendi gençliğini yaşayamamış ama çocuklarının reşit oluşuna dramatik şekilde tanık olan bir adam. Elizabeth ise sadece Gracie’yi gözlemekle kalmıyor, geçmiş olaylara, bu skandalın ilk patlak verdiği petshop’a kadar gidiyor. Dönemin gazete manşetleri, yaratmış olduğu spektaküler gündem bizim de karşımıza çıkıyor tabii küpürlerle. Fakat bunun haricinde anlatının kendisi çok sade, sıradan bir dram sanki. 3 karakterin de birbirinden iyi performansları, film bittikten sonra üzerine uzun süre düşünmemize sebep olacak anektodlara boğuyor bizi…
Editör Notu: Yazının devamı spoiler içermektedir.
Gracie’nin hiçbir halt yememişçesine, gözlerden uzak bir hayat sürdürmesi müthiş huzursuzluk veriyor izleyiciye. Bu skandalın patlak verdiği günlerden önce yaşadığı aile hayatının detaylarını öğrendikçe huzursuzluğumuz daha da artıyor. Zira her şeyiyle normal görünen bir insanın içinden çıkabilecekleri tahmin edememek, insanı başka herhangi bir duyguya savuramaz… Aaron’ın hayatında ona ilk defa açılması ve bazı konuları hiç konuşmadıklarını itiraf etmesi, bundan duyduğu rahatsızlığı korkarak ama bir o kadar da cesurca dile getirmesi. Devamında Gracie’den “Ama beni baştan çıkardın” lafını duyması. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı o anlar…
Benim en çok ilgimi çeken ise Elizabeth karakteri oldu. Gözlemlerini yaptığı süreçte gittiği bir okul ziyaretinde karakterlerini neye göre seçtiğini anlatıyor ve gri bölgeden bahsediyor. Oyunculuk maharetlerini en iyi sergileyebileceğini düşündüğü yerler iyi ve kötünün sınırlarının net bir şekilde çizilmediği bölgeler. Bu noktada dizi tarihinin en epik karakterlerinden biri olan Tony Soprano örnek veriliyor. Bu, karakterini tanımlamak için oldukça nokta atış bir sahne. İkilinin ayna karşısındaki makyaj sahnesinde aralarında ortaya çıkan yoğunluğun izleyiciye sirayet edişi ise inanılmaz. Auraları resmen bir voltran oluşturup izleyiciyi esir alıyor. Sıradan ahlak sorgulamalarının ötesinde,izleyicisini yavaşça peşinde sürükleyen, iyi bir hikaye anlatıcılığı. Aradan vakit geçse de hafızalardaki yerini koruyacak diye düşünüyorum.
Sinema dünyasına ve filmlere dair paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.
Kapak Fotoğrafı: Netflix
İlginizi çekebilir: Sine Magger’dan Mubi Film Önerileri
İlk yorumu siz yazın!