Türk edebiyatında öykünün kuşkusuz inanılmaz bir önemi var. İnsanın birey olarak yolculuğundaki dönüşümünü kelimelerle taşıyan bir kültür Türk kültürü. Ozanların kültürü..  Özellikle kadın yazarlar öykü türünde çok iyi örnekler vermişler; Leyla Erbil, Sevim Burak, Sevgi Soysal, Nazlı Eray, Ayla Kutlu… Ama genel anlamda kadın öykücülüğü ise maalesef buna fırsat verilmediği için tüm dünyada geç gelişmeye başlamış durumda, bugün türün klasiği kabul ettiğimiz eserler yazarın kendi isimleriyle bile basılmamış bildiğiniz gibi, hep erkek takma isimleri kullanmışlar. O sebeple yeni kitaplarını her gördüğüm her kadın öykücü beni çok heyecanlandırıyor. Bu heyecanıma değen Alfa Kitap’tan çıkan iki kitaptan bahsetmeye geldim.

image0-13
Fotoğraf: Ceren Muslu

İlkay Yıldız, ilk öyküsü Sepya’da oldukça ilginç bir şey yapmış ve sahaflarda topluca gördüğümüz bazen durup incelediğimiz hepsine kendimiz anlık öyküler yazdığımız eski fotoğrafların öykülerini sunuyor bize. Bazen bir çekirdek aile fotoğrafından, bazen yakın arkadaşların fotoğraflarından bazen kalabalık fotoğrafların etrafını saran yaşamı düşünmeye götürüyor. Kafamın dolu olduğu bir gece yatmadan önce şöyle bir bakmak için elime aldığım kitabı bitirmek için sabahı gördüğümü söylersem seçtiği fotoğrafların ve onlara yazdığı öykülerin içinde nasıl kaybolduğumu anlarsınız sanırım. 🙂 Çünkü sadece yazdığı öyküleri değil, benim de annemin bir dolapta sıkıca sarıp sakladığı fotoğrafları, bir zamanlar çok sevdiği belki birlikte ağladığı güldüğü sırlarını anlattığı ama şimdi ancak o fotoğraflarda gördüğü yüzler ve ülkeden ülkeye göç eder gibi  geride bıraktığımız tüm yaşam kesitlerini düşündürttü.

Kürşat Başar bir kitabında ”bir gün hepimiz başkalarının anlattığı hikayelere dönüşeceğiz.” diyordu. Benim okuduğumdan beri zihnime zehirli bir taş gibi çöken bir cümledir bu, kitap boyunca zihnimde yankılandı durdu. Yıldız, sadece hüzünlü öyküler yazmamış yanlış anlaşılmasın, çok genç bir neşe de var bazı öykülerde ama benim nostaljik yönümle çok iyi anlaştı sadece.

Yazarın ikinci kitabı ise Dünyanın Yan Etkileri. Altı bölüm ve toplam on iki hikayeden oluşan bir kitap. Kitaptaki öyküler genel olarak etkileyici gözlemler sunuyor. Duyguları, ağırlıklarını kaybettirmeden, hem sade hem de çarpıcı bir şekilde ifade edebilme yeteneği dikkatimi çekti yazarın. Özellikle kadın olma halini özgün bir şekilde aktarabildiği detaylar var. Bunun yanında, dengeli ve zekice kullanılan mizahi dil, öykülere ayrı bir derinlik katıyor; bazı yerlerde beni gerçekten kahkahayla güldüğüm oldu.

Fotoğraf: unsplash.com/@joannakosinska

Öykülerde, farklı sınıflardan ve alt sosyo-kültürel gruplardan karakterler yer alıyor. Her birinin dünyası, dışarıdan bakan bir gözle değil, o dünyanın içinden bir ses gibi anlatılıyor. Bu yaklaşım, yazarın gözlem gücünü ve karakterleri derinlemesine tanıdığını hissettiriyor.

Yine farklı sınıflardan ve alt sosyo-kültürel gruplardan karakterler yer alıyor. Yazar, bunları sadece dışarıdan gözlemliyor gibi değil, o dünyaların içinden bir sesle anlatıyor. Gerçekçi ve derinlemesine gözlemler sunuyor. Bu yaklaşım, Türk toplumunu anlamada ve analiz etmede oldukça yetkin olduğunu gösteriyor yazarın. Öyküler, yalnızca yüzeysel bir anlatım sunmakla kalmıyor, aynı zamanda okura, yalnızca anlatılan kısmına odaklanmak yerine, karakterlerin iç dünyalarını ve toplumsal bağlamlarını tanıma fırsatı da veriyor.

Cildini, inandığı şeylerin açık not defteri olarak gören şahsıma bir öyküsünün başlığı olarak yer alan Latince bir deyişi öğreterek yeni bir dövme de kazandırdı kitap: ‘Solvitur Ambulando’ yani “Yürüyerek Çözülür.”

image0-1-5
Fotoğraf: Ceren Muslu

Hikayesinde Senden Bahsetti, Turistler için Oda, Düşeş ve Küçük Dünya öykülerinin favorim olduğu kitaptan altını çizdiğim bazı satırlar:

  • Sıradan bir insan şu an ailesini arar; ben kendi kendinle konuşuyorum. Ve bana hiç cevap vermeyen Tanrı’yla.
  • Çok uzun bir süre yakın gelecekteki bir günü hayal ederek yaşarsınız, o gün geldiğinde hissettiğiniz şey heyecan değil korku olur ve bu korku bir soruyla gelir; ya tüm bunlar, bunca zaman çektiklerime, göze aldıklarıma değmezse.
  • Sen kimsin sorusuna mesleğiyle cevap veren herkes gibi o da muhtelemen kim olduğunu bilmiyordu.
  • Genç erkekler ergenliklerini ilk günden kucaklayıp vücutlarındaki değişimlerini hayranlıkla keşfetmeye girişirken, genç kızlar kendilerinde bir şeyler değiştiğini bir dış uyarıcı aracılığı ile, örneğin amca dediği adamın yüzünde daha önce görmediği meraklı bir bakıştan anlar.

Bir de benim de favorilerimden Hikayesinde Senden Bahsetti tiyatroya da uyarlanmış. Ben de izlemek üzere not alıyorum, sizin de aklınızda olsun:) 

Bana bu kitapları imzalayıp hediye eden İlkay Yıldız’a teşekkür ediyorum. 

Kapak Fotoğrafı: unsplash.com/@joannakosinska

İlginizi çekebilir: