Saronik Körfezi'ndeki En Popüler Ada: Hydra Adası
Kulağıma önce eşeklerin sesleri geliyor. Gözümü açmıyorum. Anakaradan malzemeler gelmiş olmalı, herkes verdiği siparişleri eşeklerin sırtına yüklüyor, bir gün önce adanın tepesine rulo rulo tuvalet kağıtları taşıyan eşekleri görmüştüm.Sonra kilisenin çanları çalmaya başlıyor, gözlerim hala kapalı, sayıyorum, ding, ding, ding, ding, ding, ding, ding, ding… Saat 8 olmuş. Yavaş yavaş uyanabilirim, güneş tam tepeye gelmeden yürüyüş yapmak ve fotoğraf çekmek istiyorum.Kediler de benimle aynı fikirde olmalı. Penceremin hemen altında, arnavut kaldırımlarında gerindiklerini duyabiliyorum. En son horoz ötüyor. Gözümü açıyorum, beyaz perde hafif hafif rüzgardan uçuştukça evlerin çatıları üzerinden saat kulesini ve limandaki rengarenk tekneleri görebiliyorum.
Yunanistan’da, Hydra adasında, güneşin keyifle denizde ışık oyunları yaptığı bir güne uyanıyorum. 2 gün önce Atina’ya uçmuştum. Kıymetli bir dost mutlaka Hydra’yı görmelisiniz dedi. Pire limanından flying dolphin 29 numaraya bindik. 1,5 saat sonra Hydra’nın küçük limanındaydık.
Hydra, Saronik körfezindeki adalardan biri, en popüler olanı. Yaz aylarında otellerde oda bulmanın zor olduğunu duydum. Ada sakinleri de zaten eylül veya ekim ayında gelin, adanın tadını en güzel o zaman çıkarırsınız diyorlar. Biz deniz sezonu için biraz erken gitmiş olduk. Bir gün önce Mandraki plajına kadar yürüdük. Bahçesinde sade kahve içtiğim minik tavernanın önünden ancak ayaklarımı denize sokabildim. Yazın adanın plajları epey kalabalık oluyormuş. Tavernanın sahibi öyle söyledi.
Bugün Vylchos plajına doğru yürüyeceğiz. Sağımızda deniz, solumuzda kayalık arazi kalacak şekilde 45 dakikalık bir yürüyüş. Manzara enfes. Denizin mavisini gökyüzünün mavisinden lüks yatların köpükleri ayırıyor.
Siz benim yürüdüğüme bakmayın, dağ bayır yürüyemem derseniz limandan her 20 dakikada bir kalkan minik tekneler, 3 euro karşılığında istediğiniz plaja götürüp bırakıyor. Bir gün Kostas’ın teknesiyle aynı yolu denizden geliyoruz. 5 dakika ancak sürüyor yol.
Dün gece Gitoniko tavernada Christina ve Manolis’in müthiş yemeklerinden yedik. Gider gitmez uğrayacağınız ilk restoran burası olmalı. Deniz manzarası yok ve adanın ara sokaklarında gizlenmiş ama Christina’nın saydığı günün yemeklerinden lezzetlisini bulamayacaksınız. Ada sakinleri Christina’nın yeri diye sorarsanız gösteriyor.
Bu ziyafet yüzünden karnım çok da aç değil. Ama Hydra Otelin sahibi Katarina nefis bir kahvaltı hazırlıyor, bunu da kaçırmaya niyetim yok. Otelin iç avlusunda bir yandan Katarina ile sohbet ederken bir yandan kahvemi yudumluyorum. Amasya’dan göçmüş Katarina’nın ailesi, ne zaman olduğunu zaten biliyorsunuz.
Hydra’da bir tane bile araba yok. Bütün işlerinizi eşeklerle halledeceksiniz. Toprak patikada yürürken de arada bir kenara çekilip onlara yol veriyoruz. Feribota yetişmeye çalışan bir ailenin bavullarını taşıyor mesela bir tanesi.
Yürüyüş boyu denize bakan şahane evler görüyoruz. Hydra Yunanistan adaları arasında emlak piyasası en pahalı olan adalardan biriymiş. 1960 yılında, ada henüz tanınmazken, adını veren su kaynakları kurumamışken Leonard Cohen adaya aşık olup, sadece 1500 dolara büyük eski bir ev almış, evin ne elektriği ne de akan suyu varmış ama Cohen zaten sadece şarkılarını yazabileceği büyük bir teras istiyormuş. O zamandan bu yana fiyatlar epey değişmiş haliyle.
Bu haftasonu adada belediye seçimi var. Yanyana büroları olan 2 partinin adayları aynı mikrofunu kullanıp kampanya konuşmaları yapıyor. Pazar akşamı Annita tavernada yemek yiyoruz. Annita’nın sahibi servis ettiği balıkları kendi tutuyor. Oy vermekten dönen ada sakinleri de tavernanın terasında. Yemekten sonra limana yürüyoruz, kimin kazandığını merak ediyoruz. 2 adayın da yüzlerinden sonucu okumak mümkün değil. Berabere kalmışlar, seçim tekrarlanacakmış.
Pazartesi bizimle beraber, oy vermeye gelmiş ada sakinleri de Pire limanına gitmek için uçan yunus 29’u bekliyor. Meydandaki kahvede son bir frappe içiyoruz. Bugün hava yağmurlu. Turistleri plajlara taşıyan Kostas teknesinin önünde, yağmurun altında sigara tüttürüyor. Bir gün daha kalmış olsaydık bile güneşin batışını burnun ucundaki bardan zaten izleyemezdik nasılsa diye kendimizi avutuyoruz. Feribotun camından uzaklaşıp küçülen adaya veda ediyorum, bir gün yine geleceğim.
İlk yorumu siz yazın!