İlk yorumu siz yazın!
Muhteşem Gatsby'nin Gölgesinde Zelda ve F. Scott Fitzgerald: Aşk, Edebiyat ve Trajedi
1920’lerin göz kamaştırıcı ama çalkantılı hayatının ölümsüz simgeleri: Scott ve Zelda Fitzgerald. Büyük idealler, büyüleyici başarılar ve aynı zamanda trajedinin merkezde olduğu bir aşk. Şimdi, ölümünün üzerinden 76 yıl geçmiş olmasına karşın Zelda Fitzgerald, tüm kendine özgülüğüyle içerik üreticilerinin paylaşmayı en sevdiği gizemli kadınlardan biri olmaya devam ediyor.
İntihal Evde Mi Başlıyor Bay Fitzgerald?
The Great Gatsby, Scott Fitzgerald’ın günümüzde dahi en dikkat çeken eseri. Aynı zamanda Leonardo DiCaprio’nun muhteşem performansı ve ışıltılı sahneleriyle birçoklarının renkli, parlak ve çılgın kalabalık hayat tasvirini yaşatıyor. Bu öyle bir tasvir ki filmi izlemek bir rüyanın uyanışını yansıtıyor. Bay Fitzgerald’ın ilk romanından itibaren ilhamının ana kaynağının eşi olduğu ise su götürmez bir gerçek. Muhteşem Gatsby’deki Daisy karakteri üzerinde de Zelda’nın etkisi var elbette.
Zelda Fitzgerald, eşinin yazılarının sadece ilhamı değil, yazar olarak başarısında da faktörü olan biri. Verdiği röportajlar ve statüsünü kullanarak romanlarını tanıtmasının yanı sıra; Scott’un yazdıkları hakkında eğlenceli eleştirileri var. Bu eleştirilerden biri ise bir miti doğuruyor: İntihal evde mi başlıyor Bay Fitzgerald?
Güzel ve Lanetli kitabının dayandığı hikayenin evde başlayan bir intihal olarak Zelda’nın günlüklerinin kullanıldığına dair söylenenleri birçok yerde görmek mümkün. Hatta yabancı bir TikTok içerik üreticisinin Muhteşem Gatsby kitabındaki F. Scott ismini silip üzerine Zelda yazmasıyla birlikte işler biraz daha ciddileşti.
Burada Bay Fitzgerald’ın eşi Zelda’nın yazdığı eserlerin üzerine konduğu gibi bir anlatı var. Fakat ortada paylaşılamayan şey, ortak yaşam öykülerinden başka bir şey değil. Fitzgerald’ların torununun ise bu konuyu doğrular nitelikte bir açıklaması var.
Kendisinin sözleri üzerine Zelda Fitzgerald’ın, eşinin yazdığı The Beautiful and Damned kitabı için New York Tribune’a yazdığı eleştiriye bakmak gerekir:
‘’ …
Bana öyle geliyor ki bir sayfada, evliliğimden kısa bir süre sonra gizemli bir şekilde kaybolan eski günlüğümün bir kısmını ve ayrıca, önemli ölçüde düzenlenmiş olsalar da, bana belirsiz bir şekilde tanıdık gelen mektup parçalarını tanıdım. Aslında, Bay Fitzgerald—sanırım adını böyle yazıyor—intihalin evde başladığına inanıyor gibi görünüyor.’’
Torunu ise bu durumu ‘’Belki de Zelda yazarlık için kendisine biraz itibar kazandırmak istiyordu, ancak bu noktada aralarında ciddi bir rekabet yoktu’’ şeklinde açıklıyor.
Evinin geçimini sağlamaya çalışan bir yazar ve sanatsal kimliğini bulmaya çalışan bir kadın… Sahip oldukları ortak otobiyografik materyallerin kullanımı konusundaki bireysel hakları ise günümüzde Bay Fitzgerald isimli eserlerin aslında Zelda Fitzgerald imzalı olduğuna dair bir miti doğurdu.
İlk Görüşte Aşk ve Sonrası
F. Scott Fitzgerald (22) ve Zelda Sayre (18), 1918 yılında tanıştı. Bay Fitzgerald orduda görev yaparken, Zelda ise yerel yargıcın asi kızı olarak biliniyordu. Bir hafta sonu country club dansında birbirlerini ilk defa gördüler ve bu görüşmenin ardından mektuplaşmalar başladı.
Zelda’nın annesi Minerva Buckner Machen Sayre, bu aşkın giderek büyüyeceğine dair şüphe duydu ve kızına başarısız yazarlar hakkında gazete kupürleri vermeye başladı. F. Scott Fitzgerald’ın ilk romanı The Side of Paradise’ın beklenen de büyük bir başarı yakalaması, Zelda ile dünyaevine girme imkanını da beraberinde getirdi.
New money, kısa sürede büyük servet kazanan fakat geleneksel aristokratik veya eski para (old money) sınıfından olmayan birey veya aileleri tanımlamak için kullanılan bir terim. Bay Fitzgerald, ilk romanıyla ünlenmesinin ardından bu terimin içine dahil oldu. Ancak Zelda ve Scott çifti gelirlerinin çok ötesinde bir yaşam sürmeye başladı. İhtişamlı evler, pahalı akşam yemeği organizasyonları, 1920’lerin içki yasağına rağmen bolca içki ve dans…
F. Scott Fitzgerald’ın ikinci romanı Güzel ve Lanetli de başarılı oldu ve yeni hayat biçimlerini bir süre boyunca desteklemeye yetti. Gereğinden fazla harcama yapmaya devam ettikleri için para sorunları baş gösterdi. İkinci romanının üzerinden iki sene geçti ve Bay Fitzgerald faturaları ödeyebilmek için zamanının çoğunu yazarak geçirdi.
Üçüncü romanını bitirebilmek için kuzeninin yanına Fransa’ya gitti. Orada izole olması ise ona büyük başarılarından birini, Muhteşem Gatsby’i getirdi. Ve nihayet aralarındaki ilk somut ve belirli uzaklık yaşandı. Peki, Zelda tüm bunlar yaşanırken ne yapıyordu?
Okunmuş Günlükler
Hayatının büyük çoğunluğunu sanatoryumda geçiren Zelda Fitzgerald, yıllar boyunca ruhsal sağlığıyla mücadele etti. 1948 yılında doktorlar evine dönebilecek mental stabilitede olduğunu söyleseler de Zelda temkinli davranmak istedi ve birkaç ay daha hastanede kalmaya karar verdi. 5 gün sonra hastanede çıkan yangında hayatını kaybetti. Küçüklüğünden itibaren kendine has yapısı ve asiliğiyle tanımlanan, 1920’lerin görkemi içerisinde incilerini sallayan bir parti kızı olarak resmedilen Zelda Fitzgerald’ı ölümünden 76 yıl sonra bu kadar büyüleyici kılan neydi?
Her türden içerik üreticisinin yer aldığı TikTok, bu konuda başı çekiyor. Özellikle booktoker olarak adlandırılan kitap severler tarafından popüler bir paylaşım olan Muhteşem Gatsby kitabı hakkında bilgiler de bu platformda yayılmaya başladı.
Konuyla alakalı birçok videoyu izlesem de ne yazık ki ilk videoya ulaşamadım. Popüler olan videoların %90’ı ise F. Scott Fitzgerald’ın eşi Zelda’nın sadece çalışmalarını değil, onun sesini ve yaşamını da çaldığını anlatıyor. Bu aslında büyük bir akıma dönüştü. F. Scott Fitzgerald günümüzde yaşıyor olsaydı muhtemelen kendisi büyük bir lince uğramış ve sektörden çoktan silinmişti.
Bu konunun yetkilisi sen misin ki derseniz, haklısınız. Fakat Muhteşem Gatsby’nin birebir Zelda Fitzgerald’ın elinden çıkmadığını da belirtmeliyim. Elbette hiçbirimiz canlı şahidi değiliz. Fakat böyle bir iddiada bulunmak da F. Scott Fitzgerald’ın kalemine haksızlık etmek gibi olur. Tabi Bay Fitzgerald bu ortak yaşam öyküsünden aldığı ilhamı biraz abartmış. Eşiyle benzer özelliklere sahip karakterler yaratmasının yanı sıra; eşinin günlüklerini okuduğu bilgisi de bizzat Zelda Fitzgerald tarafından eleştiri olarak sunulmuş.
Örneğin, bahsettiğimiz ünlü roman Muhteşem Gatsby’de Daisy Buchanan karakteri tarafından kızı hakkında şu sözler sarf edilir:
‘’Umarım aptal olur – bir kızın bu dünyada olabileceği en iyi şey, güzel ve küçük bir aptal olmaktır’’
Daisy burada dönemin kadınlara biçilen sınırlı toplumsal rollerine atıfta bulunur. Ve elbette ki bu sözün çıkış noktası eşi Zelda’nın ta kendisidir. Zelda Fitzgerald, kızı doğduktan sonra yukarıdaki ifadeye oldukça benzer şekilde ‘’Umarım güzel ve aptal olur – güzel küçük bir aptal’’ sözünü söylemiştir.
Eleştirilerin kaynağı da buradan türemektedir. Çünkü Bay Fitzgerald’ın eşinin ifadesini izin almadan kullandığı ilk ve tek durum bu değildir. Zelda Fitzgerald’ın biyografisini yazan Nancy Milford bu durumu ‘’Fitzgerald, karısının mektuplarından ve günlüklerinden acımasızca faydalandı’’ şeklinde açıklamaktadır. Ki Zelda’ya dair ‘’kocasının yeteneğini kıskanan kadın’’ yaklaşımı da Nancy Milford’un yazdığı Zelda: A Bioghraphy kitabıyla kırılmaya başlamıştır.
Sanatsal Kimlik Arayışı
1924 yılında West Egg, Long Island’daki şaşalı yaşamlarından uzaklaşarak Fransa’ya taşınan çift, kendilerini muhteşem bir sanatsal çevrede buldu. Bu durum Zelda’nın hırslarının alevlenmesine yol açtı ve bütün yaratıcı enerjisini tekrar baleye verdi. Fakat 20’lerinin sonundaki bir kadın için böylesi fiziksel disiplin gerektiren bir sanat faaliyetine girmenin gerginliğinin Zelda’nın bitkin ruh hali üzerinde etkisi olduğu düşünülüyor.
Arama motorlarında Zelda Fitzgerald’ın ismini yazdığınızda onun yazar, oyuncu, dansçı, ressam gibi çeşitli yaratıcı kimlikleriyle karşılaşırsınız. Zelda’yı bu denli tüketen şey hırslarına ve azmine karşın sanatsal kimliğini oturtamamış olmasıydı. 1930 yılında ilk büyük çöküşünü yaşadığında incilerini sallayan kız masalı da sona erdi.
Zelda bir süre İsviçre’deki Prangins Kliniği’nde kaldı. Henüz yeni yeni hastalık olarak tanımlanan şizofreni tanısı koyulmuştu ve ne yazık ki hiçbir yardımcı ilaç yoktu. Zelda’nın ruhsal olarak çektiği acının kökeni hakkında neredeyse hiçbir şey anlaşılmamıştı.
1932’ye geldiğinde dünyada kendi izini bırakmaktan daha çok bir yol çizme özlemiyle yanıp tutuşan Zelda, Save Me the Waltz adlı bir roman yazdı ve eşinden önce ajansına gönderdi. Scott, öfkeliydi. Çünkü kendisi Tender Is the Nıght üzerinde birkaç yıldır çalışıyordu, bu kitaptan eşi Zelda’ya çeşitli pasajlar okumuştu. Zelda’nın kitabını yazması için ise birkaç ay yeterli olmuştu. Romanlarındaki benzerlikler Bay Fitzgerald’ın alay konusu olma konusunda eminliğini artırdı ve Zelda kitabındaki Tender Is the Night ile örtüşen yerleri kaldırdı.
Zelda Fitzgerald daha sonra çeşitli makaleler yayınladı. “Scandalabra” adlı bir oyun yazdı. Ve ciddi bir şekilde resim yapmaya başlayarak eserlerini New York’taki bir galeride sergiledi. Hiçbir zaman yasal olarak deli ilan edilmese de hastalığının birçok aşaması vardı. Ve eserlerinin temaları bu aşamalara göre değişiklik gösterirdi. Her ne kadar şizofreni tanısı konulmuş olsa da günümüzde Zelda’nın bipolar ya da manik depresif olduğu düşünülüyor.
Birbirimizi Mahvettik
Aralarındakinin ilk görüşte aşk olduğuna dair anlatılar var. Fitzgerald’ların torunu ise büyükanne ve büyükbabasının birbirlerini orijinal ve dokunaklı yollarla sevdiklerini söylüyor. Aşk evet, fakat ikilinin birbirlerinin karanlık taraflarını beslediği de bir gerçek. Yaşam hikayelerini paylaşamıyor olmaları, karşılıklı bir yıkıcılığı beraberinde getirdi.
Zelda, Bay Fitzgerald’ın eşi olarak tanınsa da kendi yaratıcı kimliğini bulmaya çalışan ve 27 yaşında bale yapmaya başladığında büyük bir sinir krizi geçirip hayatını ruhsal sağlığını iyileştirmeye çalışarak geçiren bir kadındı. Hikayelerinin hayat bulduğu günlükleri ve eşi Scott’a gönderdiği mektuplar, onun içsel çatışmalarını ve sürekli arayışını gözler önüne serdi. Scott Fitzgerald ile olan ilişkisi karmaşık ve tutkulu bir şekilde devam etti. Yaşadıkları inişli çıkışlı hayat onlara hem ilham verdi hem de yaraladı.
Bu hikayeyi olabildiğince doğru anlatmak istedim fakat hayatları ve eserleri arasındaki ince çizgiyi yakalamak, onların karmaşık dünyasını tam anlamıyla yansıtmak kolay değildi. Kaynak olarak özellikle torunları Eleanor Lanahan’ın anlattıklarının peşinden gitmekle beraber bazı feminist eleştirilere de kulak verdim. Ve özetle, Zelda Sayre Fitzgerald, sadece bir yazarın eşi değil; aynı zamanda modern kadınlığın sancılı yolculuğunun da bir portresiydi. O ilk Flapper’dı!
Kapak Fotoğrafı: Radio France
İlginizi çekebilir: Ece Zeren Aydınoğlu’ndan Hikayelerin İzinde Sanatı Anlamak
Herzamanki gibi harika yazısı merak ve ilgi uyandıran canım Gülceye teşekkür ederim
Uzun zamandır bu kadar sürükleyici bir yazı okumamıştım, yazarın anlatımı konuyu daha da ilgi çekici hale getirmiş tebriklerr
Son zamanlardaki Zelda Fitzgerald hakkındaki söylentilerden sonra duruma açıklık getiren çok tatlı bir yazı olmuş, bayıldım!!