Londra’nın Lokal Mekânları: Şehrin Ruhunu Yansıtan Noktalar
Londra’da yaşayan biri olarak yıllardır şunu fark ettim: Türkiye’den Londra’ya gelenler genelde hep aynı mekânlara gidiyor. Üstelik bu mekanların çoğu abartılmış, hatta hayal kırıklığı yaratacak kadar kötü. İşte bu yüzden, şehrin gerçekten lokal ruhunu yansıtan ve bana göre öne çıkan mekânlarını sizinle paylaşmak istedim. Eğer Londra’nın turistik yüzünden sıyrılıp yerlisi gibi keşifler yapmak istiyorsanız, bu liste tam size göre!
Londra’nın Lokal Mekânları
Saponara
Londra’nın gizli kalmış İtalyan lezzet duraklarından biri. Kuzey Londra’nın kalbinde yer alan bu küçük İtalyan restoranı, gerçek bir mahalle mekânı ve aile işletmesi. Mekânın sadece akşam 6 ile 10 arası açık olduğunu bilenler açılış saatinden önce kapının önünde sıra oluyorlar. Saponara’da ilk ilgimi çeken el yapımı makarna çeşitlerinin sipariş verirken karar verebilmem için masaya gelmesiydi. İlk defa yaşadığım bu deneyim makarnalar hakkında detaylı bilgi edinmemi de sağladı. Makarnalara dalıp taş fırında pişen pizzaların tadını çıkarmayı unutmayın sakın. Ayrıca çeşitli İtalyan ürünlerinden de satın alabilirsiniz.
Le Mercury
Le Mercury, İngiltere’nin soğuk havasına inat, sıcacık bir Fransız restoranı deneyimi sunuyor. Menüdeki her bir lezzet hem tek başına hem de sunduğu fix menülerle Londra geneline göre oldukça uygun fiyatlı. Porsiyonlar da fotoğrafta gördüğün gibi doyurucu. Abartısız Londra’daki en iyi crème brûlée’yi de burada yiyeceğinize eminim! Lezzetli yemeklerinin yanı sıra içerisindeki tiyatro locaları şeklindeki dekorasyonuyla da ilgi çekiyor. Akşamları yaktıkları mumlarla romantik bir mekâna dönüşüyor.
50 Kalò
Napoli’nin ünlü pizzacılarından biri olan 50 Kalò, Londra’da gerçek bir İtalyan pizzası deneyebileceğiniz yer. Pizzaları oldukça büyük. İki kişi bölüşebilir. Menüdeki Pizze Fritte bizim pişinin peynirlisi. Pişi özledikçe kahvaltı yapmaya 50 Kalò’ya gidiyorum. 🙂 İster kahvaltıya, ister öğle yemeğine, isterseniz de akşam yemeği için gidin ama Pistamisu yemeden sakın dönmeyin! Hatta pizza yemeyin Pistamisu yiyin sadece. O kadar ama o kadar iyi! Gitmişken bir kaşık da benim için yiyin. Şu an bu satırları yazarken bile tadı damağımda. 🙂
Fischer’s
Avusturya mutfağını Londra’ya taşıyan Fischer’s, Viyana kahve evi havasıyla zaman makinesine adım atmışsınız gibi hissettiriyor. Menüsü oldukça yalın. Avusturya mutfağına aşina olmasanız da çok hızlı kavrayıp seçiminizi yapabilirsiniz. Viyana’da yediğim şinitzel ve patates salatasına bu denli yakın lezzetlisini hiçbir yerde yememiştim! Yemek yemek istemiyor ama yakınlarından geçiyorsanız da bir kahve molası için harika bir seçim. Kahvaltı servisleri de mevcut ama ben henüz deneyimlemediğim için yorum yapamıyorum.
Sketch
Sanat ve gastronominin buluştuğu, sıra dışı bir deneyim arıyorsanız, Sketch tam size göre! Özel tasarımları ve yenilikçi menüsüyle her Londra ziyaretinde görülmesi gereken bir adres. Her odasında farklı bir tasarım konsepti sunan bu mekan toplam beş farklı odaya ait. Bu odalardan biri de üç Michelin yıldızlı. Yemekler modern tarzda sunuluyor. Ben genelde böyle yerlerde porsiyonları az bulurum ve doymam. Sketch’te hiç öyle olmadı. Lezzetlerinin yanı sıra yumurta şeklindeki tuvaletiyle de ünlü bir mekân.
Brasserie Zédel
Londra’nın merkezinde, sizi Art Deco dönemin zarafetiyle buluşturan Brasserie Zédel, şık atmosferi ve klasik Fransız lezzetleriyle hem gözünüzü hem de midenizi doyuracak. Klasik Fransız yemeklerinin yanı sıra canlı jazz performansının ambiansa etkisini atlamayalım. Restoranın yanı sıra giriş bölümünde bir kafe, Amerika tarzı bir barı ve kabare şovlarının yapıldığı bir salonu daha var. Mekânlar arasında geçiş yapabiliyorsunuz. O kadar büyük ki walk-in gittiğinde de restoran bölümünde yer bulmanız genelde mümkün.
Mucci’s
İtalyan mutfağına modern bir yorum getiren Mucci’s, sade ama etkileyici lezzetleriyle biliniyor. Hem sahibi hem de çalışan herkes İtalyan. Seni kapıdan itibaren kırmızı halı ile karşılayıp içeride de özel bir deneyim yaşamanı sağlıyorlar. Her bir lokmada yemeğinin kaliteli malzemelerle yapıldığını farkediyorsunuz. Ben normalde bir pizzayı tek başıma bitiremem ama öyle hafifti ki nasıl bitti anlamadım! Tatlılarını da mutlaka denemelisiniz; özellikle tiramisu konusunda bir hayli iddialılar. Fiyatların biraz yüksek kaldığını da eklemeliyim.
Berenjak
Orta Doğu mutfağını seviyorsanız burası sizin için tam bir cennet! Zaten bizim damak tadımıza oldukça yakın bir İran mutfağı. Michelin Bib Gourmand Feast listesinde yer aldığının da etkisiyle boş yer bulmak çok zor. Londra seyahatin netleştiği an rezervasyonunu yaptırmanızı öneririm. Ben özellikle mutfak barının etrafında oturmayı, her yemeğin taze taze gözümün önünde yapılışını izlemeyi seviyorum. Ekmeklerini tek tek övebilirim! Hele mezeleri… Muhteşem bir uyum 🙂 Eğer kalabalık bir grup olarak gidecekseniz paylaşım tabakları da deneyebilirsiniz. Porsiyonları oldukça büyük.
Bu mekânlar, Londra’da turist kalabalığından sıyrılıp şehrin gerçek lezzetlerini deneyimlemeniz için birebir. Şimdiden afiyet olsun! 🙂
Kapak Fotoğrafı: Open Table
İlginizi çekebilir: Selinay Öztan’dan Londra’da Ne Yenir?
İlk yorumu siz yazın!