Cannes, Mougins ve Biot: Zıtlıkların Cazibesiyle Farklı Bir Güney Fransa Rotası
Fransız Rivierası denince akla gelen ilk şehirdir Cannes. Fakat eminim çok azımız Cannes’ın yakınında yer alan, buram buram sanat ve tarih kokan iki otantik köyü, Mougins ve Biot’u, bilir. Gerek bayram tatili gerekse yine tüm gözlerin çevrileceği dünyaca ünlü Cannes Film Festivali yaklaşmışken önce lüksün ve ihtişamın şehri Cannes’a farklı bir pencereden bakıyor, sonra da Mougins ve Biot köyleriyle bohem bir yolculuğa çıkıyoruz.
Festivaller ve Lüksün Şehri Cannes
Tüm dünyada, her yıl Mayıs ayında yapılan film festivaliyle tanınsa da aslında yıl boyunca Cannes’da, gayrimenkulden reklamcılığa, eğlence ve medyadan yatçılığa onun üzerinde fuar gerçekleştiriliyor. Bu doğrultuda ilk tavsiyem, Cannes’a seyahatinizi planlarken bu fuar ve festivallere denk gelip gelmediğinizi kontrol etmeniz. Öyle ki özellikle Mipcom, Cannes Film Festivali, Cannes Lions gibi etkinliklerin olduğu zamanlarda, zaten küçük bir şehir olan Cannes’da gerek konaklayacak yer gerekse restoranlarda masa bulmak çok zorlaşabiliyor.
Sessiz sakin bir balıkçı kasabasından lüks resortların ve sinemanın kalbi haline gelen Cannes’a ulaşmak için en hızlı yol, İstanbul’dan Nice şehrine uçmak. Türk Hava Yolları’nın İstanbul Havalimanı’ndan hareket eden İstanbul – Nice tarifeli uçuşlarıyla yaklaşık 3 saatte Nice’e varıyorsunuz. Bir başka alternatif ise gerek THY gerekse Pegasus’un İstanbul – Marsilya uçuşlarıyla Marsilya’ya varıp sonrasında tren veya otobüsle Cannes’a geçmek, bu zaman zaman daha ekonomik bir yol olabilir.
Cannes’da Nerede Ne Yenir, Ne İçilir?
Cannes’a her gittiğimde mutlak surette yaptığım seylerden birisi, sabah erken bir saatte Marche Forville pazarına uğrayıp öncelikle pazarı kolaçan etmek ve ardından pazarın önünde sıralanmış birbirinden tatlı kafe ve bistrolardan birinde oturup kruvasan – kahve eşliğinde lokallerin alışveriş telaşını izlemek. Daha kapsamlı bir kahvaltı arayışınız varsa Volupte, Maison Charlotte Busset güzel birer alternatif. Yanı sıra seyahatiniz yaz aylarına denk geliyorsa La Croisette adı verilen sahil boyunca dizilmiş bazı beach club’lar da kahvaltı seçenekleri sunabiliyor; fuar zamanları bizler pek çok kahvaltılı toplantımız için genellikle Plage Goeland’ı tercih ediyoruz.
Öğle ve akşam yemekleri için ise favorilerimi şu şekilde sıralayabilirim:
Makarnalarıyla ünlü İtalyan : Da Laura
Özellikle pizzaları için: La Pizza Cresci / La Piazza
Enfes Lübnan restoranı: Al Charq (Rue Rouaze)
Harika bir başka İtalyan restoranı : Salsamenteria di Parma
Deniz mahsulleri seviyorsanız: Astox et Brun / Le Caveau 30
Fransız deneyimleri için: Chez Vincent et Nicolas / Le Pastis / Aux Bon Enfants / La Brouette de Grand Mère
Amerikan usulu kırmızı et ve hamburgerler için: New York New York
Diğer: Bobo Bistro / La Mome Plage / La Potinière
Yemek sonrası içkisi eşliğinde keyifle oturup sohbet edebileceğiniz hepsi birbirine çok yakın mekanlar ise : La Biererie / La Californie / Cafe Roma / Cafe Agnelli / Zoa Bistro. Bu mekanların her birinde yemek menüsü de mevcut elbet ancak ben yemek için genelde yukarıdaki diğer opsiyonları tercih ediyorum. Pub arayışınız olur ise Cannes’ın en popüler pub’ları da şu şekilde sıralanabilir: Ma Nolan’s Irish Pub / Morrisons Irish Pub / Brown Sugar . Bunlara ek olarak elbette ki özellikle yaz aylarında sahil boyu dizilmiş pek çok beach club’ta da takılabilir, hem yemek yiyebilir hem içkilerinizi içebilirsiniz ancak hatırlatmakta fayda var ki buralar Cannes geneline göre çok daha pahalı olabiliyor.
Cannes’da Ne Yapılır?
Küçük bir şehir olan Cannes’ı gezmek için bir gününüzü ayırmanız yeterli. Old Town yani eski şehir bölgesiyle gezinize başlayabilirsiniz ve burası için size tavsiyem, mutlaka her bir sokağa girmeniz olur. Özellikle kaleye doğru tırmanırken gördüğünüz her kıvrımdan sapın, pişman olmayacaksınız! Eğer ki seyahatiniz festival dönemleri veya yaz aylarına denk gelmişse şehrin merkezindeki kalabalığından sıyrılıp eski bölgeye vardığınızda, rengarenk evlerin sıralandığı sokaklardaki sessizliğe şaşıracaksınız. İş dolayısıyla gelip çok yoğun bir kaç gün geçirmeden evvel bu bölgeye gelerek her sokakta soluklanmak bana her zaman terapi gibi gelir. Kaleye vardığınızda da sizi şahane bir Cannes manzarası karşılar. Şehri her açıdan görebileceğiniz bu kalede bir de Église Notre-Dame d’Espérance adlı küçük bir kilise bulunuyor. Burayı da hızlıca gezerek kaleden aşağıya doğru inişe geçebilirsiniz.
Vardığınız şehir limanını kendinize ikincil başlangıç noktası olarak belirleyip tüm sahil şeridini boylu boyunca gezebilirsiniz. La Croisette adlı bu sahil şeridi, üzerinde yer alan pek çok lüks oteli ve tüm kırmızı halı organizasyonlarına ev sahipliği yapan Palais des Festivals adlı kongre merkeziyle dünyanın en ünlü bölgelerinden birisi. Klasik bir turist pozunu Palais des Festivals önünde vermeyi ve burayı da fotoğraflamayı unutmayın. Gerçi herhangi bir etkinlik ve dolayısıyla kırmızı halısı olmadığında son derece sıradan bir bina ama mutlaka bir fotoğrafınız olsun 🙂 Palmiye ağaçlarıyla kaplanmış yol boyunca özellikle dikkatleri çeken bir hotel var ki o da Cannes ile ilgili her bir fotoğrafta görebileceğiniz, film festivalinin de simgesi haline gelmiş olan Carlton Hotel. Yine yol boyunca bir çok lüks markanın şaşalı mağazasını görecek ve belki de bir araba markasının daha önce hiç görmediğiniz modelini ilk kez bu yürüyüşünüz sırasında keşfedeceksiniz 😉
Sahil yürüyüşünüzü tamamladığınızda iç kısımlara doğru girerek, şehrin daha “normal” markalara ev sahipliği yaptığı alışveriş caddesi Rue d’Antibes’e geçebilirsiniz. Alışveriş yapmayı hiç sevmeyen biri olarak benim bu caddeye özellikle uğramamın tek sebebi, ana üretim merkezi Grasse olan Fransız parfüm markası Fragonard’ın burada butiğinin olması 😉 Öte yandan tekstil mağazalarının dışında, özellikle caddeyi kesen bazı sokaklarda çok tatlı dekorasyon mağazaları da bulabilirsiniz.
İki cadde daha var ki buralardan da bahsetmeden geçmek olmaz : Rue Hoche ve Rue Meynadier. Birbirini takip eden bu iki caddede yine sıra sıra pek çok mağaza, kafe ve restoran bulunuyor. Benim bu güzergahtaki bir önerim peynir severler için olacak: Fromagerie Ceneri. İçerideki yoğun ve karışık peynir kokusu ilk girişte insanı çok yorsa da kısa sürede duruma alışıyor ve kendinizi lezzetli mi lezzetli çeşitli peynirler denerken buluyorsunuz. Satın aldığınız peynirleri de çok iyi vakumluyorlar, hiç bir tereddütünüz olmadan alışverişinizi yapabilirsiniz.
Yukarıda daha evvel bahsettiğim bir yer var ki benim için olmazsa olmaz: Marche Forville. Sabah saatlerinde sahilde yürüyüşümü yaptıktan sonra pazara uğramayı, her standı gezip incelemeyi, buradan mutlaka bir şeyler almayı, sonra da bir kafeye oturup kendilerine eşlik eden birbirinden cins köpekleriyle sevgili Cannes halkının alışveriş telaşını izlemeyi çok seviyorum 🙂 Bu arada pazar 07.30’da açılıp saat 13.00 itibariyle kapanıyor. Bir de pazarın hemen arka tarafında Chapelle of the Miséricorde isimli küçük bir kilisenin ardına saklanmış Cave Gencel isimli bir şarap kavı bulunuyor. Tarihi bir şarap dükkanı olan Gencel’de her bütçeye uygun şarap bulabilirsiniz.
Yaz tatili için gidecek olanlar, eğer ki giriş ücretleri canınızı yakmayacaksa yine La Croisette boyunca yan yana dizilmiş olan birçok beach clup’tan faydalanabilirsiniz. Ücretsiz bir alternatif arıyorsanız eğer, Les plages du Mouré Rouge ve Plage du Midi’yi önerebilirim. Bonus bir tavsiye ise Demir Maskeli Adam filmiyle ün kazanmış olan Lerins Adaları. St. Marguerite ve St. Honorat adlı bu iki adaya, Cannes eski limanının ucuna – helikopter pistine doğru yürüdüğünüzde göreceğiniz bilet satış noktasından feribot bileti alarak ulaşabilirsiniz.
Adalara her gün feribot var ve yolculuk yalnızca 15 dakika sürüyor, fakat feribot saatlerinin çok sık olmadığını hatırlıyorum, o yüzden programlarını kontrol etmekte fayda var. Ayrıca yaz aylarında bu adalara özel yüzmeli tekne turları da düzenleniyor. St Honorat’ı diğer adadan ayırmak lazım, keza bu ada, beşinci yüzyıldan bu yana keşişlere ev sahipliği yapan bir manastıra sahip olup günümüzde de hala otuza yakın keşiş burada yaşamakta ve Lérins Manastırı ziyarete açık. Adada yaşayan keşişler şarap, zeytinyağı , likör ve lavanta üretiyorlar ve bu adaya düzenlenen pek çok tur, şarap bağı gezimi- şarap tadımı gibi etkinlikleri içeriyor. St. Marguerite adasına kıyasla, bu adada yüzme anlamında opsiyonlarınız çok daha dar; eğer özel bir turda değilseniz, feribottan indikten sonra adayı yürüyerek yüzecek uygun bir nokta aramanız gerekiyor. Yazdığım gibi bu adayı aslında özel kılan manastırı, keşişleri, şarapçılık ve La Tonnelle adlı harika restoranı.
Benim genel Cannes deneyimlerim aşağı yukarı böyle… Cannes demek bir yandan da benim için iş demek, koşturmak demek, yoğunluk ve telaş demek. Dolayısıyla ben aslında Cannes’ı, yakın mesafesinde keşfedebileceğim birbirinden güzel köy, kasaba ve şehirlere sahip olduğu için de çok seviyorum. Onlardan birisi de Mougins…
Cazibe, Tarih ve Sanat Köyü Mougins
Doğuşu MÖ 1.yüzyıla kadar uzanan Mougins köyü, çan kulesinin etrafında sarmal bir şekilde kıvrılan meydanları ve tarih kokan sokaklarıyla bence mutlaka ziyaret edilmesi gereken köylerden birisi. Cannes’dan arabayla 15 dakikada ulaşabileceğiniz köye aynı zamanda Cannes tren istasyonundaki otobüs duraklarından hareket eden 660 Zou ve Palm Bus B hattı belediye otobüsleriyle de varabilirsiniz, indiğiniz duraktan köy merkezine 10 – 15 dakika kadar daha yürümeniz gerektiğini de ilave etmiş olayım.
Bu köy de pek çok Fransız destinasyonu gibi birbirinden ünlü ve yetenekli ismin uğrak noktalarından biriymiş; Jean Cocteau, Christian Dior, Edith Piaf, Yves Saint-Laurent, Coco Chanel bunlardan sadece bazıları. Pablo Picasso ise burada 12 yıl boyunca yaşamış ve 1973 yılında yine bu köyde ölmüş.
Peki Mougins’de neler yapılır?
– Mougins turizm ofisi ve Picasso’nun büstünün bulunduğu Place des Patriotes meydanını ziyaret edin ve buradan Grasse tepeleri ve Güney Alplerinin müthiş manzarasını seyredin.
– Arnavut kaldırımlı sokakları, rengarenk çiçeklerle süslenmiş evleriyle köyün eski bölgesini karış karış gezin.
– Sanat atölyeleri ve galerilere mutlaka girin.
– Müze gezmeyi seviyorsanız Mougins Müzesi, Klasik Sanat Müzesi ve Fotoğraf Müzesi’ni ziyaret edin.
– Köyün küçük kilisesi St. Jacques Maggiore’ye girip yalnızca 5€ vererek kuleye çıkın ve panoramik manzaranın tadını çıkarın! Ayrıca yaz aylarında bu deneyimi daha da eşsiz kılmak isterseniz, turizm ofisinden rezervasyon yaparak, kuleye, şampanya da içeren farklı aperitif mönülerinden biriyle de çıkabilirsiniz!
Michelin yıldızlı restoranlarıyla bir gastronomi köyü olan Mougins; Fransa’nın Michelin rehberinde 7 yıldıza sahip tek köyü. Bu restoranlardan Le Moulin de Mougins; Elizabeth Taylor, Sean Connery, Sharon Stone gibi ağırladığı dünyaca ünlü yıldızlarıyla içlerinden sıyrılıyor. Mougins’da lezzetli bir yemek yemek istiyorsanız diğer önerilerim de; La Place de Mougins, Brasserie de la Méditerranée, La Gaudinade ve Le Petit Fouet.
Bonus Köy: Biot
Günümüzde seramikçilik ve cam işlemeciliğiyle ünlü olan Biot, Cannes’a yaklaşık 30 dakika mesafede bir orta çağ köyü. Eğer bir araç kiraladıysanız bu köye hızlıca ve kolayca varabilirsiniz. Aksi maalesef biraz çetrefilli. Ben ve arkadaşlarım, Cannes tren istasyonundan Nice yönüne giden trenlerden birine atlayıp 15 dakikada Biot durağına varmış ve fakat bir tepe köyü olan Biot’a ulaşmak için duraktan köye kadar 35 dakika kadar daha yürümek zorunda kalmıştık 🙂 Ben bu orta çağ köyünü çok sevmiş ve etkilenmiştim, dolayısıyla yürüyüşümüze değdiğini düşündük hepimiz de. Bir başka yol ise taksi ya da Uber kullanmak olabilir. Bu linkten daha ayrıntılı bilgilere ulaşmanız mümkün.
El değmemiş yapıları, tarih kokan sokakları ve atmosferiyle kendinizi gerçekten orta çağda bir anda hayal edebiliyorsunuz. Biot’un bilinirliğine en büyük katkılardan biri, yirminci yüzyıl kübist sanatçılarından, ressam, heykeltraş ve seramikçi Fernand Léger’in burada eserlerinin sergilendiği bir müzesi olması. Bu müzeyi de mutlaka ziyaret etmenizi öneririm. Ayrıca Tarih ve Seramik Müzesi de ilgi çekici olabilir. Cumartesi sabahları Place des Arcades’te yerel üreticilerin ürünlerini sergilediği bir pazar kuruluyor. Bu meydanı gezebilir ve biraz ilerisinde yer alan Sainte-Marie-Madeleine adlı sarı ve yeşil renkleriyle insanın içini açan küçük köy kilisesine uğrayabilirsiniz. Ve tabi pek çok galeri ve sanat atölyesini de gezmeyi unutmayın!
Son olarak; Biot köyünden yeme – içme üzerine tavsiyem ise bir krepçi olacak : L’Auberge Crêperie’ye uğrayın ve lütfen benim yerime de şahane kreplerinden yiyin. Afiyet olsun!
Kapak Fotoğrafı: Fahriye Şentürk
İlginizi çekebilir: Esra Saruhan’dan Lezzetli Fransa Tarihi
İlk yorumu siz yazın!