“Düzgün çalışan bir kameraya denk olabilmek için kaç kişinin tanıklık etmesi gerekir? Madem sözlerim “gerçek” değil biri beni yaşadıklarımı hatırlamaktan alıkoyabilir mi?”Depo, görünmeyen tarihi, birinci ağızdan hikayeler ile su yüzüne çıkartıyor ve Hafızayı Harekete Geçirmek: Kadınların Tanıklığı sergisi ile bizleri başkalarının hafızalarına tanıklık etmeye çağırıyor.

“Güvenlik kamerası bozukmuş o gün. Kayıt yapmamış. Mekanik gözünün tam karşısında cereyan eden şiddet dolu hadiseye dair hiçbir veri de tutmamış. Geriye tanık olarak sadece insanlar kalıyor…

Düzgün çalışan bir kameraya denk olabilmek için kaç kişinin tanıklık etmesi gerekir? Madem sözlerim “gerçek” değil biri beni yaşadıklarımı hatırlamaktan alıkoyabilir mi?”

Devlet kurumları bazen dipsiz bir kuyu gibidir. At içine bir taş, bekle ki bir su sesi gelsin. Biz sıradan hayatlar yaşayan insanlar için devletle karşılaşma çeşitli evrak işleri için olur. En fazla polis, mahkeme gibi kurumlarla şikayetlerimiz için karşılaşırız. Örneğin; bir şeyin mi çalındı? “Hanfendi, yani şimdi dosyalama filan… Uğraştırmayın bizi, adliyeye başvurun işte!” Uğraştırma işte. Mağdur olmasaydın sen de. Orada belki gözün yaşlı, belki kaygı dolusun, ama devlet için bir insan değilsin, dosya numarasısın, gereksiz bir evrak işisin. Kaybının üzerine bir soğuk su içersin, bir de arkadaşların arasında söylenirsin. Bitti, gitti. Peki ya kaybolan, çalınan çantan değil de kocan, kardeşin olsa? Ve senin karşında yine dipsiz bir kuyu olsa? Hayal edebilir misin böyle bir çaresizliği?

Biz sıradan hayatlar yaşayan insanlar, görmeyiz duymayız böyle şeyler. Devlet babamız başta olmak üzere televizyonlardan aile büyüklerimize kadar herkes bizi bu “kötü” hikayelerden korur. Tarih kitaplarımızda ne 1915 vardır, ne 6-7 Eylül, ne de darbeler… Gezi de olmayacak mesela. Sadece hafızalarımızda… Depo, görünmeyen tarihi, birinci ağızdan hikayeler ile su yüzüne çıkartıyor ve Hafızayı Harekete Geçirmek: Kadınların Tanıklığı sergisi ile bizleri başkalarının hafızalarına tanıklık etmeye çağırıyor.

aileler

Silvina Der-Meguerditchian, Aileler 1, Aileler 2

Birçok kişinin Nam-ı Diğer Kürdistan gibi çalışmaların daha ismini duyduğunda bile rahatsız olabileceği sergi, yaşananların devlet işleri değil insan hikayeleri olduğunun kavranması açısından bize bir fırsat sunuyor. Zaten serginin de amacı; izleyicilerin tanıklık faaliyetleri toplumsal değişimi hareketlendirmeye davet edilmesi.  Daha önce yine Depo’daki Yeri Olmayan Bellek sergisinde de gördüğümüz Silvina Der-Meguerditchian’ın 1915’te dünyanın dört bir yanına dağılmış Anadolu Ermenilerini örerek tekrar bir araya getirdiği aileler ya da NarPhotos’un Hatırda Kalan arşivi ile protesto, direniş ve kutlama fotoğrafları ile aynı sayfalarda bir araya gelebilen Kürt, LGBT, Süryani ya da her kesimden “Gezici” kimlikler, gezenleri de hafıza pratikleri üzerinden toplumsal mücadele veren kişileri anlamaya çağırıyor.

kaçırılma
Kaybetmeler

Hakikat Adalet Hafıza Merkezi

Özellikle Hakikat Adalet Hafıza Merkezi’nin serginin en vurucu çalışması olan Konuşulmayan Gerçek: Zorla Kaybetmeler; sevdiklerinizi bir dipsiz kuyuda kaybetmenin, hiç haber alamamanın, bir de üstüne ailenin tek geçim kaynağı olan erkeklerin kaybolmasından sonra kadınların kendi ve çocuklarının hayatta kalabilmeleri için verdikleri mücadelenin ne demek olabileceğini, olayı yaşayan kadınlardan dinleterek bunların birer masal olmadığını sert bir gerçeklikle ortaya seriyor. Fotoğraf, yazı ve sesin birleşimden oluşan video yerleştirmelerinden oluşan Fotoğrafı Kaldırmak çalışmasında ise dedesinin nereye gittiğini soran bir toruna verilemeyen cevabın çaresizliğini anlıyorsunuz.

gülsün

Gülsün Karamustafa, Meydanın Belleği

Bir de olayın öbür tarafındakiler ne yapıyor diye bakacak olursak; Gülsün Karamustafa’nın çift kanallı video çalışması Meydanın Belleği, olayların dışındakileri de bize göstererek izleyiciye kendi gerçeklerini de sorgulatıyor. Çalışmada; bir videoda Türkiye siyasi tarihinde çok önemli bir yeri olan Taksim Meydanı’nda 30’lar ile 80’lerin sonları arasında yaşanan olayları izlerken, diğer videoda dışarda tüm bu olaylar yaşanırken içeride (bir kesişim noktasına hariç) sıradan hayatına devam eden bir ailenin evinin içini izliyoruz. Karamustafa’nın bu çalışması, bana geçtiğimiz yaz sosyal medyada çokça paylaşılan Gezi olaylarının çok güzel bir özeti olan, Ayce Kartal’ın ödüllü animasyonu, Tornistan: Her Şey Yolunda’yı hatırlattı. Sokaklarda kıyametler koparken yaz sıcağımızın popüler penguenleri cumhuriyetin kuruluşundan bu yana bizim aklımızı bulandırmakla meşguller.

http://www.hurriyettv.com/programlar/gezi-parki-direniyor/bir-gezi-parki-animasyonu-tornistan_33908

Ayce Kartal’dan Gezi Parkı animasyonu: Tornistan

Columbia Üniversitesi Toplumsal Değişim Çalışmaları Merkezi ve ve Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Forumu  işbirliğiyle ile hayata geçen sergiyi, birer dosya numarası değil insan olduğumuzu hatırlamak için 3 Ekim’e kadar Depo’da ziyaret edebilirsiniz. Sizin için “Her Şey Yolunda” olmasın.