Heretic: Hugh Grant Yeniden Doğuyor
“Heretic” (gösterim adıyla “Sapkın”) son dönemde sinema dünyasında kendine özgü bir yer edinmeye çalışan, alışılmış kalıpları kıran ve izleyicisini rahatsız etmek için elinde geleni yapan, tam bir A24 filmi. Evet, A24 yapımı filmleri kategorize ve karikatürize hale sokmak kolay ve eğlenceli ama merak etmeyin, hakkını verdikleri bir yapımla karşı karşıyayız. Daha ilk anlarından itibaren izleyicisini konfor alanından çıkarıyor; dine, inanca ve suçluluk duygusuna dair sorularla bezeli bir iç yolculuğa davet ediyor. Bu film, sıradan bir gerilim anlatısının ötesine geçerek inanç sistemlerinin karanlık yanlarını, dini fanatizmin bireylerin ve onların minnoş ruhlarının üzerindeki baskısını ve kimlik arayışının sancılarını ön plana çıkarıyor. Aynı zamanda toplumun dayattığı normlarla çelişen özgürlük arayışımızı da incelikle işliyor. İzleyici, henüz filmin başında bile yalın bir iyi-kötü çatışmasıyla yetinmeyip çok daha derin ve rahatsız edici bir soruşturmanın içinde buluyor kendini. Bu giriş, filmin vadettiği sarsıcı deneyimin sadece ilk adımı olarak görülebilir. Kısaca, orta yaş krizini çok ağır geçiren sapkın bir Hugh Grant izlememek için hiçbir engel yok önümüzde…
Filmin ana karakterleri, sıradanlıktan uzak, derin psikolojik katmanlara sahip kişilerden oluşuyor; özellikle Hugh Grant hocanın son derece tekinsiz ama bir o kadar da güven veren garip tarzıyla, inançla, günahla ve ruhani özgürlükle giriştiği hesaplaşma, eserimizin bütün geriliminin tonunu belirliyor. Misyoner kızların ikisi de, geçmişten gelen bir yük, toplum baskısı ya da içselleştirilmiş bir korkuyla hareket ediyor; bu durum, herhangi bir sahnede güvenli alan bırakmadan izleyicinin zihnini sürekli hıtır hıtır tırmalıyor. Anlatı boyunca, basit bir kurtuluş, kafayı yemiş düz sapık adam ya da dinsel bir aydınlanma hikâyesi bekleyen seyircinin yüzüne, her defasında farklı bir yüzleşme, farklı bir rahatsız edici detay çarpıveriyor. Olay örgüsü, dönemeçleri ve yavaş yavaş açığa çıkan sırlarıyla, izleyiciyi kendine özgü bir hipnoza sokuyor; böylece filmin gerginliği, bildiğin seviye atlıyor. Merak unsuru da cabası. Heretic, izleyicisine “kaç boyutlu satranç oynuyorsun” dedirtecek hamleler yapmaktan hiç geri kalmıyor.
Tek bir türe hapsolmayarak, dinsel dogmalar, travmalar, cinsel kimlik ve baskı gibi konuları aynı potada eritiyor. Film, inancın yalnızca kutsal ve aydınlık yanına değil, aynı zamanda insan aklını karartan, onu itaate zorlayan boyutuna da odaklanıyor; bu, rahatsız edici ama aynı zamanda bedavadan beyin jimnastiği yaptıran bir durum. Toplumsal normların kişiler üzerindeki yıkıcı etkisini, dini ritüellerin kör bir kabullenmeyle savunulmasını ve tüm bunların bireysel özerklik arayışına nasıl ket vurduğunu net biçimde ortaya koyuyor. Bu açıdan bakıldığında izleyiciyi toplumsal yapıların toptan sorgulanması gereken karanlık bir odaya kilitliyor ve anahtarı da yutuyor.
Filmin yönetmen ikilisi Scott Beck ve Bryan Woods, atmosfer yaratımında tutarlı ve titiz bir iş ortaya koyuyor; her sahne, izleyicinin zihninde iz bırakan bir imgeye dönüşüyor. Tek mekânda olmalarının konforunu da iyi kullanmışlar. Müzik kullanımı ve sessizlik anları da aynı ölçüde ustalıklı: Bazı sahnelerde sesin yokluğu, gerilimin ta kendisi oluyor ve izleyiciyi bir huzursuzluğun içine sürüklüyor. Kasvetli ve karanlık atmosferi sürekli diri tutuyor; sanki herhangi bir aydınlanma ihtimali dışarıda bırakılıyor. Ev bazen üstümüze üstümüze geliyor yani.
“Heretic” izleyiciyi konforundan vazgeçmeye zorlayan, onu zihinsel bir prova alanına çekerek sarsan ve diken üstünde tutan bir deneyim; bu nedenle herkes için kolay tüketilebilir bir yapım olmadığını söyleyebiliriz. Film, basit bir sonuca(ana karakter öldü mü yaşıyor mu şekli) ya da net bir mesaja ulaşmaktan çok, kafalarda sorular yaratmayı, izleyiciye kendi inanç ve değerlerini sınamayı öneriyor. Film ne bir kaçış sunuyor ne de huzurlu bir kapanış, aksine soru işaretleriyle dolu bir defter bırakıyor masanın üzerine. Sonuç olarak “Heretic”, cesareti ve izleyiciyi aktif bir katılımcı haline getirmesiyle hafızalarda yer edecek, gümbür gümbür bir modern gerilim vadediyor. Bence ıskalamayın.
Sinema dünyasına ve filmlere dair paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.
Kapak Fotoğrafı: A24
İlginizi çekebilir: Eralp Alper’den Longlegs
İlk yorumu siz yazın!