Sciacca: Sicilya'nın Saklı Hazinesi
İtalya’nın en büyük iki adasından biri olan Sicilya’nın güneybatısında kalan Agrigento iline bağlı Sciacca sahil kasabası, adanın turist kalabalığından uzak, sakin bir tatil yapmak isteyenler için adeta saklı bir hazine sunuyor.
İtalya’nın güneyine birçok kez seyahat etmeme rağmen Sicilya’yı ilk kez görecektim. Goethe’nin “Sicilya’yı görmeden İtalya’yı anlamak mümkün değildir.” sözünü okuduğumda merak duygum daha da arttı. Ada oldukça büyük olduğu için gezilecek görülecek çok şehir ve kasaba var. Biz adayı gezmeye başlamadan önce birkaç gün sakin bir deniz tatili planladık. Gitmeden önce adanın güneybatısında Sciacca kasabasında apart evlerin olduğu bir butik tesis keşfettim. ‘La tonnara di Sciacca’ ikiz villalardan oluşan, kendi plajı olan bir tesis. 1954 yılına kadar ton balığı fabrikası olarak kullanılan arazi on sene önce restore edilerek turizm tesisi haline gelmiş. Çok şirin tasarlanmış minik apart evler, eskiden balıkçıların evleriymiş. Hatta balıkçıların balıkları pişirdikleri ve balık kokusunu olabildiğince uzağa göndermek için inşa ettikleri uzun kule, eski hali korunmuş şekilde plajda hala duruyor. Her evin minik bir mutfağı ve küçük bir verandası da var. En güzel tarafı ise evin kapısını açıp birkaç adım attıktan sonra denizdesiniz.
Katanya havaalanına vardıktan sonra 3 saatlik bir araba yolculuğunun ardından Sciacca’ya vardık. Araba yolculuğu esnasında çevreyi gözlemlerken sanki İtalya’ya değil başka bir ülkeye gelmişim hissine kapıldım. Seyahatim süresince de bu his benimleydi. Ada, tarihi nedeniyle Arap, Yunan gibi farklı medeniyetlerin etkisi altında kalmış. Sokakları, mimarisi, insanları çok başka kültürleri anımsatıyor.
Tesise vardığımızda bizi tesisin yöneticisi Emanuela karşılıyor. Bize çevreyi gezdiriyor, tarihinden bahsediyor. Seyahat süresince de her konuda bize destek oluyor Emanuela. Kendimizi hemen denize atıyoruz. Plaj, tesise ait olmasına rağmen tüm sahil boyunca devam eden bir halk plajı bulunuyor. Sahilde uzun bir yürüyüş yapıyorum. Sicilyalıların sohbetlerine kulak veriyorum. Mısırcıdan ızgara mısır satın alıyorum. Güneşin ve harika denizin tadını çıkarıyorum. Küçük barında ‘granita’ yiyorum. Yavaş yavaş herkesin toparlanıp evine çekilmesini ve gün batımını izliyorum. Akşam ise Emanuela’nın tarif ettiği yürüme mesafesindeki restorana gidiyoruz. Parmak arası terliklerimizle sahilden 5 dakika yürüyoruz ve ardından minicik bir dereden geçerek restorana varıyoruz. Restoranın adı ‘Venti Nodi’. Harika bir şarap eşliğinde gördüğüm en taze, en lezzetli deniz mahsullerini yiyoruz. Kum midyesi salatası, kızarmış deniz mahsulleri tabağı enfesti. Son olarak Sicilya mutfağının başrol oyuncularından ‘cannolo siciliano’ bir kadeh misket üzümü şarabıyla yemeğimizi taçlandırıyor.
Sabah uyandığımızda verandada Emanuela elinde kocaman bir sepetle beliriyor. İçinde mis kokulu kahvelerimiz ve daha önce hiç yemediğim kadar bol kremalı ‘cornetti’ (kruvasanlar) kimi şam fıstıklı kimi bademli… Sicilya sokak mutfağının en gözdelerinden ‘arancini’ (kızarmış pirinç topları) bile var sepetin içinde. Focaccia ise ayrı lezzetli. Sicilya mutfağının kesinlikle mutlulukla direkt bir ilişkisi olduğunu düşünerek kahvaltımızın tadını çıkarıyoruz. Tüm gün denize ve güneşe doyuyoruz. Sıcaklık oldukça yüksek olduğu için öğle saatlerinde halk plajı bir anda boşalıveriyor. Herkes evine çekiliyor. Güneşin etkisi biraz azaldıktan sonra tekrar doluveriyor plaj.
Hava biraz serinledikten sonra etrafı keşfe çıkıyoruz. Öncelikle Il Castello Luna’ya doğru yöneliyoruz. Luna Kalesi, 14. yüzyıl sivil ve askeri mimarisinin ilginç örneklerinden birini temsil ediyor. Sciacca’ya hâkim konumu nedeniyle, sahili gören çok güzel bir manzaraya sahip. Kale, 1380 yılında Guglielmo Peralta tarafından yaptırılmış. Nicolò Peralta’nın (Guglielmo’nun oğlu) üç kızından biri olan Margherita, Kont Artale di Luna ile evlendiğinde Luna ailesinin eline geçmiş. İki asır boyunca ise şehri etkileyen iki soylu orta çağ ailesi (Katalan kökenli Luna ailesi ve Norman kökenli Perollo ailesi) arasındaki kanlı bir savaş olan “Sciacca Vakası” efsanesiyle bağlantılı.
Sciacca’nın gezilecek iki bölümü var: Biri tarihi merkez diğeri ise liman tarafı. Bir akşam şehir merkezinde tarihi sokaklarda geziyoruz. Seramik sanatı ile ün kazanmış bir kasaba Sciacca. Nereye baksanız birbirinden güzel seramik ürünlerine rastlıyorsunuz. Merdiven basamaklarının ara yüzleri bile rengarenk desenli seramik fayanslarla döşenmiş. Bir sürü hediyelik seramik dükkânı var. Tabii tüm Sicilya’da olduğu gibi burada da ‘La testa di Moro’ (Moro’nun kafası) görüyorsunuz her yerde. La testa di Moro’nun hikayesi ise, Palermo’da 1100 yılı civarında yaşamış güzel bir Sicilyalı kız ile esmer bir genç adamın aşk hikayesine dayanıyor. Güzel kız bir gün genç adamın onu terk edip Doğu’daki topraklarına döneceğini öğrendiğinde gece uykuda adamın kafasını keserek öldürüyor. Ardından o kafayı saksı olarak kullanarak içinde fesleğen yetiştiriyor. Fesleğenler o kadar gür çıkıyorlar ki bunu gören mahalle sakinleri seramik kafa şeklinde saksılar kullanarak bitki yetiştirmeye başlıyor. Yıllar içerisinde de bu seramik kafalar Sicilya’nın sembolü haline geliyor.
Ünlü seramik sanatçısı Gaspare Patti’nin atölyesi de Sciacca’da bulunuyor. Bu seyahatimde kendisiyle tanışıp sohbet etme ve atölyesini gezme fırsatı yakaladım. Çok mutluluk verici bir deneyimdi. Bu deneyimimi keyifle kaleme almıştım.
İlginizi çekebilir: Damla Anol Erol’dan Gaspare Patti
Geçmişte Sciacca, dış saldırılara karşı savunma duvarlarıyla sınırlandırılmıştı. Kasabaya giriş ve çıkış için Porta Palermo, Porta S.Salvatore, Porta di Mare, Porta Bagni ve Porta S.Calogero adlı kapılar kullanılıyordu. Tarihi merkez de bu kapıların ardında bulunuyor. Kapıların birinden içeri girdiğinizde tarihi sokaklarda kayboluyorsunuz. Keyifli yürüyüşün ardından Sciacca’nın ihtişamlı kilisesi ‘La Basilica della Madonna del Soccorso’ nun bulunduğu meydana gidiyoruz. Meydandaki popüler restoran ‘Trattoria La Matrice’ için sıramızı beklerken bir ‘aperitivo’ alarak kilisenin ve çevresindeki binaların etkileyici mimarisini tüm ayrıntılarıyla inceliyorum. Ardından ‘Busiata al pesto di pistacchioe gambero rosa’(Şam fıstıklı pesto sosu ile hazırlanmış karidesli Sicilya makarnası) deniyorum. Damağımda müthiş bir tat bırakıyor ama spesiyal tatlılarının da tadına bakmadan oradan ayrılmıyoruz.
Tarihi merkezin atmosferi çok hoşuma gidiyor ama burayı ‘Il Carnevale di Sciacca’ (Sciacca Karnavalı) zamanında görmek eminim çok başka olur. Sciacca Karnavalı, asırlık geleneği sayesinde Sicilya’nın en eski ve İtalya’nın en ünlü karnavallarından biri. Sciaccalı sanatçılar tarafından yaratılan bir görsel şölen de diyebiliriz bu karnavala. 12 metreye kadar uzayan heykeller, şenlikli kostümler, müzikler ile tarihte eğlenceli bir yolculuğa çıkıyorsunuz.
Sciacca’nın liman tarafı ise ayrı güzel. Sciacca limanı her yıl 4000 tondan fazla lüfer karaya çıkaran balıkçı tekneleri ve küçük tekneler de dahil olmak üzere yaklaşık 500 gemiden oluşuyor. Limandaki bir aile işletmesi olan tarihi restoran ‘Porto San Paolo’ bence limanın en keyifli restoranı. Hem manzaralı bir terası hem de keyifli bir dekorasyona sahip iç mekânı mevcut. Mutlaka rezervasyon gerekiyor aksi takdirde çok beklemeniz gerekir. Terası, hem limanı hem de limana bakan yamaçtaki evleri içine alacak bir panoramaya sahip. Bu manzara eşliğinde gün batımı çok keyifli oluyor. Restoranın girişi heyecan uyandırıyor. Yüksek merdivenleri çıktıktan sonra hoş bir villanın girişine varıyorsunuz. Kapıyı çalıyorsunuz ve sizi yine merdivenlerle üst kata alıyorlar. Terasa çıktığınızda ise manzara sizi gerçekten büyülüyor. Yemekler de oldukça başarılı. Yemeğin ardından restorandan ayrılırken restoranın arka tarafından müzik seslerinin yükseldiğini fark ediyorum.
Merakla o yöne doğru ilerliyorum ve karşıma hiç beklemediğim bir manzara çıkıveriyor. Dev bir kayanın bulunduğu küçük bir koy. Kalabalık gruplar toplanmışlar. Bir iki tane ufak bar bulunuyor. Hemen merdivenlerden inip kalabalığın içine karışıyoruz. Yüksek sesteki müziğe rağmen pusette uyuyan bebekler, etrafta koşturan çocuklar, gençler, sevgililer, sanki bütün Sciacca orada toplanmış ellerinde içkileriyle eğleniyor. Biz de kendimizi neşeli Sicilyalılar’ın ritmine kaptırıyoruz ve gecenin tadını çıkarıyoruz.
Kapak Fotoğrafı: Damla Anol Erol
İlginizi çekebilir: Sevginin İfadesi’nden İtalya Sahilleri ve Makarna Tarifleri
Bir nefeste okudum,nefisti.