Melike Kuş ile: Distopyada Göz Göze Sergisi Üzerine
Melike Kuş’un ilk kişisel sergisi “Eye to Eye in Dystopia” (Distopyada Göz Göze) Merdiven Art Space’de izleyicilerle buluşmaya devam ediyor. Bakmak ve görmek kavramlarına odaklanan ve çalışmalarını bu eksende üreten sanatçı, çocukluk yıllarında başlayan iplere yönelik ilgisini sürdürüyor. Kuş’un eserleri, belirli bir olaya odaklanmışlığı sorgulayarak, izleyicilere sadece alıştıkları durumlara değil, aynı zamanda değişim ve dönüşüm için farklı bakış açılarına açık olmalarını hatırlatıyor. Sorunlara karşı duyarsızlaşmak, bir bakıma toplumsal körlüğe yol açan bir ütopya arayışının sonucu olarak karşımıza çıkıyor. İplikler aracılığıyla örülen eserler, toplumsal körlük ile mücadele etmenin ve farkındalığı canlı tutmanın önemini vurguluyor.
“Eye to Eye in Dystopia” sergi adından yola çıkmak istiyorum. Bu isim eserlerini görmeden önce güçlü bir başlangıçla bizi karşılıyor. Sıklıkla distopyanın tam ortasında hissettiğimiz, gerçeklik algımızı yitirdiğimiz günler yaşıyoruz. Bu kelime artık uzak bir korkudan öte içinde olduğumuz ana dönüşmeye başladı. Ne dersin, bu konuda ne düşünüyorsun?
Malesef , sadece uzaktan bir korku değil, içinde yaşadığımız vahşi ve dönüştürücü bir gerçekliğin ta kendisi hâlinde.
Senin distopyan izleyiciye ne anlatıyor?
Benim distopyam, izleyicinin alıştığı durumların dışında, değişim ve dönüşüm için çeşitli bakış açılarına açık olmalarını vurgulayarak, toplumsal meselelere karşı duyarsızlığın üstesinden gelmeyi ve gerçekliği daha derinlemesine kavramayı amaçlıyor. Sadece mevcut normlara değil, aynı zamanda toplumsal değişimin ve evrimin olası fırsatlarına da odaklanmaya davet ediyor.
Eserlerin ne kadar renkli ve eğlenceli görünse de aslında ifade etmek istedikleri bir o kadar derin ve düşündürücü. Biraz bundan bahsedebilir misin?
Eserlerimdeki renkli dünya, bir tür yanılsama içinde yaşayan insanların gerçek dünyadan uzaklaştıkları ve kendilerini bir ütopya içinde sanarak aslında distopyada yaşadıkları bir ironiyi yansıtıyor.
Biraz da üzerine sıklıkla eğildiğin bakmak ve görmek kavramlarından konuşalım. Bu iki kavram arasındaki farkın toplumsal meselelere hassas bir şekilde yaklaşmamızı etkilediğini söylüyorsun. Biraz açabilir misin bu konuyu?
Evet , toplumsal meselelere duyarsız kalmak, yüzeyde bakmak ve sorunları anlamamak toplumsal körlüğe yol açar, ileride toplumun benliğini ve duyarlılığını kaybetmesine neden olabilir. Duyarsızlık, uzun vadede toplumsal dengesizlikleri ve adaletsizlikleri artırabilir. Sorunlara derinlemesine bakma ve duyarlı bir yaklaşım benimsemenin, toplumun sağlıklı evrimi için kritik olduğunu düşünüyorum.
Toplumsal körlük ise bir başka dikkat çektiğin konu. Ne yazık ki toplum hatta belki dünya olarak bir şeyleri kanıksamaya çok alıştık. Bu konuda bir mesajın var mı, bunu nasıl aşabiliriz sence?
Farkındalık ve empati, bu alışkanlıkların ve normların ötesine geçmemize yardımcı olabilir. Ancak bu süreçte hepimizin aktif bir çaba göstermesi gerekir.
İpliklerle çalışmak nasıl bir duygu? Meditatif bir yanı var mı?
Kesinlikle , zihinsel rahatlama sağlamak ve konsantrasyonu artırmak amacıyla kullanılan bir yöntem. Tekrarın doğurduğu ritmik hareketler, renklerin ve dokuların bir araya gelmesiyle benim için meditatif bir atmosfer oluşturuyor.
Sabır ve dikkat gerektiren bir çalışma dönemin olduğunu düşünüyorum. Üretim sürecini nasıl tanımlarsın?
Anın içinde var olmak, zamanı özenle işleyerek dikkatle ilerlemek, yaratmak; bir iz bırakmak.
İleride seni farklı materyallerle üretirken görebilir miyiz?
Belki de kim bilir?
Dublin – İstanbul arası yaşam çalışmalarını nasıl etkiliyor?
Dublin ve İstanbul’da yaşamak iki zıt dünyaların bir araya gelmesi gibi. İki şehir arasında yaşamak, Dublin’in sakin atmosferi ile İstanbul’un enerjik ve tarihi dokusu arasında gidip gelmek çalışmalarımda keyifli bir çeşitlilik oluşturuyor.
İlk kişisel serginden sonra sırada ne var?
Daha fazla çalışma ve keşif yapma arzusu içindeyim.
Kapak Fotoğrafı: “Eye to Eye in Dystopia” Sergi Görselleri
İlginizi çekebilir: Burcu Dimili’den Yürek Hakkı Sergisi
İlk yorumu siz yazın!