Plastik yaşamlar da diyebilir miyiz? “Plastik Aşklar”; Ali Cüneyd Kılcıoğlu’nun kaleme aldığı, Orçun Ucal’ın yönettiği tek perdelik, günümüz modern ilişkilerini yansıtan bir oyun. Usta oyuncu Oya Başar ve Ebru Kural’ın performansıyla, kadının içinde barındırdığı koskoca dünyasını anlamak adına içinde güçlü diyaloglar barındırıyor. Oyunun başlamasıyla birbirinden renkli iki karakterle tanışıyoruz. Biri karısı, biri sevgilisi aynı adama aşık iki kadın. Sevdikleri adamın bir anda ortadan kaybolmasıyla, karşı karşıya gelmelerini ve yüzleşmelerini izliyoruz.

“Plastik Aşklar” Oyunu | Fotoğraf Kaynağı: biletinial.com

Alev, orta yaşlarında kültürlü ama bir o kadar da alaturka. Sezen ise genç, özgüvensiz, geleneklerden bihaber bir kadın. Bu ikilinin hayatla, kendileriyle, ortak aşklarıyla, kıskançlıkları ve kızgınlıklarıyla birbirlerine olan arkadaşlıklarını, hayatın çok içinden hepimizinkine benzeyen konuşmalarını duymaya başlıyoruz. Kadın hikayelerinin bu kadar samimi anlatılması çok etkileyiciydi. Oyunun yazarı Ali Cüneyd Kılcıoğlu, kadınların zaaflarını, korkularını, egolarını, neye üzülüp, neye ağladıklarını, neyle mutlu olduklarını çok iyi analiz ederek herkesin hayatından kesitler sunarak, müthiş bir gözlemle seyirciye aktarıyor.

“Plastik Aşklar” Oyunu | Fotoğraf Kaynağı: biletinial.com

Oya Başar’ı(Alev) çocukluğumuzda unutamadığımız “Olacak O Kadar”dan sonra tiyatro sahnesinde görmek gerçekten çok heyecan vericiydi. Yıllara meydan okuyan performansı ve enerjisiyle, izleyicisine kahkaha tufanı yaşatırken aynı zamanda hüzünlendirmeyi başaran muhteşem bir oyuncu… Bunu da ancak usta bir oyuncu başarabilirdi.

Bu oyuna sadece kendinize ve hayatınıza bir es verip, bir şeyleri hatırlamak için bile gidin derim. Plastik Aşklar, çağımızda yaşanan aşkların, ilişkilerin doğallıktan uzak, saten boya misali, insanların kendileriyle yüzleşmesinden ne kadar korktuğunu anlatıyor. İnsan bir yerden sonra kendi yarattığı yapaylığından da bıkar hale gelir mi? Alev ve Sezen gibi yalnızlaşmaya mı başlar yoksa?

“Plastik Aşklar” Oyunu | Fotoğraf Kaynağı: biletinial.com

Oyunun en sevdiğim kısmı son sahnesinde Mona Lisa’nın tablosuna iki kadının aynı anda, farklı hislerle  bakmasıydı. Kaç kadın evinden dışarıya çıkarken Mona Lisa’nın sahte gülüşünü yüzüne takıyor? Kadının en büyük yeteneği değil midir tüm yorgunluklarını, kırgınlıklarını bir gülümsemeyle gizlemek? Bu gülüş kadının toplumla ilişkisine yansıması demek belki de. Biz bunun ne kadar bilincindeyiz? Yapaylıktan uzak, aşırıya kaçmayan, daha fazlasını istemek yerine sadece gülümsemenize ortak olacak, nisan yağmurları gibi kısa sürmeyecek insanlarla birlikte olmanızı dilerim… Kendinizden çok şey bulacağınız muhteşem bir oyuna hazır olun… 

Kapak Fotoğrafı: biletinial.com

İlginizi çekebilir: Yüksel Enes Altınok’tan Ataerkil Dünyada Kendini Bulma: “Yalnız” Oyunu Üzerine