Sanki Her Şey Biraz Felaket: Türkiye’de Orta Sınıf Cenderesi
Ayşe, Ali, Mehmet ve Zeynep isminde 4 karakterin hayatlarını, dert edindiği konunun ekseninde kesiştiren ve bu kesişimden modern İskandinav sinemasını andıran bir anlatı ortaya çıkaran, orijinal bir yerli film olarak tanımlayabiliriz Sanki Her Şey Biraz Felaket’i. Filmin yazar & yönetmeni Umut Subaşı, Türk sinemasına yeni bir soluk getirebileceğine dair sinyaller veriyor. Çünkü kurgusu ve görsel üslubu ile, taşra meselelerinden biraz yılmış olan izleyiciyi hedef alıp, şehirli orta sınıfın dertlerine kendi perspektifinden baktırıyor. Ben bu deneysel sayılabilecek yaklaşımdan memnun kaldım, filmin yayınlandığı Mubi Türkiye platformunun da bu noktada hedef kitleye ulaşma açısından mantıklı bir tercih olduğunu söyleyebilirim.
Karakterlerin dertleri birbiriyle hem örtüşüyor hem de ince ince ayrışıyor. İşsizlik, sosyal izolasyon, paraya sıkışıklık vesaire derken çoğu insanın az çok aşina olduğu dertlere tanık oluyoruz. Herkesin yolu birbiriyle tesadüfi sayılabilecek bir şekilde veya en hakiki kesişme yöntemlerinden biri olan ‘işinin düşmesi’ mevzusu ile gerçekleşiyor. Bu iskandinav menşeili anlatının bizim ülkemizdeki dertleri resmederken olayların biraz fazla yumuşamasına sebep olduğu bir gerçek, ama belki de orta sınıfın sıkıntıları ile alt sınıfın sıkıntılarını aktarırken bu tarz farklılıkları çeşitli şekillerde yorumlayabiliriz. Açlık sıkıntısı çeken bir karakteri merkezine alıp bu üslupla anlatamazsın, ama bu filmdeki karakterler için bu durum daha farklı olarak değerlendirilebilir.
Editör Notu: Yazını devamı spoiler içermektedir.
Kendisinin hiç Türk’e benzemediği söylenen kızın bundan dolayı bir haz duyması ve teşekkür etmesi, akabinde kendisine bir rol biçip tüm soğukkanlılığıyla o kendi yarattığı karaktere hayat vermesi, evliliğinden ve hayatından bezmiş özgüvensiz bir adamı şaklabana çevirmesi ile o aks seyir zevki yüksek bir şekilde ilerliyor. Ailesinin evinde kalıp Ayşe’den kira alması gereken, görece daha rahat bir finansal ortamda yaşayan kızın problemleri ise sosyal yönden patlak veriyor. Bir deliği tıkasan diğer delikten fışkırıyor bu dertler… O da kendisine ilaç olabilecek cinsten sessiz sakin bir çocukla ilişki kurmaya başlıyor, bu çocuk da karakterler arasında paraya en çok ihtiyacı olan. Durumu görece en iyi olan kızla bu çocuğun arasındaki para mevzusunun adeta tavşan gibi sekerek tüm karakterlere uğraması, benim oldukça hoşuma gitti. Bu tarz mizansenlerin bazen çok bariz sıkıntıları anlatırken oldukça faydalı olduğu bir gerçek.
Dikkat ettiyseniz ilk defa bir yerli filmde ses sıkıntısı yok denecek kadar az. Geçişlerde kullanılan müziğin tınısı filmin kıvamına uyuyor. Görsel üslubun yüzeysel kıldığı dezavantajlı durumları, daha derinlikli bazı diyaloglarla kapatabilirmiş belki yönetmen, ama o kadar derinlikli olma çabasına girmemiş, tercihtir olabilir. Sonuç olarak izlerken keyif aldığım, öyle ayılıp bayılmadığım, oldukça özgün bir iş olmuş. Yönetmenin bir sonraki filmini izlettirecek nitelikte olduğunu düşünüyorum. Sevgiler.
Sinema dünyasına ve filmlere dair paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.
Kapak Fotoğrafı: IMDb
İlginizi çekebilir: Eralp Alper’den BlackBerry
İlk yorumu siz yazın!