Nermin Er ve Gizem Gedik ile: "Sıradaki Şarkı" Sergisi Üzerine
Nermin Er’in “Sıradaki Şarkı” adlı kapsamlı sergisi, Gizem Gedik küratörlüğünde, Nilüfer Belediyesi / Meteor I Balat Kültürevi’nde izleyiciyle buluşuyor. 2004 yılında ilk kişisel sergisini Galeri Nev İstanbul’da gerçekleştiren sanatçının yirminci sanat yılına da denk düşen sergi, bu süreç içinde ürettiği eser gruplarının birbiriyle olan ilişkisini ve Er’in zaman içinde değişen, gelişen veya birbirini tamamlayan görsel dilini bütünsel bir kurguda sunmayı amaçlıyor. “Sıradaki Şarkı” sergisi kapsamında sanatçı Nermin Er ve küratör Gizem Gedik ile sohbet etme fırsatı yakaladık. Sanatçının iç dünyasına yönelik müzikal bir ritim ve akış içinde olan eserlerin yer aldığı sergiyi 11 Nisan’a dek ziyaret edebilirsiniz.
Nermin Er ile “Sıradaki Şarkı” Sergisi Üzerine
“Sıradaki Şarkı” isimli serginiz, Nilüfer Belediyesi Meteor I Balat Kültürevi’nde izleyiciyle buluştu. Retrospektif niteliğindeki serginiz aynı zamanda sanat hayatınızın 20. yılına denk geliyor. 20 yılın ardından üretiminize kapsamlı bir pencereden bakmak size ne hissettirdi?
Sergi daveti geldiğinde öncelikle mekâna bakmak istedik. Mekânın imkânlarına göre o güne kadar var olan çalışmalarımdan bir seçkiyi en uygun hâliyle yerleştirmeye çalıştık. Birbirinden farklı biçimlerde sergilenen işler vardı listemizde, çerçeveli işler, enstalasyonlar, ışığa ya da karanlığa ihtiyaç duyan sergileme şekilleri… Bu davet sayesinde kronolojik olarak yaptığım çalışmaların üzerinde geçme fırsatım oldu. Bütün bu çalışmalara bakarken, geçen zamanın bendeki izleri, aslında bir tür harita gibi açılıyor olması beni heyecanlandırdı. Elbette çok da mutlu etti. Bir bütünün parçaları gibi düşünerek mekâna yerleştirdik.
Sergi kapsamında çoğunlukla kâğıdın çeşitli kullanımlarıyla oluşturulan eser grupları, monokrom desenler, rölyefler, bu işlerle ilişkili video ve enstalasyonlar yer alıyor. Kullandığınız farklı disiplinlerle çalışma biçiminiz yıllar içinde nasıl evrildi?
Benim için kâğıt her zaman farklı kullanım şekilleri ile sonsuz bir malzeme. Hâlâ kâğıdı kullanarak farklı ifade yöntemlerini de araştırıyorum. Heykel kökenli oluşum da sanırım form arayışımı destekledi kâğıt ile birlikte. Yıllara yayılan bir de animasyon geçmişim var, bu sayede bazen hikâyelere de açılıyor anlatımım. Her şey gibi değişim, dönüşüm de geçirdi tabii zaman içinde. İlk yıllarda oldukça yoğun animasyon dili ve etkisi hakimdi. Daha çok siluetler keserek ve aydınlatarak oluşturduğum sahneler ağırlıktaydı, şimdikiler biraz daha soyut anlatım olarak ucu açık ve başka çağrışımlara da izin verir nitelikte.
Sergide gezerken bir hikâyenin bölümleri arasında turluyormuş, sayfaları çeviriyormuş gibi hissediyoruz. Sergi bülteninde çalışmalarınızın bir kurguyu tamamlayan cümlecikler gibi seriler hâlinde ortaya çıktığı yazıyor. Bu süreçten biraz bahsedebilir misiniz?
Üretirken çalıştığım tekniklerde genellikle hep araştırma hâlinde hissediyorum kendimi. Bu da serilerin çıkmasını mümkün kılıyor. Bir konu üzerine yoğunlaşıyorum evet ama olasılıklar, ihtimaller her zaman farklı anlatımlara aralanan kapılar gibi. Daha çok kâğıt sergiledim şimdiye dek ama aslında malzeme skalam geniş diyebiliriz. O sırada anlatmak istediğim her ne ise ona yakın olan malzemeyi tercih ediyorum ve yine o anlatımı ne kadar çeşitlendirebilirim biraz da ona çalışıyorum sanırım.
İç dünyanıza yönelik müzikal bir ritim ve akış içinde olan eserlerinizden ilhamla sergi de adını buradan alıyor. Müzik ile ilişkiniz ve üretiminize yansımalarından bahsedebilir misiniz?
Ritim duygusu benim önemsediğim bir şey. Sanki her şeyin bir ritmi var bazen aksak da olsa. Müzik ile profesyonel olarak hiç uğraşmadım ama genellikle bir ritim tutarken ya da bir parçayı mırıldanırken bulurum kendimi. Küçükken büyüdüğüm evimizde, koridorda hiç kapanmayan TRT radyo, uyurken bile açıktı. Müzik insanın içine sızan bir şey, sanırım bana da öyle oldu. Bazı videolarımın üzerinde ses/müzik var, yakından dahil olduğum ve bazen tasarladığım bir süreç o da tıpkı videonun kendisi gibi. Benim için görselin taşıyıcı değil çok önemli bir tamamlayıcısı oldu her zaman.
Peki şimdi sırada ne var?
Önümde bazı sergiler, projeler var. Araştırmak ve denemek istediğim yeni ifade arayışları var. Çalan bir radyo programından dilek tutmak gibi merakla beklerken birlikte göreceğiz diyelim. 🙂
Gizem Gedik ile “Sıradaki Şarkı” Sergisi Üzerine
Sergi uzun bir zaman dilimi ve geniş bir seçkiyi kapsıyor. Yerleşimde nasıl bir kurgu takip ettiniz?
Nermin’le Galeri Nev İstanbul aracılığıyla yaklaşık 6 yıldır süregelen, giderek derinleşen ve genişleyen bir diyaloğumuz var. Bu süreçte, onun geçmişten günümüze kadar gerçekleştirdiği çalışmaları ve son 10 yılda katıldığı karma ve kişisel sergileri oldukça yakından takip ettim. Bu aşinalık, henüz mekânı bile görmeden önce, eserleri görsel olarak ve metinler üzerinden inceleyerek yeni bağlantılar kurmaya başladığımda zihnimde çeşitli senaryolar oluşturmama ve hangi eserlerin daha güçlü bir anlatı oluşturabileceğini hayal etmeme olanak sağladı.
Bursa’daki Meteor Balat Kültürevi’ne ilk gidişimizde, Nermin’le bazı eserlerin nerede konumlanacağını hızlıca belirleyebildik. Diğerleri için ise düşünme ve deneme sürecimiz oldukça keyifli geçti. Mekân, geçişlere izin veren ve aslında iki temel aksta ilerleyen, özellikle çok parçalı eserlerin sergilenmesine olanak tanıyan dengeli bir hacme sahip. Bu da bize büyük ölçüde yardımcı oldu diyebilirim. Böylelikle Nermin’in aydınlık ve karanlık unsurları kullanarak ışık, gölge ve siluetlerle ilişkisini doğrudan yansıtabileceğimiz bir atmosfer oluşturabildik. Küratöryal kurguda benim için en önemli nokta, Nermin’in zaman içinde gelişen görsel ve kavramsal dilini yansıtmak ve mikro ve makro bakışı, soyut veya çizgisel yaklaşımı, malzemenin sade veya yoğun kullanımı gibi çeşitliliklerin karşılıklı okumalarını sağlamaktı. Aynı zamanda, tüm serilerin birbirini tamamladığı bir devamlılığı ve kendi içinde yeni bir hikâye oluşturduğu taze bir kurgu yaratmaya çalıştık. Eserler, mekân ve küratöryel metin birlikte incelendiğinde, bu net bir şekilde anlaşılacak ve izleyiciye farklı bakış açıları sunacaktır diye düşünüyorum.
Sanatçının 20 yıllık üretiminin ülkenin sosyopolitik tarihiyle kurduğu diyaloğu nasıl değerlendirirsiniz?
Nermin’in eserleri, aslında kentin değişimini ve dönüşümünü, çevremize ait detayları ve koşulların toplumsal ve bireysel düzeydeki etkilerini soyutlayarak sembolize ediyor. Ancak bu eserlerin doğrudan politik veya sosyal içerikli mesajlar verdiğini söylemek elbette zor. Son 20 yıl içindeki tüm değişimler, umut veya umutsuzluk, çaresizlik veya bunaltı gibi duyguları Nermin’in işlerinde dönem dönem hissedebiliriz. Ancak genel olarak bakıldığında, Nermin’in çevre ve kente, doğaya farklı bir bakış açısıyla yaklaştığını ve bu yaklaşımın, içinde bulunulan duruma göre yeni bir içerik kazanan işler üretmesini sağladığını söyleyebiliriz. Örneğin, 2018 yılındaki “Günler Üzerimize Yığılıyor” adlı sergisinin, yığınların kuşatmasıyla bir tür bunaltı hissini ve içinde yaşadığımız dönemi hatırlatmasına rağmen, aynı zamanda oyuncu ve umut veren bir tarafı da vardı. Dolayısıyla Nermin’in son 20 yılda ülkenin sosyopolitik durumuyla kişisel olarak kurduğu diyalog ile eserleri arasında kurulan diyaloğun birbirinden farklı olduğunu, ancak bazı detaylarla bize bu dönemlerin genel hissini aktardığını düşünüyorum. Bu etkileri ise kişisel olarak en fazla videolarda, eser ve sergi isimlerinde daha belirgin bir şekilde gözlemlediğimi söyleyebilirim. Kente dair okumalar ve hızla dönüşen bir çevreyi hatırlatan kaotik kurgular da bu etkilerin daha belirgin olduğu işlere örnek olabilir.
Sanatçının eserlerinin Bursa’da böyle bir kapsamlı bir seçkiyle izleyiciyle buluşması nasıl geri dönüşler aldı?
Bu sergi, Nermin’in Galeri Nev İstanbul dışındaki ilk kişisel sergisi olması ve tabii ki sanatının 20. yılını vurgulaması açısından son derece önemli. Bu vesileyle Nilüfer Belediyesi’ne, özellikle kültür sanat ofisine yeniden çok teşekkür etmek isterim. Sürecin başından sonuna kadar kendimizi çok rahat hissettik; sergi kurulumundan açılışa, etkinliklerden basın iletişimine kadar her şey hızlı ve konforlu bir şekilde ilerledi. Bu tabii ki serginin etki alanına da yansıdı. Hazırlıklar, duyurular ve organizasyon çok iyi yapıldığı için hem Bursa’dan hem de İstanbul’dan gelen izleyicilerimiz, Nermin’in çalışmalarını takip eden dostlarımızla birlikte güzel bir kalabalık oluşturdu. Sürekli orada bulunamadığımız için gündelik olarak bunu takip etmek mümkün olmasa da şimdiye kadar aldığımız tüm geri bildirimler son derece olumlu oldu. Bazıları sergiden retrospektif bir tat aldığını, bazılarıysa Nermin’in daha pozitif olan ve daha karanlık olan görsel ve kavramsal anlatımını daha iyi algılayabildiğini söyledi. Ayrıca tüm sergilerini takip eden, yine de bu sergideki tüm işleri görmemiş sanatçı arkadaşlarımızın da şaşırdığı zamanlar oldu.
Sonuçta bazı eserler uzun yıllardır durdukları atölyeden geldi ve belki de çok iyi bilinmiyorlardı. Bilinen bazı eserler ise daha farklı bir kurguda yer alarak izleyicinin algısını değiştirdi. Bunların yanında, Bursa’da alışık olmadığımız, bilmediğimiz yeni bir kitleyle de yepyeni bir mekânda buluşmak ve onlarla iletişim kurmak da son derece zihin açıcı ve keyifli bir deneyim oldu. Nermin’in Bursa’da da bir izleyici kitlesi olduğunu görmek, meraklı öğrencilerle ve çok güzel sorular soran ziyaretçilerle kurduğu iletişimi izlemek çok güzeldi.
Kapak Fotoğrafı: Sıradaki Şarkı Sergisi
İlginizi çekebilir: Burcu Dimili’den Geçmişin Notalarıyla Güncel Şarkılar Bestelemek Üzerine
İlk yorumu siz yazın!