14. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali: Kaçırılmaması Gereken 5 Film
Sanatın ve bilimin çarpıcı dilini kullanarak insan hak ve özgürlükleri bağlamında adalet konusunda toplumsal etki yaratmayı amaçlayan, sosyo-kültürel yaşamın zenginleşmesine çalışan tematik bir festivali olan Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali, bu yıl 22-28 Kasım tarihleri arasında 14’üncü kez izleyiciyle buluşacak.
Altın Terazi Uluslararası Uzun ve Kısa Metraj Yarışma Filmleri ile beraber beş farklı bölümde toplam 60 yapımın yer aldığı festivalde uzun metrajlı film gösterimleri Kadıköy Sineması ve CineWAM Nişantaşı City’s’de gerçekleştirilirken kısa film programı ve VisionIst etkinlikleri İBB Beyoğlu Sineması’nda yapılacak. Herkes için sinema, herkes için festival diyen festivalde bu yıl tüm sinemaseverlerin erişebileceği bir fiyat politikası belirleniyor. Ben de festival başlamadan önce programda kaçırılmaması gereken beş filmi sizinle paylaşacağım. Hukukun üstünlüğüyle adil adaletin olduğu bir Türkiye ve dünya temennisiyle. Şimdiden keyifli festivaller.
14. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’nden Kaçırılmaması Gerekenler
Bikechess (Bisiklet Satrancı)
Dünya prömiyerini yaptığı Tribeca Film Festivali’nde En İyi Uluslararası Film Ödülü’nü kazanan Assel Aushakimova imzalı Kazakistan yapımı Bikechess, hükümeti iyi gösterecek haberler “üretmeleri” için görevlendirilen bir devlet televizyonu muhabiri ve kameramanı hakkında absürt bir komedi. Filme adını veren ve ilk sahnede gördüğümüz; aynı anda bisiklete binip, satranç oynanabilen zihinsel ve fiziksel gelişimi teşvik edici icat da bu haberlerden biri, hatta gerçek bültenlerden alınıp filme eklenen bir haber. Film, haberci olmak isterken propaganda aracına dönüşen bir memurun değişimini anlatırken medyanın devlet güdümünde olmasını ve bir gün kendilerinin de haksızlığa uğrayabileceğini düşünmeyen konformistleri eleştiriyor.
Dwelling Among the Gods (Tanrıların Arasında)
Saraybosna Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan Vuk Ršumović imzalı Dwelling Among the Gods, bir bürokratik mücadeleyi seyirciyle buluşturacak. Venedik Eleştirmenler Haftası ödüllü ilk uzun metrajlı filmi No One’s Child ile tanınan Ršumović, bu kez kocası ve üç küçük çocuğuyla birlikte Taliban rejiminden kaçıp göçmen olarak Avrupa’ya gitmek isterken Sırbistan’da sıkışan Ferişte’yi merkezine alıyor. Ferişte büyük umutlarla çıktığı yolculukta Belgrad’a vardığında, kendisinden önce gelen kardeşinin boğulduğunu öğreniyor ve onu kendi adıyla gömmek için ailesinin geleceğini dahi riske attığı bir mücadeleye başlıyor. Bu bürokratik mücadele hem insanca muamele görecekleri bir yerde yaşamak isteyen göçmenlerin hem de ait olduğu topluma rağmen güçlü kadın olmanın gerçeklerini sakin, ama çarpıcı bir dille gözler önüne seriyor.
Justicia artificial (Yapay Adalet)
San Sebastian Film Festivali’nde gösterilen Simon Casal imzalı Justicia artificial, yakın bir gelecekte İspanyol hükümetinin yargıçların yerine yapay zeka kullanma girişimini ve sistemin bir yargıç tarafından değerlendirilmesini konu alıyor. Ancak işin içine büyük şirketler ve siyaset girince tarafsızlık ve analiz yerine para ve hırs öne çıkıyor. İnsani adalet sağlama yöntemini yapay zekanın dayandığı bilimsel ve olasılıksal yöntemle karşı karşıya getiren film, adalet sisteminin doğasını sonsuza dek değiştirecek bir teknolojinin doğuracağı sorunlar ve sonuçlar nedeniyle insanların katılım, ifade ve özgürlük için kalan alanlarını da sorguluyor. Adalet ve yapay zekayı aynı filmde görmek isteyen sinemaseverlerin kaçırmaması gereken bir yapım.
L’histoire de Souleymane (Süleyman’ın Hikayesi)
Pingyao Film Festivali’nde En İyi Yönetmen Roberto Rossellini Ödülü kazanan Boris Lojkine imzalı L’histoire de Souleymane, iltica talebi kabul edilene dek geçimini sağlayabilmek için Paris sokaklarında pedal çevirerek yemek taşıyan Gineli kurye Süleyman ile göçmenliğe çarpıcı bir bakış sunuyor. Kendisi de göçmen olan Abou Sangare, müthiş bir performansla hayat verdiği Süleyman karakteri ile Cannes Film Festivali Belirli Bir Bakış bölümünde En İyi Erkek Oyuncu ödülü kazandı, film ise Jüri Ödülü’ne değer görüldü.
Santosh
Sandhya Suri imzalı Santosh, “İnsanları doğuştan cinsiyetlerine ve kastlarına göre ayrımcılığa uğratan bir sistem içinde adalet nasıl sağlanır?” sorusuna cevap arayan bir yapım olarak festivalin öne çıkanları arasında. Ölen kocasının yerine polis memuru olarak işe giren Santosh ile meslekte katılaşmış Müfettiş Sharma bir yandan yozlaşma ve mizojiniyle mücadele ediyor bir yandan da Hindistan’ın kuzeyinde, kast sisteminin en altında yer aldıkları için sürekli istismar edilen Dalit toplumundan bir kız çocuğunun öldürülmesi olayını araştırıyor. Cannes Film Festivali Belirli Bir Bakış bölümündeki prömiyerinin ardından onlarca dünya festivalinin resmi seçkisine davet edilen film, siyasi ve entelektüel açıdan sağlam bir polisiye olarak İngiltere’nin Oscar adayı ilan edildi.
22-28 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilecek 14. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’ne dair merak ettiğiniz diğer tüm ayrıntılara festivalin web sitesi üzerinden ulaşabilirsiniz.
Kapak Fotoğrafı: Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali
İlginizi çekebilir: Sine Magger’dan Türkiye’deki Film Festivalleri
İlk yorumu siz yazın!