My Favourite Cake: Yalnızlığın Buruk Hali
My Favourite Cake (En Sevdiğim Pastam), insan ruhunun derinliklerindeki en güçlü hislere odaklanıyor. Modern İran sinemasının incelikli yaklaşımıyla işlenen bu öykü, 70’li yaşlarını süren Mahin ve Faramaz’ın tesadüfen keşfettiği dostluk ve aşka dair sade ama güçlü bir anlatı sunuyor. Film, günlük rutinin içindeki o küçücük mutluluk anlarının bizi tekrar hayata bağlayabilme noktasındaki maharetlerini tek tek önümüze atıyor. Aynı masaya oturmanın, bir fincan kahve veya bir kadeh şarap eşliğinde göz göze bakmanın dahi kocaman bir dünyaya kapı aralayabileceğini hissettiriyor. Sevmeye, sevilmeye, yalnızlığa ve ölüme dair buruk bir masal anlatıyor bize.
Mahin ve Faramaz’ın yolları, hayatın yüzlerine uzun süredir gülmediği bir dönemde, hepimize tanıdık gelecek olan ekonomik sıkıntıların konuşulduğu sohbetlerin arka planında, bir emekli lokantasında kesişiyor. İkisinin de içinde taşıdığı yalnızlık, adeta saklanabilecek bir duvar kalmayınca kendini ifşa ediyor. Film, korkunun nasıl içten içe birleştirici olabileceğini de keşfediyor. Birlikte vakit geçirme kararı, ölmeye ve yalnız kalmaya dair endişelerin yoğunluğundan doğuyor olsa da, bu duygu onları ayrıştırmak yerine daha da yaklaştırıyor. Yaş ilerledikçe insanın bir eşe, sıcak bir sohbete duyduğu ihtiyaç katbekat artarken, bu ihtiyacın farkında olmak dahi hayata tutunmayı kolaylaştırıyor. Sahnelerdeki bakışlar, sarılmalar ve yarım gülümsemeler, “korkudan doğan samimiyetin” belki de en büyük güvencesi gibi görünüyor.
Filmin en derin katmanı ise İran toplumsal gerçekliğinin kadınlar üzerindeki baskısıyla, yalıtılmış bir emeklilik hayatı arasında kurduğu ince denge. Mahin’in kendi evinde ağırladığı misafir, yalnızlığın ötesinde bir dert: Her an toplumun, ahlak polisinin veya geleneksel normların yargısının gölgesinde nefes almak. Mahin ve Faramaz’ın aşkı, İran’daki ataerkil yapının kıskacında dahi yeşerebileceğini, doğrudan yaşam ve umutla ilgili olduğunu gösteriyor. Günlük rutinler, çay sohbetleri, bahçede minik bir saksıya çiçek ekmek ve belki de bir gün birlikte şarap yapma hayalleri… Yönetmen bu detayları, aşkın her yaşta, her coğrafyada, her şartta filizleneceğini kanıtlarcasına işliyor. Yıllar geçse de sevmek ve sevilmek duygusu, içimizdeki çocuğu uyandırabilecek kadar güçlü. My Favorite Cake, sadece 65 yaş üstüne değil, herkese hitap eden bir hikaye.
Sonuç olarak film; benlik, korku, sevgi ve geleneksel baskılar ekseninde, umut dolu bir soluklanma fırsatı tanıyor izleyiciye. İran sinemasının o naif ama bir o kadar da eleştirel bakış açısı, bu kez yaşlılığın sakin sularında kaybolmamızı sağlarken bir yandan da bizi kendi hayatımıza dair sorularla baş başa bırakıyor. Senenin en kıymetli sürprizlerinden biri olan My Favorite Cake, adından da anlaşılacağı üzere tatlı bir birlikteliğin hikayesini sunuyor ama bir yandan da acı ve çalkantılı pek çok gerçeği yüzümüze çarpıyor. İnsanın sahip olduklarını ve sevdiklerini farklı bir açıdan tekrar gözden geçirtiyor bu hikaye, bunu “herkes haline şükretsin”ci bir taraftan değil de, adını koyamadığım bir samimiyetle gerçekleştiriyor.
Sinema dünyasına ve filmlere dair paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.
Kapak Fotoğrafı: adelaidefilmfestival.org
İlginizi çekebilir: Eralp Alper’den The Room Next Door
İlk yorumu siz yazın!