İlk kez bu sene katıldığım ART DUBAI, Colombo’dan (Sri Lanka) Mumbai’ye, Bogota’dan Casablanca’ya, Jakarta’ya ve hatta teokratik bir otoriter yönetim altındaki Tahran’a, dünyanın farklı bölgelerinden sanatçıların yapıtları, başka bir deyişle bambaşka bir sanatsal dünya ile tanışmamı sağladı. Üstelik ART DUBAI’nin bu seneki teması da bu batılı olmayan ve batı ile tarihsel, politik ve kültürel düzeyde de organik bir ilişki -en azından yakın zamana kadar- kurmamış sanatçıları tanımaya çok elverişliydi: İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyetler Birliği ile Arap, Afrika ve Güney Asya ülkeleri arasındaki kültürel değişim.

Art Dubai | Fotoğraf: Art Dubai

Dubai dünyadaki finans, gayrimenkul, ticaret, turizm, teknoloji, tasarım ve inovasyon alanlarındaki konumunu hızlı ve emin adımlarla  sanatta da sağlamlaştırıyor. 2010’ların başında adeta bir patlama yaşayan Dubai sanat ortamı son yıllarda dünyada hatırı sayılır bir sanat merkezi olarak kabul edilmeye başlandı. Bunda Emirlik’in sanata ve kültüre yaptığı yatırımların ve elbette şehir sakinlerinin çeşitliliğin, entelektüel ve finansal güçlerin etkisi büyük. Sadece 2022’den bu yana şehrin nüfusunun 180 bin kişi artığı ve bu kişilerin %6’sının İngiliz Sterlini bazında milyoner olduğu düşünüldüğünde şehrin sanat piyasasının da gelecek için nasıl büyük bir potansiyel sunduğu daha net anlaşılabilir.

Dubai’de sanat ve kültürün kalbinin attığı; Londra’daki Clerkenwell benzeri bir mahalle olan Alserkal Avenue artık yetersiz kaldığından yine Al Qouz Bölgesi’ndeki Al Khayat ikinci bir sanat merkezi haline geldi. Dünyanın en büyük kapalı eğlence ve alışveriş mekanı Dubai Mall içinde kurulan sanat müzesi Arte Museum, şehri moda dünyasında da ön plana çıkarmayı amaçlayan Dubai Design Week ve MEASA Bölgesi’nin (Ortadoğu, Afrika & Güney Asya) en büyük tasarım fuarı Downtown Design ve elbette ayrı bir yazıda bahsedeceğim Dubai Opera, Dubai’nin kültür, sanat ve tasarım alanında da dünyanın güç merkezleri arasına katılma yolcuğunda önemli duraklar olarak öne çıkmaya başladılar.

Tüm bu gelişmeler içinde ART DUBAI, Dubai’nin bu yolculuğunda en büyük ve önemli rolü oynayan sanat olaylarından biri, belki de birincisi olarak kabul edilebilir. Her sene Mart ayında Dubai’de organize edilen ve MEASA Bölgesi’nin görsel sanatlar alanındaki en büyük etkinliği olan ART DUBAI bu sene 1-3 Mart 2024 tarihlerinde Souk Medinat Jumeirah’da gerçekleştirildi. Dünyanın hemen her bölgesinden toplam 72 galerinin katıldığı etkinlik sırasında yapıtların sergilendiği sanat fuarı dışında sanat dünyasından farklı kesimlerin temsilcilerinin katıldığı sohbetler, forumlar, canlı gösteriler ve çocuk atölyeleri 3 gün boyunca katılımcıların sanat dolu zamanlar geçirmesini sağladı.

Art Dubai

Benim sanat alanındaki eğitimim, terbiyem ve tecrübem ‘batı odaklı’ bir seyir izledi. Hele de söz konusu ‘sanatta modernizm’ ve ‘modern sanat’ olduğunda tüm bilgi kaynaklarım batılıydı. Türkiye’yi bir kenara bırakırsak ABD, İngiltere ve Kıta Avrupası dışında hiçbir yerde sanat müzesi veya galeri ziyaret etmemiştim. Batı-dışı coğrafyalara ait sanat yapıtları ile deneyimlerim de bu ‘batılı’ sanat kurumlarında sergilendikleri oran ve düzeyle sınırlı kalmıştı. Örneğin birkaç sene önce Tate Modern’de karşılaştığım, batılı sanat formları ile İslam ve Afrika öğelerini bir araya getirdiği özgün ve etkileyici sanatsal diliyle beni kendisine hayran bırakan Sudanlı ressam İbrahim El-Salahi sanat eğitimini İngiltere ve ABD’de almış bir sanatçı. Bir dönem ülkesinde üst düzey bürokrat olarak da görev yapan Salahi’nin önemli bir modernist ressam olarak uluslararası anlamda tanınıp kabul görmesi de 2013 yılında yine Tate Modern’de gerçekleştirilen retrospektif sergisi sayesinde gerçekleşiyor. Ressam günümüzde çalışmalarını Oxford, İngiltere’de sürdürüyor.

i%cc%87brahim-el-salahi-cocukluk-ruyalarinin-yeniden-dogmus-sesleri
İbrahim El-Salahi – Çocukluk Rüyalarının Yeniden Doğan Sesleri, Tate Museum | Bülent Tunga Yılmaz

Bu tipik örneğin de gösterdiği gibi benim gibi doğrudan batılı veya batı sanat dünyası ile doğrudan organik bağları olan sanatçıların yarattığı sanat evreninin dışına çıkamamış bir sanatsever için ART DUBAI’nin onun kişisel tarihinde çok önemli bir yer tutması çok anlaşılabilir bir durum. İlk kez bu sene katıldığım ART DUBAI, Colombo’dan (Sri Lanka) Mumbai’ye, Bogota’dan Casablanca’ya, Jakarta’ya ve hatta teokratik bir otoriter yönetim altındaki Tahran’a dünyanın farklı bölgelerinden sanatçıların yapıtları, başka bir deyişle bambaşka bir sanatsal dünya ile tanışmamı sağladı. Üstelik ART DUBAI’nin bu seneki teması da bu batılı olmayan ve batı ile tarihsel, politik ve kültürel düzeyde de organik bir ilişki -en azından yakın zamana kadar- kurmamış sanatçıları tanımaya çok elverişliydi: İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyetler Birliği ile Arab, Afrika ve Güney Asya ülkeleri arasındaki kültürel değişim.

Bu tema Soğuk Savaş’ın şekillendirdiği politik ve tarihsel bağlamın etkisiyle batıdan bağımsız gelişen; uzun bir süre yine dönemin politik koşulları dolayısıyla sadece gerçekleştiği dünya, Doğu Bloğu ve Üçüncü Dünya ülkeleri, içine hapsolmuş bir sanat anlayışı doğrultusunda eser veren sanatçıları göz önüne getiriyor.

Etkinliğin detayına girmeden önce, sözünü etmeye çalıştığım politik, tarihsel ve kültürel bağlama kısaca değinmek isterim. Soğuk Savaş ile beraber dünya kabaca ABD’nin liderliğindeki Batı Bloğu ve Sovyetler Birliği’nin liderliğini yaptığı Doğu Bloğu arasında bölünmüştü. Bu bölünme etkilerini sadece politika ve ekonomi değil sanat alanında da göstermemeye başlamıştı. Her iki blok da kendine yakın az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerden gelen profesyoneller, öğrenciler, akademisyenler ve sanatçılara bilgi ve görgülerini olduğu kadar ideolojik formasyonlarını da güçlendirmeleri için farklı programlar aracılığıyla burs veriyordu. Bu sayede aralarında sanatçıların da olduğu binlerce genç insan ABD, İngiltere, Fransa ve Batı Almanya gibi batı bloğunu önde gelen ülkelerine akın etti. Bunun tam bir benzeri karşı tarafta, Doğu Blok’unda da gerçekleşiyordu. En başta Sovyetler Birliği olmak üzere  önde gelen bazı sosyalist ülkeler de (Doğu Almanya, Çekoslovakya, Polonya) dünyanın pek çok ülkesinden binlerce gence değişim programları ve burslar aracılığıyla ev sahipliği yapıyordu. Bu programlarla Moskova, Taşkent, Doğu Berlin ve Kiev şehirleri mimar, yönetmen ve görsel sanatlarda faaliyet gösteren sanatçılar için birer önemli merkez haline gelmişti.

Soğuk Savaş Harita | Fotoğraf: Vikipedi

1960’larla beraber bu iki kutuplu dünya düzenine bir alternatif oluşturmak üzere Hindistan, Yugoslavya ve Mısır’ın önderliğinde dünyanın farklı bölgelerinden, çoğu o yıllarda yeni girilmiş olan post-kolonyal dönemin politik ve askeri gelişmeleri sonucunda bağımsızlığını henüz kazanmış bir grup ülke kendilerini ‘bağlantısızlar’ olarak tanımlamaya ve örgütlenmeye başladı. Bu ülkeler hiçbir bloğa ait olmadan her ikisiyle de farklı düzeyde ve boyutta ilişkiler kurmayı amaçlıyorlardı. Öte yandan ‘bağımsız’ da olsalar ister istemez dönemin iki süper gücü, ABD ve Sovyetler Birliği ile ilişkiler geliştirdiler ve zamanla kimi ABD kimi de Sovyetler Birliği’ne yaklaştı. Bunun bir sonucu olarak da bu ülkelerdeki sanatçıların bir bölümü batıya yönlenirken bir bölümü de esinini Doğu Bloğunda buldu. Dolayısıyla bağlantısız olarak tanımlanan ülke sanatçılarından bazıları da Doğu Blok’unun sözü edilen bu değişim programlarına katıldı.

Tüm bu sanatçıların Sovyetler Birliği başta olmak üzere Doğu Blok’una gelmelerinde elbette aldıkları bursun seyahat, konaklama, günlük iaşe, eğitim ve sanatsal üretim için gerekli ekipman ve malzeme de dahil hemen her şeyi kapsamasının çok önemli bir etkisi vardı. Öte yandan bursun finansal boyutu dışında, bu genç sanatçıların ‘sosyalizm’ ve ‘sosyalist devrim’ idealine sıkı sıkıya bağlı olmaları; Stalinizmin acı hatıraların hala taze olmasına, o dönemin acılarının hala sızlıyor olmasına karşın Sovyetler Birliği’ni idealize etmeleri de bu programlara katılmalarında büyük bir etkendi 

ART DUBAI bu programlara katılmış, bir bölümü 70li 80li yaşlarında olan veya bir bölümü vefat etmiş sanatçıların  Doğu Blok’unda aldıkları eğitimin şekillendirdiği politik, tarihsel ve kültürel bağlam içinde doğan  eserlerini bir platformda buluşturmayı başardı. Benim yıllarca ‘angaje sanat’, ‘organik entelektüellerin sanata ihaneti’, sanata karşı işlenen bir suç, hatta bir günah olarak gördüğüm sosyalist, ulusalcı, politik içeriği yoğun sanat yapıtlarının bazı örneklerinin sergilendiği bu etkinlik uzun bir süredir geliştirdiğim sanata dair yeni yaklaşımımın ne kadar doğru olduğunu da ortaya koymuş oldu.

wahib-bteddini-untitled-1958
Wahib Bteddini – İsimsiz, Agial Art Gallery | Fotoğraf: Bülent Tunga Yılmaz 

Zaman içinde, farklı kültür, dönem ve akımlardan daha fazla sanat yapıtı görüp inceledikçe zihniyet olarak olgunlaştım ve genel olarak  ‘sanat yapıtına’ bakışım da değişti. En basit şekilde bir sanat yapıtının sanatsal kalitesini dönemi, akımı ne olursa ‘ne anlattığı değil nasıl anlattığı belirler’ şeklinde tanımlanabilecek bu yeni anlayışın ART DUBAI’yi gezerken sanattan aldığım zevki arttırma adına ne kadar olumlu olduğunu bir kez daha görme buldum. Sovyetler Birliği’nde eğitim görmüş, yaşamını 2011 yılında 82 yaşında kaybetmiş olan ve Lübnan plastik sanatlar tarihinin en önemli figürlerinden biri olarak kabul edilen Wahip Bteddini’nin 1958 tarihli isimsiz tablosu bu değişimin en iyi örneklerinden biriydi benim için. İçerik olarak Doğu Bloğu Ülkeleri’ndeki propaganda posterlerine, sosyalist dergi kapaklarına veya 1 Mayıs gibi kitlesel gösterilerde taşınan posterlere benzeyen ve yıllar önce görsem itiraf edeyim biraz küçümseme ama çokça da kınamayla yaklaşacağım bu gösterişli tablo yıllar önce bir yandan da kübist etkiler taşıyan üslubu yanında epik anlatım tarzıyla çok ilgimi çekti ve etkinlikte aklımda kalan yapıtlardan biri oldu.

abdul-mannan-shamme
Abdul Mannan Shamme, 1958 | Fotoğraf: Bülent Tunga Yılmaz 

Yine sanat eğitimini Sovyetler Birliği’nde alan Suriyeli Abdul Mannan Shamma’nın Alman ekspresyonizmini çağıran politik tablolarını politik bir içeriğin tuvale nasıl başarılı bir şekilde yansıtabileceğinin iyi bir örneği olarak değerlendirdim.

İngiltere’deki eğitiminin ardından başladığı ve başarıyla devam ettiği bankacılık kariyerini aniden bırakarak (bu hikaye akla Paul Gaugin’i getiriyor) Moskova’da resim eğitimi alan ve sonrasında da Prag’a yerleşen Irak Modernizmi’nin en önemli ismi Mahmoud Sabri’nin toplumsal ve politik konuları önceleyen realizmi ile renk, yapı ve soyutlama gibi üslupçu yaklaşımı bir araya getirdiği, 1971’de de bir manifesto haline getirdiği ‘Kuantum Realism’ tarzının resim tarihi açısından önemini görmüş oldum. 

mahmoud-sabri-su-tasiyanlar
Mahmoud Sabri, Su Taşıyanlar, Meem Gallery | Fotoğraf: Bülent Tunga Yılmaz 

Küçük bir köyde doğan; ABD’de tıp okuma teklifini reddederek gizlice Sovyetler Birliği’ne giderek (o yıllarda ülkesinden Sovyetler Birliği’ne seyahat yasağı var) grafik sanatlar okuyan ve günümüzde Suudi Arabistan’dan gelen en önemli sanatçı olarak kabul edilen Abdulsattar Al-Mussa’nın doğduğu coğrafyanın kültüründen izlenimleri neredeyse folklorik düzeyde yerel yaşamı aktardığı tabloları siyah-beyaz karşılığı ve ara tonların müthiş kullanımıyla nasıl etkileyici bir hale geldiğini görmek de benim açımdan sürpriz oldu. 

abdulsattar-a-musa-al-ars-fe-al-refae-serisi-binici-ve-atlar
Abdulsattar A-Musa, Al -Ars fe Al-Rafae Serisi (Binici ve Atlar), Hafez Gallery | Fotoğraf: Bülent Tunga Yılmaz

Yeni tanıdığım bu sanatçılar dışında yaşayan en önemli sanatçılardan biri olan ressam ve yönetmen Julian Schnabel’in bazı yapıtları da benim için etkinliğin önemli süprizleri arasında yer aldı.

julian-schnabel-cape-vanderlin-to-cape-grey
Julian Schnabel – Cape Vanderlin to Cape Grey, Giorgio Persano Gallery | Fotoğraf: Bülent Tunga Yılmaz

Paris, Londra, New York, Viyana ve Roma da dahil olma üzere dünyanın hemen tüm önemli merkezlerinden 72 galerinin katıldığı etkinlikte iki Türk galeri, Sanatatak ve Zilberman, da yer aldı. Özellikle Zilberman pavyonunda yer alan Azade Köker’in gösterişli kolaj çalışması Jerusalem gözlediğim kadarıyla büyük ilgi gördü. 

img_1530-2
Azade Köker – Jerusalem, Zilberman Gallery | Fotoğraf: Bülent Tunga Yılmaz

Sonuç olarak ART DUBAI 2024 sanatsal boyutuyla beraber eğitim ve entelektüel içeriğiyle de çok iyi etkinlikti. 2025 yılındaki yeni konsepti büyük bir merakla bekliyorum. 

Kapak Fotoğrafı: Bülent Tunga Yılmaz

İlginizi çekebilir: Bülent Tunga Yılmaz’dan Dubai’de Yaşam