İlk yorumu siz yazın!
Memory: Hafızaya ve Travmalara Dair
Jessica Chastain’in muhteşem performansı ile akıllara kazınacak olan Memory, Brooklyn’de yaşayan bir sosyal hizmet görevlisinin hayatı ile açılıyor. Geçmişte alkolik olduğunu ama uzun zamandır bu bağımlılığından uzak durduğunu anladığımız ana karakterimiz Slyvia, bir gün okuduğu lisenin mezunlarının toplandığı bir organizasyona gidiyor. Herkesin oldukça keyif aldığı bu ortamda köşede sessizce oturan Slyvia, bir adam tarafından huzursuz ediliyor. Hiç uzatmadan mekanı terk edip evine dönen Slyvia, bu adam tarafından evine kadar takip ediliyor. Bu anların yaşattığı gerginlik hatırı sayılır bir süre devam ediyor, ta ki ertesi sabah meselenin aslı ortaya çıkana dek. İlgilisi için film geçtiğimiz günlerde vizyona girdi.
Michel Franco’nun yönettiği bu yapım, yönetmenin en iyi filmlerinden biri olarak nitelendirilebilir. Oyuncularından her istediğini almış gibi görünen yönetmen, hikayesinin gerçekçiliğiyle beni resmen kıskıvrak yakaladı. Slyvia’nın sıkıntılarını yavaş yavaş anlamaya başlıyoruz ve bu öğrenme süreci filmin sonuna kadar sürüyor. Zira travmatik bir geçmişin şak diye izleyiciye zerk edilebilmesi kolay iş değil, onun yerine hikayenin tümüne yayılma fikri daha akıllıca. Slyvia’nın ilk başta huzurunu kaçırıp sonrasında da enteresan bir şekilde hayatına dahil olan Saul ise insanın içini cız ettiren bir performans sergiliyor. Hatta filmin Venedik’ten en iyi oyuncu ödülü ile dönmesini sağlıyor.
Editör Notu: Yazının devamı spoiler içermektedir.
Saul karakterinin önce bir sapık ruh hastası olduğunu düşünüyoruz, sonrasında demans hastası olduğunu öğrenip başka bir ruh haline savruluyoruz, devamında Slyvia’ya küçük yaşta nasıl travmalar yaşattığını görüyoruz, en sonunda da bu kişinin o olmadığını anlıyoruz. Filmin ortasına kadar pinpon topu gibi gidiyor geliyor izleyici. Sonrasında ise çok hakikatli ve ikna edici bir ilişki başlıyor ikili arasında. Saul son derece naif karakterli bir insan olmasından mütevellit, Slyvia’nın travmatik geçmişine yumuşak iniş yapabilecek hareketler sergiliyor istemsizce. Geçmişte babasının kendisini istismar ediyor oluşundan ötürü tüm hayatı değişen, annesi olacak şeytan ile bağları koparan bu kadının sırtını bir erkeğe, bir ilişkiye yaslarken ne kadar zorlandığını görmemek mümkün değil.
İki karakterin tüm sancıları çok gerçek. Kadının annesiyle yaşadığı katarsis anları gerçekten de öte adeta. Kardeşinin, onun eşinin o anlardaki tepkileri vesaire. İşte yönetmenliğin böyle filmlerde en çok ortaya çıktığı anlar bunlar bence. Ben izlediğim karakterlerin kırılganlıklarına ve travmalarına ikna olduktan sonra her türlü dram hikayesinden verim alırım… Özellikle kendi ufak kızıyla olan ilişkisindeki doğallık da son derece ilgi çekici. Zira travmatik geçmişe sahip bir annenin ne kadar iyi bir anne olabileceğine dair nüansları sağa sola başarılı şekilde saklamaktan geri kalmıyor Memory.
Sinema dünyasına ve filmlere dair paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.
Kapak Fotoğrafı: NPR
İlginizi çekebilir: Eralp Alper’den Scrapper
Filmi izlemedim, ama yazıyı okuduğum kadarıyla ana karakterin tramvaları,kırılganlıkları, iyi anne olma çabaları, ve fiziksel görünüşü ve tabi ki ilk olarak adı Sylvia Plath'i çağrıştırdı..umarım izleyebilirim