Blink Twice: Günahlarla Dolu Bir Günah Çıkarma Hikayesi
Zoe Kravitz’in ilk yönetmenlik denemesi, izleyicisine seyir keyfi yüksek bir gerilim ve intikam filmi vadediyor. Filmin ‘kötü adamı’ olarak tanımlanabilecek karakteri gerçek hayattaki sevgilisi Channing Tatum’a vererek başarılı bir tercihte bulunmuş. Film görece uzun süredir gündemi meşgul ediyordu aslında, hatta geçen sene ‘Pussy Island’ ismiyle vizyona gireceği duyrulduğunda sektör bileşenlerinden gelen tepkiyle Zoe Kravitz filmin adını Blink Twice olarak güncellemeye karar vermişti. Blink Twice, ultra zengin bir adamın daveti ile kusursuz görünen bir tatil köyü ortamına giden bir kısmı normal bir kısmı garip insanları konu alıyor. Biraz Midsommar, biraz Get Out derken türün iyi filmlerini baharat gibi kullanarak kendi tarifini ortaya çıkarmaya çalışıyor. Onlar kadar başarılı olmasa da, bence oldukça sürükleyici bir iş ortaya çıkmış. Finaliyle de hikayesine iyi bir düğüm attığını düşündüğüm filmi herkese öneririm.
Naomi Ackie ve Adria Arjona gibi isimlerin çok iyi performanslar verdiği filmde, Frida garsonluk yaparak ekmeğini kazandığı bir dönemde reels videolarından gözüne kestirmiş olduğu bir tech CEO’sunun bağış etkinliğine gidiyor, tabii ki garson olarak. Orada bu milyarder Slater King ile tanışma fırsatı bulan Frida, sohbeti ilerleterek aralarında fitili yanan ilişkiyi bir anda bambaşka bir seviyeye taşıyor. Bunu da Slater King’in onu kendi satın almış olduğu adada bir tatil teklifini kabul ederek yapıyor. Filmin türünü bildiğimiz için bu adada pek hayırlı olmayan işlerle karşılaşacağına emin olduğumuz Frida, ağzı kulaklarında yola çıkıyor, hatta yakın arkadaşını da beraberinde götürme şansı oluyor. Yeme de yanında yat. Maalesef yatamıyor, şeytan dürtüyor… Türlü türlü garipliklerin filmin ilk yarısı boyunca gözümüze sokulması, bizi biraz yoruyor, çünkü gizemin anlaşılması oldukça uzun sürüyor. Fakat mevzu netleştikten sonra film harikulade şekilde ivmeleniyor ve açıklarını kapatmaya başlıyor.
Editör Notu: Devamı spoiler içermektedir.
Unutmanın büyük marifet, hatırlamanın ise büyük bir lanet olduğu bir atmosfer. Gerçeklikle hafıza kavramı arasında insanı rahatsız eden flu geçişler. Yeterli seviyede yapılmış ar-ge çalışmaları sonucunda insanların kısa vadeli anılarını silme yolunu keşfetmiş olan Slater King, bunu kendi uçkuru için etrafındaki insanları manipüle ederek kullanmaya başlıyor. Yanına bir grup ne idüğü belirsiz arkadaşını da alarak çıktığı bu tatilde, birbirini tanımayan (tanısa da unutan) kadınları zehirleyerek zincirleme tecavüz ve şiddet olaylarına sebep oluyorlar. Bu rezillikler arka arkaya yaşanırken seyirci de olayların aslını uzun bir süre bekledikten sonra hızlı bir şekilde öğreniyor. Fakat bu trajedi neyse ki iç serinleten bir intikam hikayesine evriliyor. Panzehirin enteresan bir yol ile Frida tarafından bulunmuş olması, adada uyanışı başlatıyor.
Uyanış boyunca adadaki tüm kadınlar yavaş yavaş kendine gelirken, Frida ise neredeyse Slater King’in asistanı tarafından harcanmanın kıyısından dönüyor. Hatta o sahnedeki “Bitch, I tried” repliği filmin en akılda kalıcı anlarından biri haline geliyor. Yanına terminatör gibi arkadaşı Sarah’ı da alarak müthiş bir örgütlenme örneği çizen Frida, bir gece neredeyse tüm erkekleri keklik gibi avlayacağı o ortamı kuruyor. Diğer kızların da ‘hatırlamaya’ başlamasıyla evde ters yönlü esmeye başlayan rüzgar, izleyicinin de içini soğutacak gelişmelere sahne olmaya başlıyor sonunda. Arka arkaya şişe gibi devrilen adamların ardından geriye sadece Slater King kalıyor. Bu adamın nesine acıdın diye içimizden söylenirken, final sahnesinde görüyoruz ki onu kendi silahıyla muşmulaya çevirmiş ve gücü eline geçirmiş. Kendisine iki kez bunu yaşatan insana az bile yapıyor Frida, arkasındayız. Sevgiler.
Sinema dünyasına ve filmlere dair paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.
Kapak Fotoğrafı: Rotten Tomatoes
İlginizi çekebilir: Eralp Alper’den Strange Darling
İlk yorumu siz yazın!