Roma: Yerlisinden Çok Turistin Olduğu Şehir
Roma’ya Ne Zaman Gitme(me)li?
-İlkbahar/Yaz: Roma’nın konumunu göz önünde bulundurduğunuzda, ilkbahar ve yaz dönemlerinde gitmenin daha mantıklı olduğunu düşünebilirsiniz. İlkbaharın başları için olumsuz bir şey söyleyemeyeceğimiz gibi, tavsiye bile ediyor olsak da, yaz için aynı şeyi söyleyemeyeceğiz. Öncelikle şunu belirtmekte fayda var, yaz ayları Roma’nın en fazla turist ağırladığı dönem. Özellikle Ağustos ayı İtalyanların resmi yaz tatili olduğu için şehir lokaller tarafından terk edilip, yerine turistlere bırakıyor. Hem fiyat olarak, hem de kalabalık açısından high sezonun allahına maruz kalacağınız bu dönemde, sokakta herhangi bir tarafınıza dönüp “abi bi’ fotoğrafımızı çeker misiniz?” diyebileceğiniz derecede fazla sayıda Türk ile karşılaşabilirsiniz. Tabii beyaz çorap üzeri terlik giyen Amerikalılar ve 30 cmlik objektifleriyle Roma’dan Sivas’taki dayınızın bile fotoğrafını çekebilen Asyalılardan söz etmiyoruz bile.
-Sonbahar/Kış: Sonbaharda özellikle Eylül ve Ekim aylarında hem yaz aylarında olduğu kalabalık olmayacak hem de hava koşullarının gezmeye elverişli bir ortam sağladığından gitmek için ideal dönem sayılabilir. Tabii burada bayram faktörünü de göz önünde bulundurmak gerekiyor. Kışın ise Roma’nın turistik açıdan en az tercih edilen ve en yağmurlu dönemi. Fakat bu noktada yararınıza olacak şey otel fiyatlarının daha düşük olması ve müzeleri çok daha rahat gezebilecek olmanız. Soğuk beni ilgilendirmez diyorsanız kışı tercih edebilirsiniz.
Roma’da Ne Giymeli?
Roma’nın hava durumunun Türkiye’nin batı kesiminden çok da büyük bir farkı yok. Yazın oldukça sıcak, kışın ise İstanbul’da ne derece soğuk oluyorsa burada da durum aynı. Dolayısıyla kıyafet seçiminizi de bu yönde yapabilirsiniz. Ara dönemler için ise durum biraz farklı olabiliyor, bu yüzden ilkbahar veya sonbaharda gidecekseniz hem tişört hem kazak alarak iki hava durumu ihtimalini de ne olursa olsun göz önünde bulundurmalısınız. Yani gitmeden internete “roma hava durumu” yazıp, “aa 20 dereceymiş, ben yanıma sadece tişört alayım” diye düşünmeyin çünkü işler bir anda değişebiliyor, her zaman için iki duruma da hazırlıklı olun.
Roma ile ilgili kıyafet konusunda göz önünde bulundurmanız gereken en önemli detaylardan biri, bizce ayakkabı seçiminiz. Çünkü her ne kadar metroyu sık sık kullanacak olsanız da bu şehrin olayı yürümek. Yani “çirkin spor ayakkabılarımı giymeyeyim, Instagram’a koyacak güzel fotoğrafım olmaz” diye düşünmeyin yoksa ayaklarınıza kara sular iner. (Instagram’da ayağınızı keserek paylaşabilirsiniz)
Eğer iyi restoranlara gideyim, Michelin yıldızlı yerlerde, misket kadar tavuğa 100 euro vereyim diye bir derdiniz varsa da, yanınıza birkaç şık kıyafet almanız gerekebilir çünkü restoranların bu tip talepleri olabiliyor. Zaten sütlaç gibi ablaları gördüğünüzde şık giyinme isteğiniz doğabilir.
Roma’da Bütçe ve Ulaşım Roma’da Metro
Roma, Paris ve Venedik kadar pahalı olmasa da, her turistik şehir gibi normalin üzerinde bir fiyatlandırmaya sahip. Burada yapacağınız harcalamaları en aza indirgemek için şöyle birkaç tavsiyemiz olabilir:
-Roma Pass: Bu pass sadece 2 müzeye ücretsiz giriş sağladığı için ilk görüşte çok da avantajlı gelmeyebilir. Fakat 2 müze ücretine tekabül ettiği, bu müzelerde sıra atlama opsiyonu sağladığı, ve ücretsiz metro/otobüs ulaşımı dahil olduğu için satın almak mantıklı olabilir. 3 gün geçerli olan bu passin fiyatı 34 euro ve ücretsiz giriş sağladığı müzeler dışında bazı yerlere indirimli bilet de sağlıyor. Bu pass ile ilgili birkaç detayı göz önünde bulundurmak gerekirse:
*Ücretsiz ulaşıma havaalanı dahil değil,
*Pass 3. Gün gece 12’de geçerliliğini yitiriyor,
*Kolezyum ücretsiz giriş yapabileceğiniz yerlere dahil, dolayısıyla oluşan aşırı kalabalık ve saatler sürebilecek sırayı atlamak için hakkınızı buraya kullanmanızı tavsiye ediyoruz.
*Online veya turist information pointlerden satın alınabiliyor. Havaalanındaki turist information en kolay ulaşabileceğiniz noktalardan.
*İlk iki müze dışında şu müzelere de ücretsiz giriş yapabilirsiniz: Museo della Repubblica Romana e della memoria garibaldina, Museo Bilotti a Villa Borghese, Museo Cananica, Museo delle Mura, Museo Napoleonico ve Villa di Massenzio.
*Pass ile daha ayrıntılı bilgiye şuradan ulaşabilirsiniz.
Not: Bu sitede 2 farklı pass (Roma Pass ve Roma&Piu Pass) gözüküyor ama şu anda aktif olarak kullanabilen sadece Roma Pass.
Bunun dışında, en çok rağbet gören müzelerde hem sırayı atlamak hem de indirimli bilet alabilmek için gitmeden önce internetten rezervasyon yapabilirsiniz. Kolezyum ve Vatikan için önceden almanızı özellikle tavsiye ediyoruz.
Vatikan için belli dönemler gece ziyareti yapabilmeniz mümkün, biz bunu tercih ettik çünkü oldukça mistik ve etkileyici bir havası oluyor. “İçeri gireyim de şifreler çözeyim, gizli kapılar bulayım” tribine girebiliyorsunuz, oldukça eğlenceli oluyor.
“Ben sadece ulaşımı uyguna getirmek istiyorum”:
Roma passi satın almayı düşünmüyorsanız, Roma’da ulaşımı (otobüs, metro, tram, tren) uyguna getirmek için her metro durağının girişinde satın alabileceğiniz 3 tip bilet var:
*1 günlük bilet: 4 Euro ve 24 saat geçerli olacağını düşünebilirsiniz ama saat kaçta alırsanız alın gece 12’ye kadar kullanabiliyorsunuz.
*3 günlük bilet: 11 Euro
*1 haftalık bilet: 16 Euro Not: Karta adınızı soyadınızı yazmayı unutmayın.
“Beni havaalanından merkeze at yeter”
Fiumicino havaalanından Roma’nın merkezine ulaşmak için birkaç seçenek var:
Trenle: 10 Euro, Hızlı trenle: 19 Euro, Taksi: 60-65 Euro, Dolmuş taksi: Birkaç kişi bineceğiniz için fiyat daha makul oluyor. Örneğin biz 3 kişi 50 euro verdik. “kişi başı 50 euro mu vereceğiz ulan” paniğine girmeyin, biz sizin yerinize girdik, vermiyormuşsunuz.
Bunun dışında bütçe ile ilgili aklınızda bir fikir oluşması açısından orada yüksek ihtimalle para harcayacağınız birkaç şeyin ortalama fiyatlarını not aldık.
*Kahve: 2-5 Euro, Su: 1.5 Euro, Sigara: 5-7 Euro, Şarap: Kadeh 4-6 Euro, Şişe 15-50 Euro, Ortalama bir restoranda yemek: 10-30 Euro
Roma’da Konaklama
Roma’nın turistik yerlere yakın bölgelerinde çılgın turist popülasyonundan dolayı konaklayabileceğiniz yüzlerce otel var. Bunlar tahmin edebileceğiniz gibi özellikle high sezonlarda gereksiz pahalı olabiliyor. Yukarı da bahsettiğimiz “ayağa kara sular” inme durumunu miminuma indirmek için bir metro durağına yakın konaklamayı özen gösterin. Biz Bernini meydanında Hotel Alexandra’da konakladık. Otele Ekim ayında gecelik 100 Euro verdik. Hem Bernini metrosuna yakınlığından hem de fiyat açısından diğer otellere göre daha uygun olduğu için iyi bir seçim olduğunu düşündük. Ta ki kendi eksenimizde bile dönemediğimiz koğuş gibi bir odada 4 gece konaklayıncaya kadar. Yine de odada çok fazla vakit geçirmeyeceğinizi düşünürseniz çok da kötü bir seçim değildi. Ayrıca çalışanlar da oldukça sempatikti, bir soru sorunca sanki annelerine küfür etmiş gibi bakmak yerine mümkün olduğunda yardım etmeye çalışıyorlardı.
Roma’da Nerelere Gitmeli?
-Kolezyum: Geldik zurnanın zırt dediği yere, Roma’ya gidip de görmezseniz büyük bir kalabalık tarafından linç edileceğiniz Kolezyum’a. Roma’nın sembölü olarak bilinen bu yapı zamanında gladyatörlerin dövüştüğü, insanların birbirini kestiği dünyalar güzeli bir yermiş. Çok şükür şimdi gidince kimse kimseyi kesmiyor, sadece çok fazla turist olduğu için birçok ırktan insanla kesişme fırsatı bulabilirsiniz, onun da çok da kötü olduğunu söyleyemeyeceğiz.
*Giriş: 20 Euro (İnternetten rezervasyon yaparsanız indirimli bilet alabilirsiniz)
*Saatler: 8:30-18:00 (Gittiğiniz döneme göre saat aralığı değişebiliyor, kontrol etmekte fayda var)
*Ulaşım: Metroyla Colosseo durağında inin.
– Foro Romano: Kolezyum’un hemen yanında bulunan Foro Romano, antik Roma döneminde bir pazar alanı olan ve günümüzde, kalan önemli binaların ve yapılan sergilendiği bir yer. Ayaklarınıza kara sular inmeli, yorulmalı bir bölge.
*Giriş: 18 Euro (Kolezyum’a girdiyseniz, orada aldığınız bilet dahilinde)
*Saatler: 8:30-18:00 (saatler döneme göre değişebiliyor)
*Ulaşım: Colosseo Durağı.
-İspanyol Merdivenleri: Piazza di Spagna’da bulunan bu merdivenler için lokallerden birine “buranın adı neden İspanyol Merdivenleri?” sorusunu sorduğumuzda “çünkü yanında İspanya Konsolosluğu var” cevabını aldığımız bu merdivenleri görüp de neresi olduğunu anlamamanız mümkünatsız. İtalyanlar için bir buluşma noktası olarak kullanılan, turistlerin akın ettiği, merdivenlerinde öğle yemeğin yiyen ya da içkisini içen insanlar görebileceğiniz bu bölge, oldukça sevimli ve görmeye değer. Şarabınızı, biranızı kapıp yığılabilirsiniz.
*Ulaşım: Metroyla Spagna durağında inin.
*İpuçları:
Trevi Çesmesi buraya 10 dakika yürüme mesafesinde.
Merdivenlerin tam karşısında alışveriş yapabileceğiniz Via Condotti ve Via del Corso caddeleri var.
Burada özellikle akşamları gençler yoğunlukta olduğu için, parti davetiyeleri bulabilmeniz ya da akşam nerede hangi etkinlik olduğunu öğrenebilmeniz mümkün. Ayrıca merdivenlerin arkasında gizli partiler dönüyor, bizden söylemesi.
Merdivenlerin bulunduğu Piazza di Spagna meydanı alışveriş için tercih edebileceğiniz bir bölge.
-Pantheon: Önününde “oğlum aynı Spartacus’teki gibi” diyen insan yığılması görebileceğiniz, heybetli mi heybeti Pantheon, mükemmel şekilde korunmuş Antik Roma’dan kalma bir tapınak.
*Giriş: Ücretsiz
*Saatler: Her gün 19:30, Pazar 18:00’e kadar.
*Ulaşım: Novana Meydanı’na yakın olan metro durağında inin.
*İpuçları:
Buradan Novana’ya geçiş yaparak bir şeyler içebilir, sokak sanatçılarına doyabilirsiniz.
Çantanıza, telefonunuza dikkat edin, bu bölge gerçekten oldukça turistik.
-Piazza Novana: Orta yerinde Quattro Fiumi Çeşmesi bulunan, ihtişamlı ve her daim kalabalık olan bu meydan, sokak sanatçıları eşliğinde bir şeyler yemek ve içmek için gidebileceğiniz oldukça keyifli bir yer. Turistik olduğu için fiyatlar normalin biraz üstünde. Hem gün içinde, hem de gece yapacak bir şey bulamadığınızda gidebilirsiniz. Ayrıca biz burada James Dean’e çok benzeyen bir çocuk görmüştük, görürseniz onu da kargoyla bize gönderin.
-Fontana di Trevi: Saçma bir şekilde Türkçe’ye “Aşk Çeşmesi” olarak çevrilen, fakat aslında olayla uzaktan yakından alakası olmayan bu çeşme, üzerinde babalar gibi Poseidon ile, metrelerce uzaktan sesini duyabileceğiniz, akabinde muhteşem görüntüsü karşısında kayıtsız kalamayarak, karşısındaki banklara oturup, çeşme yerine fotoğraf çekmeye çalışan onlarca insanı izleyebileceğiniz bir diğer turistik yer.
*Ulaşım: Kime sorsanız gösterir kolaylığında.
*İpuçları: Çeşmeye para atmayın. Ciddiyiz. Hiç gerek yok.
-Piazza del Popolo: Roma’daki gezinize başlamak için tercih edebileceğiniz en iyi mekanlardan biri olan Popolo’nun tam karşısındaki sokaktan yani Via del Corso’dan girerseniz Trevi çeşmesine ve Piazza di Spagna’ya, dümdüz yürürseniz Piazza Venezia’ya ulaşabilirsiniz. Bu meydanda Santa Maria del Popolo kilisesini, dev bir dikilitaşı ve adını bilmediğimiz 2 adet çeşmeyi görebilmeniz mümkündür.
*Ulaşım: Metroyla Flaminio durağında inin.
*İpuçları: Yeme-içme bölümünde daha detaylı anlatacağımız, Roma’nın en ünlü cafelerinden ikisi bu meydanda bulunuyor.
-Villa Borghese ve Pincio Bahçeleri: Piazza del Popolo meydanında bulunan, kardinal bilmemkim tarafından yaptırılmış Villa Borgese, bu adamın yazlık sarayı. Şu anda Galleria Borghese olarak da duyabileceğiniz, sanat koleksiyonu içeren bir müze mevcut. Borghese’nin yanında ise, içinde heykeller barındıran, dev bir açık hava müzesi mevcut. Aynı zamanda kentin panaromik manzarasını görebilir, Instagram’a ekmek çıkarabilirsiniz.
*Galleria Borgese Giriş: 17 Euro
*Saatler: 19:00’a kadar açık. Pazartesi kapalı.
– Via del Corso: Nereye giderseniz gidin, sola dönünce sağa dönünce düz gidince bir anda karşınıza çıkabilecek olan bu uzun caddenin bir ucunda Piazza Venezia, bir ucunda ise Piazza del Popolo bulunur. Özellikle alışveriş ile ön plana çıkan bu cadde, akşama doğru araç trafiğine kapanarak daha da rahat bir hal alır. Avrupa’da İstiklal kadar kalabalık olduğunu görebileceğiniz sayılı caddelerden olan Via del Corso’nun ara sokaklarından turistik birçok mekana ulaşabilmeniz de mümkündür.
*İpucu: Bu caddede daha uygun fiyata alışveriş yapabilirsiniz. Eğer fiyatları uygun bulmuyorsanız paralelinde bulunan Via Condotti caddesine bir uğrayıp, Celine’deki 15bin euroluk çantaya bir göz atın, fikriniz anında değişecektir.
*Ulaşım: Spagna ya da Flaminio Durağı.
-Piazza Venezia: Bu meydan devasa Vittorio Emanuele anıtı ile biliniyor. İtalyanlar tarafından pek de sevilmeyen bu anıtın önü her daim turist gruplarıyla dolu ve toplu taşıma araçlarının nerdeyse 2/3’i buradan geçiyor.
*Anıt Giriş: Ücretsiz.
*Saatler: 18:00’e kadar açık.
-Vatikan: Vatikan bambaşka bir dünya. Şahsi fikrimizi soracak olursanız, Roma’da gördüğümüz her şeyden daha etkileyiciydi. Bu yüzden Vatikan için ayrıca, daha detaylı bir post hazırlama kararı aldık. Hadi yine iyisiniz.
*Ulaşım: Ottiviano Durağı.
-Capitolino Tepesi: Roma’nın 7 tepesinden en yükseği olan bu tepede aynı ada sahip birçok sanat galerisinden oluşan bir müze kompleksi de bulunuyor. Bu alanın büyük bir kısmı Michelangelo tarafından biçimlendirilmiş. Zaten Michelengelo İtalya’nın her şeyi.
-Castel sant’ Angelo: Burası Papa’nın evinden, hapishaneye kadar geniş bir yelpazede kullanılmış olan, eski bir kale. Hatta Cem Sultan da burada hapis yatmış kişiler arasında-imiş. Bir de bu kaleyi Vatikan’a bağlayan gizli bir geçit olduğunu söylüyorlar ama, uydurma olabilir. Bizim hoşumuza gitti, inanmayı tercih ettik, siz de inanın, güzel oluyor.
*Giriş: 8 Euro
*Saatler: 09:00-18:00 arası açık, Pazartes kapalı.
*İpuçları: Vatikan bu kalenin yakınlarında bir yerde. (gizli geçit olasılığını bir daha değerlendirin)
-Santa Maria in Cosmedin Bazilikası: Filmlerden de hatırlayabileceğiniz, ve rivayete göre, yalan söylediğiniz takdirde elinizi koparacağına inanılan, ama şu ana kadar kimsenin zarar görmediği bir heykeli barındıran bu bazilikanın yüzüne bakan yok. Herkes heykel ile fotoğraf çektirmeye, türlü komiklik ve şakalar yapmaya gidiyor.
-Campo dei Fiori: Piazza Novana’ya yakın olan bu meydan, tuhaf bir şekilde onlarca kafe ve bar bulunmasına rağmen, herkesin ayakta takıldığı, gençlerin yediği içtiği, eğlenceli bir bölge. Özellikle gece vakit geçirmek için tercih edilebilir. Gündüz giderseniz ise yerel bir pazar ile karşılaşmanız mümkün.
*İpucu: Viski seviyorsanız, burası sizin olayınız. Çünkü 4 Euro’ya 1 bardak Chivas Regal içebilmeniz mümkün.
– Trastevere: Trastevere, bizim Roma’daki favori bölgemiz. Özellikle lokal restoranlar ve kalabalığa karışıp İstanbul’u anabileceğiniz, “Aa aynı Asmalı” muhabbeti çevirebileceğiniz, sevimli dar sokaklarına hayran olunası, bohem bir yer.
*Ulaşım: Campo dei Fiori’den Ponte Sisto Köprüsü’ne yürüyün, karşıya geçtiğinizde Trastevere’ye ulaşmış olacaksınız. Ya da taksiye binin işte, uğraşmayın, fiyatlar saçma değil.
-Museo Nazionale Romano: Tek müze adı gibi dursa da, aslında Roma’nın farklı bölgelerinde bulunan birkaç müzeyi kapsayan Museo Nazionale Romano, antik romayla ilgili tarih ve sanat içerikli eserleri kapsıyor. Crypto Balbi, Palazzo Altemps, Palazzo Massimo alle Terme ve Baths of Diocletian, müze dahilindeki yerler.
*Giriş: 3 günlük, tamamını kapsayan bilet 7 Euro.
Roma’da Yeme- İçme
Roma, İtalyan mutfağını seviyorsanız, yeme-içme konusunda gayet mutlu olacağınız bir yer. Belli bir günü aştıktan sonra “yeter ulan hamur yediğim” noktasına gelebilme ihtimaliniz yüksek olsa da, ilk birkaç gün nerede ne deneyeceğinizi şaşırmış şekilde ortalıkta dolaşıyorsunuz. İnternette küçük çaplı bir araştırma yapsanız karşınıza “şurada yemelisiniz, burada yemezseniz gerzeksiniz” gibi onlarca öneri çıkacaktır. Biz de denediğimiz bir kaç yerle ilgili tavsiyede bulunabiliriz.
Cafe Rosati ve Cafe Canova: Piazza Popolo’da bulunan ve şehrin en eskilerinden olan bu iki kafe, hem oturup insanları gözlemlemek için ideal, hem güzel bir bölgeye bakıyor hem de İtalya’nın fazla güzel (fazla çünkü başka yerlerde içtiğiniz kahveleri sevemez oluyorsunuz) kahvelerinden içebilirsiniz.
Cafe Greco: Yukarıda söz ettiğimiz Via Condotti üzerindeki bu kafe, zamanında Stendhal’ın, Goethe’nin, Andersen’in, Casanova’nın (liste uzun, hatrımda kalanlar bunlar) gidip bir kahve içtiği, vakit geçirdiği kafelerden. Nedense böyle şeyler beni çok heyecanlandırıyor, sizde de aynı his uyanıyorsa, İtalya’nın bu en ünlü kafelerinden bir diğerine uğrayabilirsiniz.
Pizzarium: Buranın adı konusunda şüphelerim var, çünkü pizza yapan her yere mantıklı olarak Pizzarium adını veriyorlar. Bu yüzden doğrusunu bulabilmeniz için verdiğim adresten yararlanabilirsiniz. Burası canımız Vedat Milor’un önerdiği, “tava pizzası” yapan, ayakta ya da önündeki banka oturarak pizza yiyebileceğiniz, küçücük bir yer. Sürekli olarak taze ve yeni çeşitler geliyor, hızlı bir öğlen yemeği için, Vatikan’a gitmeden önce buraya uğrayabilirsiniz.
*Ulaşım: via Della Meloria 43, Cipro Durağı’nda inin.
*Pazar kapalı.
Pastificio: Son dönemlerde yediğim en lezzetli makarnalarda ilk 3′e girebilecek bu küçük ve lokal mekan, artık turistler tarafından keşfedilmiş durumda. İspanyol Merdivenler’nin karşısındaki Via della Croce‘de bulunan ve her gün yalnızca 2 çeşit makarnanın çıktığı bu mekan’da oturmaya çalışmak yerine, makarnanızı ve şarabınızı kapıp, İspanyol Merdivenleri’ne bayılın ve “İşte İtalya’dayım” diyeceğiniz anlardan birini yaşayın.
Hostaria del Moro: Trastevere’de, oldukça lokal ve harika yemekleri olan bir yerde yemek isterseniz, sizi şöyle alalım. Dünyalar sempatiği restoran sahibi (tatlımızı bitirmedik diye bizi azarlayıp, akabinde azarladığı için birer shot limoncello ikram eden birini düşünün) daha önce denemediğiniz yemek çeşitleri, etrafınızda İtalyanların gürültülü akşam yemeklerinden gelen konuşma ve çatal bıçak sesleri, mutlu olmanız için gayet yeterli oluyor. Mutlaka uğrayın.
Gelato: Türkiye’de her yerde gördüğümüz “Roma Dondurması” denilen şeyin Roma’daki adı Gelato. Gelatonun en iyi ve orjinalinin nerede yendiğini biliyoruz dersek yalan söylemiş oluruz, çünkü bu konuda her kafadan bir ses çıkıyor. Ama Via Uffuci del Vicario’daki Giolitti‘yi tercih edebilirsiniz, en azından kötü değil.
Limoncello: Kolonyalı limonata tadı alabileceğiniz, şehrin her yerinde satılan, çeşit çeşit şişe biçimi olan bu yerel içki, gördüğünüz gibi bizim pek de favorimiz olmadı.
*Bunun dışında deneyip de sevme ihtimalinizin yüksek olacağı birkaç yer: Felice, L’Orso ve Le Mani in Pasta.
Roma Hakkında İpuçları
*Hazır yeme içmeden bahsetmişken, Ferzan Özpetek tarafından verilmiş şu tavsiyenin, Roma ziyaretim sonrasında, kesinlikle doğru olduğunu fark ettim: Via Guilia’da yürü, Ponte Sisto’dan geç, istediğin lokantada oturup yiyebilirsin.
*Şehirde motor kiralayıp, mutlu mesut dolaşabilirsiniz. Motor dediğimize bakmayın, öyle her çeşit olmaz, Roma’daysanız Vespa kiralayacaksınız.
*Bol bol kahve için, değerini Türkiye’ye dönünce anlayacaksınız.
*Kızlar, yerinizde olsam topuklu giymeye çalışmam, aksi takdirde Roma’dan pek sağlam ayrılabileceğinizi sanmıyorum, kaldırımlar hiç elverişli değil.
*Ben İtalya’yı okumalara doyamadım diyenler için, the Magger’daki diğer yazılarımın yanı sıra, blogumdan başka şehirlere de göz atabilirsiniz.
Roma hakkında başka bilgilere ulaşmak için Lisya Kalma’nın theMagger’da Roma yazısını okuyabilirsiniz.
İlk yorumu siz yazın!