The Hypnosis: Girişimcilik Temalı İskandinav Komedisi
Karlovy Vary film festivalinde prömiyerini gerçekleştiren filmin yönetmenliğini genç İsveçli sinemacı Ernst De Geer yaparken, başrollerinde ise Herbert Nordrum ve Asta Kamma August var. ‘The Worst Person in the World’ izleyenlerin hemen tanıyacağı Herbert Nordrum, bu filmde de döktürüyor. Asta Kamma August ise Vera ismindeki karakteriyle izleyiciyilere sınırları zorlayan bir deneyim vadediyor. İki genç girişimci olan çift, Vera ve Andre, düzenlenecek olan bir start-up etkinliğine katılıp yeni platformlarının pazarlamasını yaparak yatırım alma çabasındalar. Bu işler tabii ki kolay değil ama halihazırda varolan zorlukların üzerine binen bin türlü acayip gelişmeyle, resmen küçük bir kaosun ortasında boğuluyoruz. Yönetmenin seyircisini oturduğu yerde kıvrandırmaktan oldukça keyif aldığını fark ettiğinizde, sizde kendinizi akışa bırakıyorsunuz. The Hypnosis geçtiğimiz haftalarda Mubi Türkiye kataloguna eklendi, İskandinav mizahı ile tek vücut olmak isteyenler kaçırmasın.
Çiftimizin geliştirdiği uygulama/platform, kadın cinsel sağlığına odaklanıyor. Kendileri gibi gelişmiş ülkelerde yaşamayan kadınların ihtiyaç duyabileceği konularda hizmet vermeyi planlıyorlar. Fakat ilk ropörtaj sahnelerinde anlıyoruz ki, daha ortada bir sürü flu konu var, hem de en kritik açılardan… Bir taraftan da sigara bağımlılığı için hipnoterapiye gitmeye başlayan Vera, hipnoterapi seansı esnasında adeta kendisine vurulmuş prangaları söküp atarak bambaşka bir kişiye dönüşmeye başlıyor. Aslında ufaktan sosyal anksiyetesi olan bir kadınken, bir anda muhtemelen kendisinin de hiç tahmin edemeyeceği bir hale evrilmeye başlıyor. Tabi bu dönüşüm, çiftimizin yatırım almak için katıldığı organizasyonda adım adım yaşanıyor. Vera’nın bu yolculuğunda Andre’nin çaresizliği ve arsızlığı ise şaşkınlıktan şaşkınlığa sürüklüyor. Başkası adına utanma hissini yoğun şekilde deneyimlemekten haz alanlar için harika bir deneyim.
Editör Notu: Yazının devamı spoiler içermektedir.
Filmin bir beyaz yakalı & girişimci eleştirisine evrileceği çok bariz olduğu için gidişatta çok büyük sürprizler yaşanmıyor o açıdan. Fakat Vera’nın karakter dönüşümü, sosyal anksiyete hissinin nötrlenişi, devamında biraz dobra bir karakter haline gelişi ve en son frenleri patlamış bir kamyon gibi sağa sola çarpa çarpa her şeyi sabote etmesi olağanüstüydü. Kendisinin bu kontrolsüzlükten keyif almaya başlamasıyla, Andre’nin durumu toparlamaya çalıştıkça şabanlaşması arasında oluşan eşsiz bir korelasyon var. Özellikle etkinlik öncesindeki akşamda hayali köpeğiyle terör estiren Vera, beni oturduğum yerde terletti. Devamında Andre tarafından bayıltıldığında, uyanıp kendisi olmadan sunum yapıldığını görünce yaşadığı hayal kırıklığı, ‘dönüşen’ karakterine ufak bir çelme taktı ve ruh hali de değişmeye başladı. Bu sefer personel kıyafeti giyerek emekçinin yanında veya kılığında karşımıza çıkan Vera’nın, sırf kendisi ortada yok diye yerine bulunan dublör kızın olduğu masaya servis yaptığı sahnede kahkaha attırdı.
Vera içinde bulunduğu her anda kendi kafa karışıklığını bize geçirme konusunda oldukça başarılı, sadece ufak bir eleştiri olarak kendisinin geçmişine dair bize birkaç done daha vermeyen senaryoya biraz laf edebilirim… Zira ipleri böylesine salan bir karakterin temeline biraz daha inmek iyi olabilirdi. Andre karakteriyle ödülleri toplayan Herbert Nordrum ise gelecekte bir Ruben Östlund filminde başrol oynamaya hak kazanmış gibi görünüyor şimdiden. Finalde Vera’nın aşırı zengin annesinin evinde Andre’nin köpekleşip modeme işemesi ve karısının onu bağrına basması ise filmin tonuna yakışan bir final olmuş. Teşekkürlerl İskandinav sineması.
Sinema dünyasına ve filmlere dair paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.
Kapak Fotoğrafı: Mubi
İlginizi çekebilir: Eralp Alper’den The Girl With the Needle
İlk yorumu siz yazın!